Hakkı Savunan
20 Temmuz 2010
Kültürel mirasın sağladığı ekonomik girdi ve kültürel varlık bilincinin gelişmesi, toplumların bu alandaki çabalarının son dönemlerde artırmasına neden olmuştur. Yapılan restorasyonlarla eski yapılar kurtarılmaya çalışılmış, tam anlamıyla kurtarılamasa bile önemli gelişmeler sağlanmıştır.
İlimizin bulunduğu bölge bu anlamda çok zengin. Gerek kültürel zenginlik gerekse de biyolojik çeşitlilik diğer bölgelerle kıyaslandığında açık ara önde.
Bölgeye baktığımızda Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır ve Gaziantep’in kültürel ve doğal miraslarını geliştirmek için adeta bir yarış içinde oldukları görülebilir.
Mardin bu yarışta şimdilik önde. Diğerleri de onu takip ediyorlar ve sıralama an be an değişiyor. Bazen Urfa ikinci iken bir bakıyoruz ki Antep bir atakla öne geçmiş. Diyarbakır’da etkili bir hareketlilik şu an için görünmüyor. Önümüzdeki dönemde ne olur net bir şey söylenemiyor.
Tarihi eserlerin kurtarılması yenilenmesi ve bu alanların turizmin hizmetine sunulması kolay işler değil. Bu çalışmaların yapılması için öncelikle ekonomik güç gerekiyor daha sonrada bu yenileşmeye karar verecek bir irade vede bunu layıkıyla yapacak insan gücü kısacası sağlıklı projeler gerekiyor.
Şanlıurfa’mıza baktığımızda bu anlamda keşke şu onarılsa ne kadar iyi olacak diyebileceğimiz muhtac-ı proje çok fazla tarihi eserimiz var.
Bu yapıları projelendirilmesi gereken, sağlıklı projelendirilen ve başarısız proje-ler diye bir tasnife tabii tuttuğumuzda şöyle bir tablo ortaya çıkmakta.
Deyr yakup, Çarmelik kervansarayı, Millet hanı, Kız sanat enstitüsü binası, Sarı mağara, Çimdin kale Harran kalesi ve surları, sayıları yüzlere varan doğal kaya altı sığınakları, konak ihtişamındaki Urfa evleri, İmam Bakır köyü ve Kısas beldesi öncelikle projelendirilmesi gereken kültürel varlıklarımız olarak öne çıkmaktalar.
Hacı hafız Ahmet Efendi evi, TBMM evi, Hacıkamiloğlu konağı, Reji kilisesi, Urfa Kalesi restorasyonu (tam anlamıyla olmasa da) ve özel şahısların girişimiyle yenilenmiş Yıldız Sarayı konukevi ve Pınarbaşı konağı ise şu anki durumları da düşünüldüğünde sağlıklı projelendirilen ve sürdürülebilirliğin sağlandığı çalışmalardır.
Asıl önemli olan ise çok fazla emek ve para harcandığı halde sürecin iyi idare edilememesinden kaynaklanan ve astarının yüzünü geçtiği fiyasko projelerdir.
Bunun en görüneni şehrin tam ortasında, tarihi hanlar bölgesini bir anlamda bütünleyen maddi ve manevi önem taşıyan bir yapının başına gelenlerdir. Bu yapı mevlevihaneden Urfa tabiriyle mevlahaneden başkası değildir.
Mevlevihane Çevre Düzenleme Projesi Urfada yapılan en başarısız projedir. Bu nedenledir ki yenileme işlerinin bitmesinin üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen tarihi kasap çarşının olduğu alan halen kullanılamamakta kullandırılamamaktadır.
Trilyonluk bir projeden elimizde kala kala insanların çay içtiği bir alan kalmıştır. Bir bardak çayla da şehrin ekonomisine ne kadar katkı sağlanır artık bunu hesaplamakta ekonomistlerin işi.
Uzun lafın kısası projelerin yapılması veya bir alanın bir yapının restore edilmesiyle cicileşmesiyle her şey bitmiyor. Sürdürülebilirliği olmayan gerek kültürel gerek ekonomik anlamda şehre geri besleme yapmayan bir proje, belli çevreleri tatmin etmekten öte bir anlam taşımaz.
Vakıflar Genel Müdürlüğü bence Urfa’da Ulu cami projesini yapmadan önce Mevlihane için bir çözüm yolu bulursa çok daha iyi olacak baksanıza Urfa için çok çok önemli olan bir alan atıl durumda bekliyor…