Nejat Karagöz
13 Mart 2020
Urfa.
Tarihin, medeniyetlerin, kültürlerin, dinlerin, etnisitelerin beşiği, vatanı bir kent…
Bu kadar “şey” içinde üzücüdür ki yalan da, haset de, iftira da, küçümseme de var… Hem de çok yaygın ve haksız bir biçimde var.
Size, hemen hepimizin bir şekilde duymuş, görmüş tanıklık etmiş olduğu bir-iki küçük örnek arz edeceğim.
Adam, çalışmış, didinmiş, varlıklı bir iş insanı olmuştur ama onun –sözüm ona- Cemaziyelevvelini bilen eski komşusu: “Hıh… Onun anası, evlere temizliğe gider, hamamlara bohça taşırdı…”
Bir kadın, şerefini ve onurunu korumuş, çocuklarını kimseye muhtaç etmemek için çamaşır yıkamış, temizliğe gitmiş ise bu onun pek çoğumuzdan daha onurlu bir insan olduğunu gösterir herhalde bir nakısa değildir.
Adam, okumuş, üniversiteye hoca olmuştur da senin kafana göre bir adam değildir:
“Bakma sen onun bu şatafatına; öğrenciyken biz ona eski paltolarımızı, ceketlerimizi verirdik; çok fakir idiler o zamanlar. Şimdi burnu büyümüş…”
Bu ve bunun gibi sizlerin de onlarcasını bildiğiniz örnekleri çoğalta biliriz. Evet, çoğaltabiliriz de, ne kadar çoğaltırsak, o kadar da mahcup olur, utanırız…
Aramızdan çıkan, yükselen, kariyer yapan, çevre edinen, bilgili, birikimli, güçlü insanları, onlara daha çok duyduğumuz haset nedeniyle küçümser, dudak bükeriz…
İçinizden bazılarının “Yazacak bir şey mi kalmadı da bunu yazıyorsun?” diyenleri duyar gibi oluyorum. Evet, maalesef yazacak bu ve buna benzer pek çok şeyimiz daha var; bizde az olan, başarı hikâyeleridir. Ki bu azlık, değerli olması gerekirken, tersine büsbütün aşağılanır, hor görülür, tahfif ve tezyif edilir.
Neden?
Evet, “Urfalının terazisi Urfalıyı hafif tartar” özdeyişinin (!) kaynağı nedir?
Bana kalırsa, bir zamanlar aramızda yaşamış, bilimde, sanatta, ticarette, mimaride, medeni yaşamda bizleri fersah fersah geride bırakmış olan azınlıkları, siz bunlara göçmenleri de ekleyin –sırf bizden olmadıkları için- küçümseyen; mesleklerine “Gavur Sanatı” diyerek itibar etmeyen geçmişimizin mirasıdır bu haslet.
Öyle olmasa, hala bugün bile haber sunan bazı nesebi tartışmalı şahsiyetlerin, aramızda gizlenerek yaşamaya devam ettiklerine inandığı Ermeniler için, “Defolup gidin…” diye çemkirmelerini nasıl yorumlayacağız?
Şu, kimin nereden geldiği neredeyse aile aile belli olan memlekette birbirimizi geçmişi ile aidiyeti ile anasının mesleği, babasının aşireti ile ve daha buna benzer bir sürü abuk sabuklukla eleştirip küçümsemekten başka bir hünerimiz olaydı, ne olurdu?
Ve ne olurdu da şu binlerce yıllık kadim şehrin insanları olmanın bizlere bu on iki bin yaşımızın kattığı/verdiği vakarla, ağırbaşlılıkla, onurla, olgunlukla bir arada yaşamayı öğrenebileydik…
“Onun anası” aslında hepimizin anası olabilirdi…