Cüneyt Gökçe
20 Eylül 2006
Daha “dün” denilecek kadar yakın bir tarihte üç aylarlarla müşerref olduğumuzu hepimiz hatırlarız. Evet, 26 Temmuz 2006 tarihinde “1 Recep” diyerek bu mübarek ve anlamlı mevsime giriş yaptık. Hemen ertesi gün de, Üç aylardaki Kandiller Zincirinin ilk halkasını teşkil eden Regaip Gecesinde hayır ve güzelliklere rağbet ederek, ümmet olarak Rabbimize yalvardık; ıslam âleminin içinde bulunduğu sıkıntıları gidermesi için yakarışlarda bulunduk. Dualar Dergâh-i ılahiye yükselirken gözyaşı sellerini de beraberinde götürdü.
20 Ağustos günü top yekûn bir birliktelikle omuz omuza vererek Miracı yaşamaya gayret ettik; muhasebemizi derinleştirerek miraçtaki kazanımlarımızın envanterini gözden geçirdik. Sorumluluklarımızı hatırlamaya çalıştık. Miraç gecesi vesilesiyle bizlere bahşedilen güzelliklere ne denli sahip çıktığımızı kendimize sorduk. Namaz miracı konusunda ne konumda olduğumuzu irdeleyerek bir öz eleştiri yaptık. Dayanışma ve kaynaşmamızı gözden geçirip durum tespiti yapma fırsatı bulduk.
25 Ağustos 2006 tarihinde bir baktık ki, Recep bize ‘elveda’ deyip bizleri şaban’a teslim etmiş bile… Aman Allah’ım! Ne güzel teslim ve tesellüm! şaban ayının kolları arasında Ramazan-ı şerif’in kokusu iyiden iyiye hissedilmeye başlandı. Muhasebe daha da derinleşti hazırlıklar daha da hızlandı.
Ramazan öncesi son işaret taşı olan Berat Gececisini de dün gece idrak etmenin hazzını yaşıyoruz. ınşallah, Hz. Peygamber’in vurguladığı rahmet çemberinin içinde yer almışızdır. Affedilenlerle birlikte biz de affı ve beratı hak etmişizdir. Çünkü Peygamber Efendimiz bu gecede Yüce Allah’ın kendisinden bağışlanma dileyenleri affedeceğini, içtenlikle yapılan duaları kabul edeceğini haber vermişlerdir. Ayrıca Berat gecesinin, tövbe ederek yanlış yoldan dönmek, günahların kalplerde bıraktığı kirlilikten arınmak, ilahi affa ve rahmete ulaşmak, davranışlarına çeki düzen verip iyiye ve güzele yönelmek isteyenlerin önüne açılmış bir fırsat kapı hepimizin notları arasında yer almaktadır.
Bu yüzden, af ve mağfiret çağrısının yoğunlaştığı bu mübarek günlerde, Kur’an-ı Kerim’in “Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” şeklindeki çağrısına kulak vererek kendimiz, ailemiz, ülkemiz, bütün Müslümanlar ve insanlık için dua etmeye devam edeceğiz inşallah…
Bu heyecanla inşallah, 23 Eylül 2006 günü yatsı sonrası kılacağımız ilk teravih gününe kadar bütün maddi-manevi hazırlıları bitirip 24 Eylüldeki ilk oruçlu güne, yani 1 Ramazan’a tam hazırlanmış olarak kavuşacağız.
Bunu sağlayabilmek için de hazırlılarımızı gözden geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum:
a)şanına yakışır bir karşılama yapmamız için dayanışma, kaynaşma ve toplumsal kenetlenme adına mevcut bütün karelerimizi değerlendirmemiz;
b)Ramazan-ı şerif’i karşılayacağımız çevrenin tertemiz olması gerektiğini düşünerek kalbimiz ve gönlümüzün kir-pas durumunu kontrol etmemiz;
c)Alışverişlerimizi nasıl yaptığımızı, müşterilerimizi nasıl karşıladığımızı çek etmemiz;
d)Komşumuzu rahatsız edici tavırlardan uzak olup olmadığımıza bakmamız;
e)Fakirimizi gözetlemeyip gözetlemediğimizi incelememiz;
f)Birbirimize ve kendimize karşı saygılı olup olmadığımızı, hak ve hukuka riayet edip etmediğimizi gözden geçirmemiz;
g)Konuşabilen, dinleyebilen ve duyduğu güzellikleri anlayıp uygulayan bireyler olma konusunda attığımız adımlara bakmamız… yapmamız gereken öncelikli görevlerdir. Aslında görev ve sorumluluklar listesi daha da uzatılabilir; ancak şimdilik bunlarla yetinelim…
Ramazan-ı şerif’i umut, barış ve mutluluk dolu bir dünyada karşılayabilmemiz dileğiyle….