İbrahim Halil Okuyan
25 Aralık 2006
Birkaç yıldanberi Cumhurbaşkanı gibi en üst düzey yöneticilerden yerel yöneticilere ve Sayın eşlerine kadar birçok resmi ve sivil kişi Türkiye’de okur-yazar oranını arttırmak için çaba gösterdiler, halen de gösteriyorlar. Bu çalışmalar kapsamında ılimizde Milli Eğitim Teşkilâtı da görevleri ve mesai saatleri dışında faaliyette bulundular. Milli Eğitim şube Müdürü Mehmet Alay ve Halk Eğitimi Müdürü Mahmut Öztürk’ün de içinde bulunduğu bir Ekip halk ile birebir görüşerek okur-yazar olmayanların kurslara katılmasını, bilhassa bayanların çocukları üzerindeki tesirleri de düşünülerek kurslarda bulunmasını sağlamağa çalıştılar.
Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu çalışmalar semeresini verecek, halkımız okuma-yazamayı benimseyeceklerdir. Öyle görünüyor ki, “Son ümmî aydınlığa kavuşuncaya kadar” bu mücadele devam edecek, ileriki safhalarda daha çok okuma, daha çok öğrenme faaliyetleri sürdürülecektir.
Çarşı-pazar, cadde-sokak dolaşarak okumanın önemini ikna yollu halkımıza anlatan, hazırladıkları broşürleri kadın-erkek vatandaşlarımıza sunan Sayın Mahmut Öztürk-Mehmet Alay ve ekibi çok kimseyi kurslara kazadırırken bazı değişik diyaloğlarla da karşılaşmışlardır.
Yaşlıca bir bayan; “Oğul, ben bu yaştan sonra okuyup yazıp da ne yapacağım “derken, bir başkası; “Benim Hükûmette (Devletle) bir işim yok. Bana okuma-yazma lâzım değil..” diyordu.
Daha genç bir bayan; “Kocama danışayım, müsaade ederse kursa gelirim..” diye niyeti olduğunu ifade ediyordu. Tabiiki gelmek isteyenler az değildi. Hele başarılı olanlara sertifika dışında bazı ev eşyalarının verileceğini duyurulması için cazibesini arttırıyordu. Geçmiş yıllarda sayın Vali Muzaffer Dilek zamanında bu konuda kazanılan Milli Eğitim başarısı ıstanbulla mukayese edilir duruma gelmiş, Türkiye’de dikkati çekmişti. Umarız aynı başarıyı sayın Valimiz Yusuf Yavaşcan döneminde de yakalayabiliriz. Zira, faaliyet hızının o zamandan aşağı kalır tarafı yok. Bütün çalışmalar Millet için, halk için. Devlet, kendisine bir adım yaklaşana (hatta yaklaşmayana) bütün imkânlarıyla on adım koşuyor. Bundan da yararlanılmak istenmezse; ne zaman, nerede okuma-yazma öğrenilecek?
Bilen-bilmeyen duysun öğrensin ki, okur-yazarlık günümüzün vazgeçilmez bir avantajıdır. Kadın, erkek, büyük, küçük her insana lâzım. Bilmek bütün vatandaşlara aynı zamanda bir sorumluluk. Adresini kapı numaranı, komşunu, gideceğin Belediye Otobüsünün semtini okuyamazsan Sen dünyaya yorulmağa mı geldin anam, bacım.
Seçim zamanı hazırlanmış listede A Partisi ile B Partisini ayırt edemezse, istediğin bir Belediye Başkanına değil de, bir istemediğine “Evet”i basarsan yaşadığın şehre yazık olmaz mı ağam? Muhtarın, Encümen Üyen, tapun, senedin, mektubun, telgrafın, kitabın, gazeten kısaca şuurlu bilgili hayatın öğreneceğin A ya, B ye ve ilerisine bağlı. Nice müşküllere katlanmış olan sen, siz ve biz, bizler 6-7 yaşındaki çocukların öğrendiği okuma-yazma zahmetine katlanamıyor muyuz? Bu o kadar müşkül bir iş mi? Asla zor bir iş değil. Hiç kendimizi aldatmayalım. Karanlık bir dünyaya kendimizi mahkûm etmeyelim. Okuyup yazmayı öğrendiğimiz gibi daha kolay gelecek olan ilerisine adımlar atalım.
Bununla çevremizde farklı bir insan olduğumuzun farkına varacağız. Herkesten saygı göreceğiz. Bilen, anlayan, farklı düşünen bir insan olarak sevileceğiz. Bu çağda ümmi kalmak artık sana da, ailene de yakışmıyor. Ülkemize de yakışmıyor. Karanlığı yırtalım ki; odamıza, Yurdumuza ışık girsin. Herşey daha güzel olsun.