Konuk Yazar
4 Ağustos 2016
Uz.Dr.Hülya Turgut (Psikiyatrist)
hepimiz bir anda özgürlüklerimizi kaybetme korkusuyla yüz yüze geldik. Hiçbir
şeyin göründüğü gibi olmadığı, yani sakin bir şekilde yolunda giden hayat
anlayışının bir yanılgı olabileceği, her şeyin aslında kaygan bir zeminde olduğu
düşüncesine hazırlıksız yakalandık. Tüm zamanımızı rahatı ve huzuru bulmak,
denge içinde bir hayat kurmaya harcadık. Çünkü istersek ve çaba gösterirsek
olacağına emindik. Ancak tüm bu emeğimizin bir gecede alt üst olabileceği gibi
travmatik bir durumla karşı karşıya kalmak bu nedenle psikolojik açıdan oldukça
zorlayıcı.
Bir anda karşı
karşıya kalınan “tüm hayatımı kayıp mı ediyorum” düşüncesi ne yazık
ki psikolojik travmanın başlangıcı oldu. Her ne kadar olaylar kontrol altına
alınsa da insanların bir anda “yok olma,özgürlüğünün elden gitmesi,
hayatın sabit ve güvenilir değil her an herşeyin olabileceği kaygan bir zeminde
olduğu” gibi bir durumla karşı karşıya kalmasının bir anda geçebilmesi
mümkün olmamaktadır.
Bu yaşananlardan
sonra insanlarda güvensizlik, gelecek kaygısı ve belirsizlik gibi psikolojimizi
derinden sarsan bir psikolojik travma dönemi başladı. Sağcısıyla solcusuyla,
alevisiyle sünnisiyle inancı ve görüşü ne olursa olsun herkeste ki ortak
duygular, gelecek kaygısı, korku ve belirsizlik. İlginç olan da bu aslında.
Kutuplaşmaya ve zıt görüşlere rağmen aynı duyguların yaşanılıyor olması. Yani
herkeste özgürlüğünü ve geleceğini kaybetme korkusu başladı.
Tüm bu
yaşananların beraberinde getirdiği belirsizlik; İnsan egosunun belki de kabul
edemeyeceği en zorlayıcı durumdur diyebiliriz. Hiç bir ego belirsizlik
karşısında sonsuza dek güçlü duramaz. Belirsizlik, geleceğin kişiye neler
getireceği öngörülemediğinde çok ciddi yaşanır. Belirsizlik duygusunun
güvensizlik duygusuyla birlikte yaşandığı durumlarda da travma kaçınılmazdır.
Bu belirsizlik ve güvensizlik süresinin uzaması da beraberinde telafisi çok zor
psikiyatrik hastalıkları getirir. Yaşanan bu olayların psikolojimize olan
negatif etkilerini de ne yazık ki görüyoruz. Öyle ki; darbeyi kesinlikle onaylamayan
insanlar arasında bile ciddi fikir ayrılıklarının olması bunun en önemli
göstergelerinden biri. Ve bu farklılıklar nedeniyle de iki tarafında birbirini
darbeci olarak suçlama noktasına gelmeleri, herkesin kendi görüşünü neredeyse
karşıya zorla kabul ettirmeye çalışması, herkesin empati kuramaz duruma gelip
kendi düşüncesini tek doğru kabul etmesi, kimsenin kimseyi dinlememesi ya da
dinlese de inanmaması iç dünyamızda verdiğimiz psikolojik savaşın sonuçları ne
yazık ki. Bu güvensizlik ve korku nedeniyle herkes de kendi gibi düşünmeyenleri
düşman ilan etme ve korunma amacıyla da bu düşmanı yok etme duygusu yoğun
olarak yaşanmakta. Bu ötekileştirme ve yok etme duygusu güvensizliğin, korkunun
ve belirsizliğin en tehlikeli sonuçlarından biri. Bu travma sürecinin uzaması,
insanların korkularını derinleştirebilir. Ve bu korkular korunaksız bir dünyada
yalnız olduğu algısıyla birleşirse, bireysel silahlanma ile herkes kendi
güvenini sağlamaya kalkışabilir. İşte o nokta geri dönüşü olmayan noktadır.
Sahip olduğumuz
tek vatanımıza sahip çıkmak amacıyla; sağduyu, empati, vicdan ve birbirimize
olan saygımızı yitirmeden, tüm farklılıklarımıza rağmen birbirimizin
düşüncelerine, korkularına, kaygılarına kulak verip saygı duyarak, birbirimizin
yaralarını sararak, bu travmatik günleri bir an önce atlatmamız dileğiyle…