Mahmut Çepoğlu
4 Aralık 2006
Papa Türkiye geldi. Başbakanla görüşmesi hava alanında sağlandı. Bundan da iyi bir karşılama olmazdı herhalde.Biri gelirken biri giderken. Papa program gereği anıtkabiri ziyaret etti. Papa’nın Atatürk’ü okuduğunu, mozoleye çelenk koyduğunda “yurtta sulh cihanda sulh” ibaresini yazmakla kendini kanıtladı.
Basında da hayli ilgi çekici konular öne çıkarıldı. Kimi basın gezi ve ziyaretin magazinsel yanına dikkat çekerken, kimisi onun siyasi boyutunu ön plana çıkardı. Dini boyutu ve onun Türkiye gelişinin misyoner faaliyetlerinin arttıracağı söylentisi öteden beri var. Mesela başbakan Türkiye nüfusunun yüzde doksan beşinin Müslüman olduğunu söylemiş. Bunu söylediği içinde eleştiril oklar yöneltildi. Haydi diyelim yüzde doksan dokuz dese ne olur? Gerçek meydanda.
Alışılmışın dışında bir koruma ordusuyla tedbir alınması dünyada ki barışa mesajdı bana göre. Her yerde olabilecek tepkisel davranışlar oldu. Ama hoşu gitmeyen ve öteden beri her mitingde kullanılan slogan “papa şaşırma sabrımızı taşırma” oldu. Düşünmeden yapılan bir eylem olduğu bu sözlerden belli. Papa ne verilmek isteniyor meçhul.
Okumak lazım. ıyiyi-kötüyü. Doğruyu-yanlışı ayırt etmek lazım. Nedense hep birileri yerimize okur ve bizde papağanlar gibi onların sözlerini tekrar ederiz. Mesela şu sözün Atatürk’ün sözlerinden aldım. “Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar” yem olmadığımızı kim söyleyebilir. Hem de kediyle farenin oynaması gibi.
ıslam’ın hoşgörüsü ile davranacağımıza çağ gerisinden gelen bir kafa yapısıyla hareket ede dursunlar. Papanın Türkiye’ye gelişi Ankara ve ıstanbul gezileri dünyaca izlendi. Bir noktada dünyaya karşı sorumluluğumuzu yerine getirdiğimiz gibi ciddi bir sınavdan geçmiş olduk.
Papa 16. Benedictus’un gerçekleştirdiği gezi ve ziyaretinde hiçbir olumsuz davranışın olmaması sevindirici. Başbakanın Papa’yı hava alanında karşılaması ve uğurlaması nezaket kuralları çerçevesinde gelişti. Hem yaşlı bir insana, hem bir devlet başkanına yarışır şekilde ilgi ve samimi davranışlarında bulunması takdir edilir. Ayrıca ıslam’ın hoşgörüsünü ona nazenin bir dille tattırması aklı selim insanlar tarafından uygun görüldü.
Buralara kadar her şey normal da Diyanet işleri sayın Bardakoğlu’nun söyledikleri daha bir hoşgörü içinde hiç onu kast etmeden “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” misali söylenebilirdi. Oysa o intikam alırcasına, onun sözlerine cevap vermeyi uygun buldu.
Sert üslup intikam alırcasına yapılan konuşma devlet büyüklerini yakışmaz. Ben onun sergilediği davranış hz. Peygamberin gayri Müslimlere sergilediği tavırı örnek almalıydı. ıslam’ın hoşgörüsü, adalet ve barış ilkeleri bir nevi susturuldu. Fırsat düşkün olmamak lazım. Hakkaniyet ölçüleri içersinde cevaplamak lazım ne kadar doğru.
ıslam’ın fazileti, insan haklarına verdiği önem ve ehemmiyet açısından karşımızdaki kim olursa olsun Allah’ın indinde sorumlu olmamak için doğruları konuşmak lazım. Bakınız bu konuda yine özlü bir söz yazıyorum. “Biz kimsenin düşmanı değiliz yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. “ ınsanlık için bu tür özlü sözler her platform da zaman zaman duyarız. Ama bunu Atatürk’ün sözlerinden buraya aktardım. Demek ki güzel sözü kim söylerse söylesin onu takdir etmek lazım.
Biz millet olarak kendi değerlerimize sahip çıkmıyoruz. Nerede başka dinden başka bir milletten başka ülkeden olanlara gerekeni yapacağız. Örneğin ülke içindeki ziyaretlerden dini büyüklerden biri geldiğinde kaç kişi karşılar. Politikacıların dışında kaç kişi konvoylarla karşılanmış şatafatlı törenler düzenlenmiş.
Papanın katıldığı törenleri haber saatinde herkes gibi bende izledim. Ayın sırasında kullanılan objelerin çeşitliliği dini davranışları tütsü yapılması, alışık olmadığımız görkemli bir geçiş töreni yaşandı. Giysilerin göz alacalığı, ortamın akustiği farklı bir uygulama, ayrı bir renklilik ve gizem katıyordu.
Birkaç gün ülkenin gündemi papayla meşgul oldu bakalım bundan sonra yeni gündemler nasıl oluşacak. ıslam’ın hoşgörüsüne kuranın bir nasihatler topluluğu olduğunu dolaysıyla onun saygınlığına sığınarak hoşça kalın diyorum.