Ali H. Demir
4 Temmuz 2006
Okullar öğretmen-öğrenci etkileşiminin yürütüleceği ortamlar olarak düzenlenir. Öğrenci gelişim durumuna göre değişik kademelerdeki eğitim öğretim sürecini tamamlayarak bir üste geçer. Türkiye eğitim sisteminde ilköğretim kademesi zorunlu bir eğitim kademesi olarak düzenlenmiştir. Bu kademe ülkemizde uzun yıllar beş yıl olarak ve ilkokul adıyla yürütülmüştür. 1973 yılında alınan kararlar ve yapılan yasal düzenlemeler ancak 1997 yılında büyük oranda ve yoğun toplumsal, siyasal tartışmaların eşliğinde uygulamaya geçebilmiştir. Bu yıldan itibaren ilkokul adı sistemden tamamen çıkarılmış yerine ilköğretim adı kullanılmaya başlanmıştır. Ancak halen sistemimizde adı ilköğretim olmakla birlikte ilkokul mantığının uygulandığı görülmektedir. Eğitim sistemimizi oluşturan kurumların bir kısmı sadece beşinci sınıfa kadar eğitim yapmakta, ikinci kademeleri yani beşinci sınıftan sonraki eğitim öğretim süreci taşıma merkezlerinde devam ettirilmektedir. Öğrenciler beşinci sınıfa kadar eğitim gördükleri okulların ardından sonraki eğitimlerini farklı bir eğitim ortamında, farklı eğitim uygulamaları çerçevesinde sürdürmektedirler. Beş yıl boyunca sınıf öğretmenliği uygulamaları yapılırken bu sınıftan itibaren branşlaşma başlamakta, her dersin öğretimi farklı branş öğretmenleri tarafından yapılmaktadır. Eğitim sisteminin mevcut yapısına bakıldığında beşinci sınıfa kadar eğitim ve öğretim birlikte götürülürken bu sınıftan sonra tamamen öğretime ağırlık verildiği söylenebilir. Eğitimi beşinci sınıftan sonra hiç kullanmıyoruz diyemeyiz ancak beşinci sınıftan sonra farklı alanlardaki öğretmenler arasında bir davranış bütünlüğü, eğiticilik uygulamalarında bir birlik beraberlik olduğunu söyleyebilmek oldukça zor. Eğitim sistemimizde eskiden ilkokul olarak bilinen, şimdiyse ilköğretim olarak isimlendirilmiş eğitim öğretim kademesinin ilk beş yılında sınıf öğretmenliği uygulamaları yapılmaktadır. Bu sistemde bir öğretmen sınıf olarak isimlendirilen bir grup öğrencinin sorumluluğunu üstlenir. Sistemin yapısı çerçevesinde baktığımızda bu sorumluluk beş yıllık bir dönemi kapsar. Normal olarak bir öğretmen beş yıl boyunca sorumluluğunu aldığı öğrenci grubunun her türlü eğitim, öğretim faaliyetini yürütür. Öğrenci beş yıl boyunca eğitim öğretim yılı içinde haftanın beş günü altı saat aynı öğretmenin yönlendirmesine tabi olarak öğrenir, büyür, gelişir. Öğretmen-öğrenci etkileşiminde bu beş yıllık dönem oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu dönem süresince öğrenci ailede anne ve babadan çok daha fazla öğretmeniyle bir arada bulunur. Öğrenci aile ortamında doğar, büyür, gelişir, temel davranışları aile ortamında kazanır. Okula geldiği andan itibaren sınıf öğretmeninin uygulamalarıyla karşılaşır. Eğitim sistemimizde okul öncesi kademesi de vardır. Ancak bu kademenin yaygınlık düzeyi % 10-15’lerde olduğu için ne yazık ki nüfusun büyük çoğunluğu için okul öncesi eğitimden söz edilemez. ılköğretim zorunlu olduğu için nüfusun büyük çoğunluğu bu kademede eğitimle yüz yüze gelir.Eğitim yaşamının ilk temelleri bu dönemde atılır. Yine eğitim yaşamı boyunca kullanılacak pek çok bilgi, beceri, tutum ve davranışlar bu dönemde kazanılır. Okuma-yazma, anlama, sorgulama, inceleme, gözlem yapma gibi bir çok akademik, zihinsel, duygusal, sosyal beceriler eğitim yaşamının ilk yıllarında kazanılmaktadır. Bu nedenle sınıf öğretmenliğinin bireyin eğitim yaşamındaki önemini inkar edebilmek mümkün değildir. Kimi aileler çocuklarını gönderecek okulları belirlerken okulun bulunduğu çevreye, okulun sahip olduğu imkanlara, okulun yeniliğine, öğrenci sayısının azlık veya çokluğuna bakarlar. Aslında özellikle ilköğretimin ilk beş yılı için yukarıda saydığımız hususlar da önemli olmakla birlikte sınıf öğretmeninin niteliği, bilgi, beceri düzeyi, eğitime, kişiye, insana yönelik bakışı, tutumu çok daha önemlidir. Bu nedenle aileler çocukları için okul belirlemekten önce öğretmen belirlemelidirler. Çocuklarını beş yıl boyunca yetiştirecek, yönlendirecek, şekillendirecek öğretmenlerin durumlarını öncelikle analiz etmelidirler. Eğitim sistemini kuran ve işletenler de benzer şekilde nitelikli bir eğitim, nitelikli bir kişi ve dolayısıyla nitelikli bir toplum oluşturmak istiyorlarsa bu dönemdeki öğretmenlik uygulamalarının niteliğini geliştirmeye çalışmaları gerekir. Bu gerekliliğe rağmen eğitim sistemimizin geçmişte başlayıp bu gün de halen devam eden uygulamalarına baktığımızda sınıf öğretmenliğine yönelik öğretmenlik uygulamalarına gereken önemin yeterince verilmediğini, tersine sınıf öğretmenliğine yönelik küçümseyici, olumsuz bakış açılarının var olduğunu söyleyebiliriz. Örneklendirecek olursak bakanlık merkez teşkilatındaki değişik yönetim kademelerine yapılan atamalarda öncelikle branş öğretmenlerine göre düzenlemeler yapılması, yetersizliği görülen branş öğretmenlerine ceza olarak sınıf öğretmenliğine indirme cezalarının öngörülmesi, sınıf öğretmenliklerine uzun yıllar alan dışı mezunların atamalarının yapılması, sınıf öğretmenlerine branş öğretmenlerine göre daha fazla derse girme zorunluluğu getirilmesine karşın daha düşük sayıda ders ücreti ödenmesi, sınıf öğretmenliği alanında öğretmenlik yapacak olanlara branş öğretmenlerine göre daha az eğitim süresinin yeterli görülmesi gibi uygulamaları hep bunun örnekleri olarak sayılabilir. Bu bakış açısı ne yazık ki bakanlığımızda halen değişmemiş bir şekilde devam etmektedir. Eğitim sisteminde yukarıdaki örneklere bakınca tüm öğretmenlere aynı değerin verildiğini söylemek mümkün olmamaktadır. Tersine branşlar itibariyle farklı bakış açılarını ortaya çıkaran uygulamaların bulunduğu verilere dayalı olarak söylenebilir. Eğitim sisteminin niteliği öğretmen niteliği ile doğrudan bağlantılıdır. Eğitim sistemi insan yetiştirme düzeni olarak nitelendiği takdirde insan yetiştirme işi öğretmenler eliyle olacaktır. Dolayısıyla öğretmen niteliği öğrenci niteliğini doğrudan ilgilendirir. Eldeki verilere bakıldığında eğitim sisteminde, öğretmenlere sahip oldukları öneme göre bir değer vermek yerine geçmişten bu güne taşınmış olan olumsuz bir takım geleneklerden etkilenmiş ayrımcı bir bakış açısının var olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakış açısı değişmeden eğitim sisteminin çağdaşlığından, objektifliğinden, eğitim bilimlerine uygunluğundan yani bilimselliğinden söz edebilmek güç olacaktır. Bireyin yaşamındaki önem dikkate alınarak eğitim kademeleri içindeki öğretmenlik uygulamalarının mutlak surette yeniden elden geçirilmesi gerekir. Bu elden geçirme sürecinde olumsuz gelenekler terk edilmelidir. Sistemde branşlar itibariyle ayrımcılığı getiren, bir branşı diğerlerine göre üstün duruma getiren, veya diğerine göre önemsizleştiren uygulamalara son verilmeli, önem düzeyi belirlenirken eğitim öğretim sürecinin zorluk düzeyi, bireyin yaşamına etki durumu, iş gerçekleştirmede karşılaşılan güçlük düzeyi gibi daha bilimsel, objektif ve adil kriterler geliştirilmelidir. Yapılacak bu düzenlemeler sistemi daha bilimsel, objektif, ve adil hale getirecektir.