
İbrahim Halil Okuyan
6 Temmuz 2010
Dünkü yazının devamı..
B.2- EURO’NUN PİYASAYA ÇIKIŞI – IRAK SAVAŞI
Her ne kadar Avrupa birliği düşüncesine, ABD, Marshall Planı’ndan bu yana ılımlı yaklaşsa da, 1990’lı yıllardan itibaren birliğin uzun vadede tek bir devlet olma idealini ortaya koyması ABD ’nin hoşuna gitmemiştir.
Zira böyle bir devlet ABD ile birebir rekabete girebilecek bir büyüklükte olacaktır.
Özellikle Euro’nun 1999 yılında piyasaya çıkması ile dolara uluslararası piyasalarda ilk defa güçlü bir rakip çıkmıştır. Üstelik 2000 yılında Fransa’nın ve diğer bazı Avrupa ülkelerinin Saddam Hüseyin’i petrolü dolar karşılığında değil de, Euro karşılığında satması için ikna etmesi sonucunda, ABD ’nin hegomanyasına karşı ciddi bir tehdit oluşmuş oldu. ABD böylelikle hegomanyasının dayandığı iki dayanaktan biri olan dolara karşı bul saldırıyı bertaraf etmek için hegomanyasının diğer ayağını kullandı, yani rakipsiz askeri gücünü.
Abd ’nin savunma (?) harcamaları tutarı yaklaşık olarak 400 milyar $ seviyesindedir.
Bu rakama en yakın tutar olan AB’nin savunma harcamaları toplamı dahi bu oranında üçte birine yaklaşmamaktadır.
Hatta geri kalan 15 ülke toplamı, ABD ’nin savunma harcamalarının toplamına erişmemektedir.
Yapılan hesaplara göre Çin’in ABD ’ye bu bakımdan rakip olabilmesi için dahi yaklaşık 30 sene geçmesi gerekmektedir.
Irak savaşı işte böyle bir güç dengesi ekseninde çıkmıştır. Elbette ki, bu savaşın sebebi medyaya aksettirildiği gibi Irak’ın güya sahip olduğu nükleer ya da kimyasal silahlar değildir.
ABD ’nin Irak’a saldırmasının altında yatan sebep, petrodolar döngüsünün kırılmasını engellemektir.
Zira Saddam Hüseyin 2000 yılında yaptığı açıklama ile ürettiği petrolü sadece Euro karşılığında satacağını duyurmuştu.
Hali ile bu ABD ’nin kabul edemeyeceği bir durumdur.
Zira Irak’tan sonra diğer OPEC ülkeleri de Euroyu dolara alternatif olarak sunarlar ise, bunun sonucunda petrodolar döngüsü kırılacak ve ABD ’nin iç piyasası çok ciddi miktarda dolar arzı ile karşı karşıya kalacaktır.
Irak`ın işgal edilmesi öncesinde, ABD`nin saldırma sebebiyle ilgili tartışmalar sırasında farklı bir tez ortaya atılmıştı. Buna göre petrol ihracatçısı ülkelerin kurduğu OPEC, uluslararası işlemlerinde ABD Doları`nı bırakıp Euro`ya geçme çabası içindeydi.
Irak, 2000 yılı sonlarında bu geçişi yapmış ve BM`deki 10 milyar dolar rezerv fonunu Euro`ya çevirmişti.
İran`ın da, petrol işlemlerinde benzer bir adımı atmak üzere olduğu belirtilmekteydi.
Irak ve İran`ın geçişi, zincirleme bir etki yaratarak, bütün OPEC`i doları terketmeye zorlayabilecekti.
Bu senaryo, ABD`de büyük çaplı bir ekonomik bunalımın tetiklenmesini öngörüyordu.
Öte yandan ABD ’nin 500 milyar $’ı aşan ödemeler dengesi açığını finanse eden üçüncü ülkelerin ellerinde ciddi miktarlarda ABD bonoları ve tahvilleri birikmiş durumdadır. Bu durumda dolara karşı oluşacak en ufak güvensizlik, piyasadaki oyuncuların panik halinde satışlara sebep olacağı ve bu da bütün dünya ekonomisinde uzun yıllar süren bir depresyon süreci başlatacağı da aşikârdır.
Kurulu düzen, ABD dışındaki oyuncuların (Japonya, Çin, Güney Kore, Almanya, Fransa, Rusya) çok da hoşlarına gitmese dahi yıkmayı göze alamayacak (too big to fail) kadar bu düzenin bir parçası oldukları için (Fransa göreceli olarak bir istisnadır.) ABD ’nin Irak politikasına uluslararası arenada ciddi bir muhalefet çıkmamıştır.
Ekonomik suikastçılar önce kendi usulleriyle sorunu halletmek için Saddam Hüseyin’e ulaşmayı başaramadılar.
Onun da Suudilerin kabul ettiğininkine çok benzer bir anlaşmayı kabul etmesi için çok uğraştılar.
Ama kabul etmedi ve çakallar (suikast yaparak) onu almak için gittiler.
Yapamadılar.
Çok iyi korunuyordu ve de benzerleri vardı.
Saddam Hüseyin önceleri, CIA için de çalışmıştı, eski Irak başkanına suikast düzenlemesi için kiralanmıştı ve çuvalladı ..
Fakat sistemi biliyordu.
91’de, ABD askerleri gönderdi ve Irak ordusunu devirdiler.
O noktada herkes sandı ki, Saddam Hüseyin ortaya çıkacak.
O anda onu tabi ki alabilirdiler, ama bunu istemiyorlardı.
Sevdikleri güçlü adamların özelliğiydi.
İnsanlarını kontrol edebiliyordu.
Kürtleri kontrol edebileceğini düşündüler,
Bu arada İranlıları sınırlarında tuttular ve petrol pompalamalarını devam ettirdiler.
Fakat ardından ordu oradan çekildiğinde tekrar dirildi.
Böylece ekonomik suikastçılar,90’lar da başarısız olarak geri döndüler.
Eğer başarmış olsalardı, hala ülkesini yönetiyor olacaktı.
ABD’de ona istediği savaş uçaklarını satıyor olacaktı.
Ama başaramadılar.
ABD bir kez daha askerleri yolladı ve bu sefer işi tamamladı.
Onu devirdi.
ABD, ilerleyen süreç içinde çok ama çok kârlı bir imar anlaşmaları yaptı: Yıktığı ülkeyi baştan inşa etmek.
Bu, eğer büyük inşaat şirketleriniz varsa, çok iyi bir anlaşmadır.
Böylece Irak 3 aşama gösterdi.
Ekonomik suikastçılar başarısız oldu.
Çakallar çuvalladı.
Ve finalde asker girdi.
Amerika ve İngiltere’nin Irak bilançosu:
2003 de başlayan Irak’a barış ve demokrasi (!)getirmek amacıyla başlatılan savaşın bilançosu çok ağır.
Şimdiye kadar pek çok konuda bilançolar çıkarıldı.
Bu kez, eşlerini kaybeden kadınların sayısı ortaya çıktı.
Birleşmiş Milletler verilerine göre Irak savaşı 1 milyon dul kadın yarattı.
Bu kadınların sadece yarısı sosyal güvenliğe sahip ve yardım alabiliyor.
Irak’ta dul kadınlar genellikle siyah giyiyorlar, sokağa çıkmaktan korkuyorlar.
Dul kadına bakışın çok değiştiğini söyleyen bu kadınlar:
“Her an her yerde taciz ve tecavüze uğrayabiliriz.
Bizi koruyacak kimse yok” diyor.
Ama sokağa çıkmaya çekinen bu kadınlar, en çok canlı bomba olmaya gönüllü kadınlar.
Gelinen nokta bu barış ve demokrasi adına Irak’ta.
Geride kalan ve hafızalara kazınan hep aynı sahneler hep aynı senaryoların resimleri kalacaktı….
Çekildikleri yerlerde kargaşa oluşturacak, kolay idare edilecek, kendi söylemlerine tercüman olacak, kendi ağızlarından konuşacak varisler ve Frenkeştaynlar bırakacaklardı…
Ve yine kanlar dökülmeye devam edecekti..
Çünkü hala sömürülecek ganimetler ve kaynaklar vardı…
Bize insan haklarını, demokrasi, azınlık(!) hakları öğreteceklerdi..
Çünkü onların engin tecrübeleri vardı dünya tarihi boyunca kazanılmış…
Devam edecek.
Saygılarımla.