İbrahim Halil Okuyan
17 Aralık 2012
Aradan uzun yıllar geçmiş hala unutulamayan,
Pek çok hatıraları olan içimize işlemiş öyle bir yer vardır ki,
O da memleketimizden binlerce uzaktaki,
Yine binlerce Anadolu Türk’ünün oranın çöllerinde ve topraklarında şehit olarak yattığı,
Uzak ülkelerden biri olan Yemen çölleridir.
Binlerce Anadolu evladını,
Genç yaşında şehit olarak almış olan bu Yemen çölleri,
Bu gün bile hala hiç unutulmamıştır ve anlatılmaktadır.
Yemen ve kutsal topraklarımızın bulunduğu Arabistan diyarlarını elinde tutmaya çalışan Osmanlı padişahları;
Oraları kendi kontrolü altında tutabilmek için
Asırlarca devamlı mücadele etmişler,
Oralardaki şehirlere kaleler yaptırmışlar,
Tren yolları döşetmişler,
Fakat hiç bir zaman bu Mukaddes Toprakları,
Osmanlı Türkleri düşman eline teslim etmemiştir.
Bu durum ta ki, zayıf düşen Osmanlı ordusunun,
İngiliz ve Onların müttefiklerine yenildiği ve topraklarımızın yabancı işgalciler Tarafından parçalandığı 1918 yılına kadar sürmüştür ve
Oralar Osmanlının hâkimiyetinde kalmıştır.
Ya da o günlerde,
Değeri yeni yeni anlaşılan Petrol ve Yemen kıyılarından geçen Hindistan deniz yollarının önemi,
İngiliz ve Fransızlar tarafından anlaşılıncaya kadar.
Buraların değerini ve önemini iyi kavrayan,
İngilizler ve onun müttefiki olan Fransızlar;
Bu bizim “Oralar Hep Çöldür” Dediğimiz,
Oralarda pek çok bulunan petrolüne bizim önem vermediğimiz,
Onun yıllar sonra ne kadar çok önemli bir maden oluğu anlaşılan Arabistan yarım adası topraklarını,
İngilizler ve müttefikleri;
Osmanlıların elinden alabilmek için,
Çeşitli dalavereler entrikalar çevirerek,
Arapların içlerine casuslar ve nifak sokarak,
Onların şeyhlerini,
İmamlarını,
Aşiret reislerini kışkırtarak,
Osmanlı’nın oralardaki görevli olan basiretsiz eğlence düşkünü İdarecileriyle yıllarca uğraşmışlardır.
Arapların şeyhlerine ve söz sahibi Arap imamlarına ve
Bunlar gibi diğer önderlerine casuslar göndererek,
Çuvallarla altınlar saçmışlar,
Çeşitli vaatlerle onları kandırıp,
Buraların halkını,
O zamanki basiretsiz,
Osmanlı idarecilerine karşı isyana teşvik etmişlerdir.
Buralardaki cephelerde o yıllarda savaşmaya gidenlerin,
Yüzde doksanı evine geri dönememiş,
Oralarda şehit olup kalmışlardır.
Yemen’den geri dönmeyi başaranlar da,
Ya sakat kalmışlardır ya da çokları aklı dengesini kaybetmişlerdir .
Nihayet en sonunda onlar müttefik yaptıkları bir çok devletlerle birlikte emellerine ulaşabilmek için Osmanlılara karşı savaş açmışlar, birinci dünya savaşında “Yedi Cephe” den saldıran İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar ve sonra Rusya, daha sonra da bunların maşalığını yapan Yunanistan kuvvetleri, sonra birlik olup kandırılmış olan Arapların da yardımı ile Osmanlıların askerleri yenmişler, Yüzyıllardır Osmanlının ellerinde tuttuğu toprakları,
Onlardan alıp oralarda kendi hâkimiyetlerini kurmuşlardır ya da bu Topraklarda Araplara özgürlük tanıyarak dost ülke olmuşlardır.
Şimdilerde de bir asır sonra, aynı nedenlerle;
Özgürlük vaadi ile Demokrasi vaadi ile aynı devletler,
“Arap Baharı” diyerek,
Yine; Afganistan’da, Irak’ta, Yemen’de, Mısır’da, Libya’da,
Kısaca petrol coğrafyasında kan dökülmesine devam ettiriyorlar.
Tarih okuyanlar bilirler,
Osmanlı’nın Baş Şehri İstanbul’dan bir Allah’ın kulu askere alınmaz,
Osmanlı ordusunun eratının tamamı İstanbul haricindendir.
Ayrıca;
“Şu Yemen’de can verenler biri Mehmet biri Memiş ”
Türküsünün içinde de geçer.
“Zenginimiz Bedellidir Askerimiz Fakirdendir“.
Bu türkü her şeyi anlatmaktadır.
Yıllar sonra değişen yok.
“Her Allah’ın Kulu” şimdilerde de, Askere GİTMİYOR.
Yemen’e gönderilen Askerler,
Redif Askerleriydi…
Redif Askeri demek;
Evli, barklı, çoluk çocuk sahibi,
Askerliğini de 5 sene olarak yapmış,
Ancak herhangi bir durumda çağırıldıklarında,
Tekrar askerlik görevine koşmakla Mükellef askerlerdi.
5 seneden sonra 7 sene daha Askerlik yapmaları gerekiyordu. Anadolu’nun dört bir yanından çağırıldıklarında,
Koşup gelen bu askerler,
Yemen’e gittiklerinde,
Arkalarında bıraktıkları çoluk, çocuk, iş, güce bakmadılar.
Emanet ettiler eşlerini, çocuklarını yola koyuldular…
Süveyş Kanalı’ndan geçecek olan Gemilere dolduruldular.
Gemi dediysek, şimdiki gibi devasa gemileri düşünmeyin.
Askerler balık istifi gibi bu gemilere dolduruldular.
Yere oturup,
Bacaklarını karınlarına çekiyorlar ve
Sırtlarını başka askerlere dayıyorlardı.
Komutanları vücut dolaşımları düzelsin diye,
İki saatte bir onları sırayla kaldırıp,
Sonra tekrar oturmalarını sağlıyorlardı…
Redif askerlerine verilen yemek; Ekmek, Soğan ve Zeytindi.
Bu yiyecekler susuzluğa sebep olduğundan,
Gemi Yemen’e varıncaya kadar birçok Asker yolda ölüyordu.
Sulu bir şey yeme şansı yoktu.
Yaklaşık 1 ay sürecek olan seyahat,
Osmanlı’nın Süveyş kanalına verecek parayı denkleştirememesinden 1,5 ayı buluyordu.
Yemen’e vardıklarında da, Açlık ve Sefalet onları daha kötü yakaladı. Yiyecek bulamadıkları için,
Kaynaklara göre günde 250–300 kişinin öldüğü oluyordu.
Bir ay içinde 6000 kişilik asker topluluğunun 2000 kişiye düştüğü yine kaynaklarda bildirilmiş.
Çeşitli kaynaklarda, 300 bin, 400 bin redif askerinin Yemen’e gönderildiği ile ilgili bilgiler vardır.
Ancak en çarpıcısı şudur:
İçtihat mecmuasının 30 Kasım 1921 yılına ait 139. sayısında,
Yemen’e yollanan Redif askerlerinin sayısının 1 milyon olduğu ifade edilmiştir.
Bu arada bir kısım Askerler,
Çöl koşullarında yaşamaya bile alışamadan,
Sarıkamış’ın dondurucu soğuklarına gönderilmişler.
Redif askerleri,
Buna da hayır diyememişler,
Zaten birçoğu da orada, HAKKA YÜRÜMÜŞLER…
Fakat esas ilginç olan Yemen’de kalan Askerlere bir daha kimselerin sahip çıkmaması olmuş.
İşte hikâyenin Acı tarafı burada başlıyor.
Hayatta kalan ve ülkelerine dönmek isteyen Askerleri,
Yıllarca kimse arayıp sormamış.
Kendi imkânlarıyla ülkelerine dönemeyen Askerler;
Yemen’de kalmak,
Yaşamak zorunda kalmışlar.
Yemen Halkı onlara kucak açmış,
Evlerine almış,
Karınlarını doyurmuş,
Kızlarıyla evlendirmişler.
O kadar uzun zaman oralarda kalmışlar ki,
Kendilerine bir ev kurmak zorunda kalmışlar.
Zaten, ümidi de kesmişler memleketten…
“Anadolu kadını” yüreğine TAŞ BASMIŞ,
“Orası Huşdur, Yolu yokuştur
Giden gelmiyor, Acep ne iştir.
Ah o Yemen’dir, Gülü çemendir,
Giden gelmiyor Acep nedendir. “Diye ağıt yakmış,
Beklemiş de beklemiş kocasını yıllarca.
Gerçekte de gelen giden olmamış.
İşte bu sırada,
Yaşadıkları memlekette,
Mal mülk başkalarına gitmesin diye,
Evin oğluyla evlendirilmiş Kadınlar.
Filmlerde izlediğimiz gibi,
5 yaşındaki çocukla bile evlendirmişler Gelinlerini.
Bu adet nereden gelmiştir diye düşünürüz ya hep…
İşte Redif Askerleri zamanından,
Yemen savaşları zamanından kalmış belki de üzerimizde,
Bu saçma Töre…
Senelerce evlerine dönmeye çalışıp da günün birinde dönme imkânı Yakalayan Askerler de bunu yapmaktan vazgeçmişler ülkelerine dönmemişler.
Sırf bu manzarayla karşılaşmamak için,
“Kardeşleriyle Karılarının Evlendiklerini Görmemek” İçin.
Saygılarımla..
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
17.12.2012 Şanlıurfa