Cüneyt Gökçe
11 Ağustos 2011
Ramazan ayının en önemli özelliklerinden birisinin yoksul ve düşkünleri korumak ve kollamak olduğunu biliyoruz. Her zaman verilebildiği halde zekatlar bu mevsime saklanır ve çok yüksek mükafatlar umulur. Çünkü bu günler gerçekten apayrı bir özelliğe sahiptir. Sevapların karşılığı katlarca bahşedilir ve ilahi rahmet sağnak sağnak her tarafı kuşatmaya devam eder.
“Fırsat bu fırsat” diyerek imkânlarımız ölçüsünde fakir-fukaranın yardımına koşalım. Unutmayalım ki, bu malı bize veren Allah’tır; bunun bir kısmını O’nun muhtaç kullarına vermemizi öngören yine Allah’tır:
“Onlar ki gayba inanırlar. Namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.” (Bakara, 3)
Görüldüğü gibi Yüce Allah, inanları “veren” kullar olarak övmekte hatta aksinin tehlike olduğuna dikkat çekmektedir:
“Allah yolunda infak edin ve ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İhsan edin, şüphesiz Allah ihsan edenleri sever.” (Bakara, 195)
Yardım edileceklerin önceliği ve yardım alanları izah edilirken de çok önemli hususlar dikkatlerimize sunulmaktadır:
“Sana, ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki: Hayırdan her ne infak ederseniz, babanın, akrabanın, yetimlerin, yoksulların, yolcuların hakkıdır Ve her ne hayır işlerseniz, şüphesiz ki Allah, onu bilir.” (Bakara, 215)
Hayır, iyilik ve güzellik adına O’nun yolunda ne sarf edersek yerini bulur. Kimimizin tasadduk edecek malı ya da verilecek zekatı olabilir. Kimimiz de tebessümünden, nasihat ve öğüdünden Allah’ın kullarını nasipdar ederiz.
O’nun yolunda sarf ettiğimiz ne olursa olsun; “olmazsa olmaz” ön şartlarından bir tanesi fakir-fukarayı ve muhtacı rencide etmemektir. İlahi ikaza kulak verelim:
“Mallarını Allah yolunda infak edip de, sonra infak ettikleri şeyin ardından başa kakmayan ve eziyet etmeyenlerin mükafatı, Rableri katındadır. Onlara korku yoktur Ve mahzun da olacak değillerdir.” (Bakara, 262)
Başa kakma, gösteriş yapma ve minnet etme duygularıyla yapılan iyilik ve yardımların mükâfatını görmemiz mümkün değildir. İşte ayet-i kerime:
“Ey iman edenler; Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakma ve eziyet etmekle heder etmeyin, O gösteriş yapanın hali; üzerinde toprak bulunan kayanınki gibidir. Şiddetli bir yağmur isabet ettiğinde onu katı bir taş halinde bırakır. Onlar kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler Allah kafirler güruhunu hidayete erdirmez. Allah’ın rızasını kazanmak ve kalplerindekini sağlamlaştırmak için mallarını infak edenlerin hali, bir tepedeki güzel bir bahçenin haline benzer. Kuvvetli bir sağanak düşünce; yemişlerini iki kat verir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisenti bulunur ve Allah işlediklerinizi görür.” (Bakara, 264-265)
Sadaka ve yardımlarımızın en muhtaç ve en müstahakka ulaşması konusunda da titizlik göstermemiz gerekir. Çoğu kez yardım isteme konusunda çığırtkanlık yapanların hiç muhtaç olmadıkları –maalesef- bilinen bir gerçektir. Bu gerçeğe de şöyle işaret edilir:
“Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna vermiş olup da yeryüzünde dolaşmayan ve tanımayanların; hayâlarından dolayı onları zengin zannettikleri yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Hayırdan ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir. Onlar ki; mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık infak ederler. İşte onların mükâfatı Rabları katındadır. Onlar için korku da yoktur, üzülecek de değillerdir.” (Bakara, 273-274)
Fakire –özellikle- ayni yardımda bulunurken işe yaramaz, kullanılmaz, giyilmez, yenilmez, içilmez ve istifade edilmez eşya, giyecek, yiyecek ve içecekleri vermek son derce çirkin bir davranıştır. Bu konudaki ilahi ikaz çok anlamlıdır:
“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, asla birr’e, üstün ve yüksek hayra erişemezsiniz. Ve her ne infak ederseniz; şüphesiz Allah, onu bilir.” (ÂL-İ İMRÂN, 92)
Korkmayalım, Allah yolunda verelim; cömertçe sarf edelim, en iyisini verelim. İnanalım ki, Allah yerini dolduracaktır.
* İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur’ân-ı Kerim’i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teâla ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder “