Mahmut Çepoğlu
23 Nisan 2007
Özal’a hep sempatiyle baktım. Bilmem o tonton, esprili halimi, dobra dobra konuşmaları mı? Bana hoş gelirdi. Yoksa yasaklara karşı insanca duruşu mu? Belki de Türkiye’yi çok sesliliği alıştırmasındandır. Bilmiyorum. Rahmetle andığım Turgut Özal’ın 14. ölüm yıldönümü vesilesiyle yapılan anmaları izlerken düşündüm. Özal’ın o esintilerini görmek, Özal’ın izlerine bir yerlerde rastlamak mümkün olmuyor. Yapılan işler, gelişen olaylar insanların yüreklerinde ki ateşe bir türlü su serpmiyor. Ondan sonraki herhangi bir şahsiyet ve iktidarla karşılaştırmamak kaydıyla diyorum. Özal’daki hoşgörüyü,Cumhuriyet ilke ve inkılâplarına bağlılığı bu gün doruk noktalarda bulmak hayli zor. Özal’ı saygıyla anarken onun yenilikçi ve reformcu olarak, Türkiye’nin yasaklı dönemlerin de insanların ufkunu açan, yasakları aşama aşama günlük yaşamdan silme uğraşındaydı. Atatürk’ün milli devrimi, ınönün demokratik devriminin ardından gelen Özal’ın getirdiği ekonomik devrimle sacın üç ayağını tamamlarken, fikir, inanç, üretim ve müteşebbis ruhunu özgürlüğe kavuşmasını sağladı. Eksileri artıları, lehte aleyhte bir sürü konuşmalar oldu. Aleyhte olanların en belirgini serbest piyasa ekonomi kabul etmesi idi. Dünya da gelişen teknolojinin çağın gereklerini yerine getirerek verimliliği arttırdı. Ekonomik dinamikleri canlandırdı, Üretim, verimlilik artarken beraberinde rekabeti getirdi. Dolaysıyla serbest piyasa ekonomisi, ithalat-ihracat ülkenin gündemine oturdu. Ülke genelindeki yansımaları çok farklı, ancak ben sadece bizim bölgeye yansıyanlardan dolayı, Özal öncesi ve sonrasını bir iki konu ile mukayese edeceğim. Bizim bölgemize yansıyan en belirgin özellikler bir kara yara gibi bağrımızda kanayan kaçakçılığın terk edilip ticarete dönüşmesi oldu. Bunların başında Adıyaman, Malatya, Muş, Bitlis, yörelerinde üretilen tütünün gizli yollardan ilimizde satılmasından dolayı tekel yasası ile konmuş bulunan yasaklar serbestlik kazandı. Tütünün yalnız tekel denilen devlet kurumuna satılması değil; serbest piyasa da girmesi o dönem de oldu. Kaçak yollarla gelen tütünün ilimizde bıraktığı izleri görmek isteyenler tütüncülere bir gidip sorsunlar. O yollarda trafik kazasından ölenler yetmez, polis jandarma kurşunu ile ölenlerden geri dul kadınlardan, yetim büyüyenler çocukları tanıyabilirsiniz. Cezaevine düşüp perişan olanları görürsünüz. Suçları kendi bölgelerinde yetişen tütünü bir ilden diğer bir ile taşımak, satmak, aracılık etmek hatta dahası içmektir. Hala bu memlekette ticaret yapanlarının çoğunun kütüklerinde kaçakçılık kayıtlıdır. Soyadı gibi “kaçakçı” lakabını taşırlar. Ülke sathını kapsayacak özgürlük ve insan haklarının tesisi anlamında özgürlüklere yelken açan gemideki yerimizi alamadan kaybettik. Hukukun üstünlüğünü, demokratik açılımların olgunluğuna erişmeden onları tesisleştirmeden apar topar ebediyette göç etti! Hele Suriye’den kaçak yollarla sınırlar aşılarak, mayınlı tarlalardan geçilerek “gavur eskisi “ dediğimiz eski palto, elbise, kullandığımız çay, siğara kağıdı getirilmesi tarihe karıştı. Bu nedenledir ki hala ithal edilen çaya kaçak çay ismi verilmekte. Bedenlerinin bir kısmını mayın tarlalarında bırakan nice ailenin acılarını kısmen de olsa dindirdiği gibi yeni mağduriyetlerin önlendi. ıthalat ihracat deyip dünyaya açılmamızı sağladı. Arap ülkelerine yapılan canlı hayvan ihracatı, saman, kümes hayvanları mobilya ihracatı çağa damgasını vurduğu gibi bölgenin en büyük geçim kaynağı oldu. O gündür bu gündür daha ülkede yasal anlamda bir gelişme olmadı. Özal’ın bıraktığı yerden özgürlükleri özümseme anlamında, Avrupa sürecinin gelişmesine rağmen bir gelişme kaydedilmedi. Kendisinin koydukları yasakları ilgilisine örnek gösterdi, “bak yasaklar fayda etmiyor” bu anlamda yenilikçi olmayı ülkemizde başaran önemli bir kişiliği bulmuş biriydi. Rejimin gücünü halktan aldığını, dolaysıyla yapılacak tüm yeniliklerden halkın nasibini alması gerektiğini, cumhuriyetin bir halkı idare ettiği sistem olduğu ve bu sistemin tüm güzelliklerinin halkın sahip çıkması gerektiği, bunun kimsenin tekelinde olmadığını davranış ve tutumları ile insanlara kavratmasını bildi. Özal ülkede yapılan devrimleri devam ettirdi. Ülkede yaşayan her vatandaşın dünyada gelişen teknolojiden faydalanmasını istedi. Yıllar öncesinden Suriye’nin tüm köylerinde elektrik kullanılırken bizde Özal’dan sonra gelişti. O zaman köylüler elektrik neden niçin kullanılır bilmediği gibi istemesini de bilmiyordu. Sanki elektrikler sadece şehirler için vardır. ışte Özal’la birlikte uyanan Türkiye haklarını aramasını öğrendi. ınsanca yaşamının gereklerine sahip çıkmasını bildi. Yazdıklarımız belki Özal’ı anlatmaya yetmez ama yazıla bildiği kadarıyla onu sahiplenmek vefa borcu. Rahmeti bol olsun diyorum.