Ali H. Demir
18 Aralık 2007
Öğretmen okulda yapılacak eğitim faaliyetini bizzat yürüten kişidir. Öğrenciyle yüz yüze gelir, müfredatın belirlediği nitelikleri öğrenciye kazandırmaktan sorumludur. Eğitimin var oluş amacı öğrencidir. Öğrencinin eğitim öğretim sürecinde şekillendirilmesi işinde de en etkin olan kişi öğretmendir. Bu yönüyle bakıldığında öğretmenin niteliği tek başına öğrenci niteliği üzerinde tek belirleyici olmamakla birlikte en büyük etki payına sahiptir denebilir. Bu nedenle öğretmenlerin yaşadığı sorunların belirlenmesi ve çözümü eğitimin niteliğini etkilemede önemli bir paya sahiptir. Bu nedenle bu yazıda öğretmenlerin yaşadığı sorunlara yönelik bazı tespitleri yapmaya çalışacağım. Öğretmenlerin yaşadığı sorunları ayrıntılı bir şekilde sıralama yanında ana başlıklarıyla da ele alabiliriz.
Çalışma ortamından kaynaklanan sorunlar öğretmenlerin çalışmalarını doğrudan etkilemektedir. Çalışma ortamı görevi, mesleği, işin gereğini yerine getirdiğiniz yerlerdir. Buralardaki olumsuzluklar öğretmenlerin verimine büyük oranda etki eder. Sınıfların kalabalık olması, araç gereç yetersizliği, derslik ve diğer bölümlerin yetersiz olması, okul binalarının kullanışsız, sıkışık ve düzensiz yapılaşması sonucunda eğitim ortamları öğretmenlerin etkinliklerini büyük oranda sınırlamaktadır. Özelikle ikili eğitim sistemi öğrencileri bir koşuşturmanın içine soktuğu gibi öğretmenleri de aynı koşuşturmaya öğrencilerle birlikte dahil etmektedir. Öğretmenler adeta 6 saatlik bir sürenin içinde hızlı bir koşuşturmaca yaşamakta ve bu koşuşturmacayı her gün neredeyse yıl boyu ve hatta ömrü boyunca sürdürmektedir. Okulla doğrudan ilgili olmamakla birlikte okulu, okulda çalışan öğretmen ve diğer personeli doğrudan etkileyen ulaşım, çevre, çarpık kentleşme gibi sosyal sorunlar da bunların arasına eklenmesi gerekir.
Aynı zamanda okulda bulunması gereken pek çok tür personeldeki eksiklik işlerin tümünün öğretmenlerin üzerine yıkılmasına yol açmaktadır. Uzman ve yardımcı destek personelin olmadığı bir yerde belli bir alanda eğitim almış bir öğretmene tüm olmayan personelin işleri yüklenebilmektedir. Bu durum öğretmenin her taraftan azar azar ama derme çatma ve eksik bilgi sahibi olmasını ve buna göre işleri en azından görünürde eksik bırakmama görevini üstlenmesine yol açmaktadır. Bu durumu ise mesleki olarak, psikolojik olarak, sosyal olarak, duygusal olarak öğretmenleri yıpratmaktadır.
Okul ortamı öğretmenlerin öğrenciyle doğrudan karşı karşıya geldikleri yerlerdir. Ancak öğretmenlerin sorunları sadece bu okul ortamının fiziki anlamda düzenlenmesi, düzenlemede ortaya çıkan her türlü eksikliklerden de kaynaklanmamaktadır. Eğitimin üretildiği yerler olan okullar eğitim sisteminin bir parçasıdır. Eğitim sistemi ise okulda yapılan işlerden çok daha karmaşık bir alana ve içeriğe sahiptir. Eğitim sisteminin oluşturulmasında kurulmuş yapı, bu yapının işleyişi, yapının kuruluşunda etkin olan felsefi bakış açısının insana, öğretmene, personele bakışı, bu bakışın ortaya çıkardığı uygulamalar, alınan kararlar ve daha bir çok sayamadığımız husus eğitim sistemini oluşturmakta ve tüm bunlar da eğitim sisteminin önemli insan unsuru durumunda yer alan öğretmeni etkilemektedir. Okulda sadece derse girip çıkmakla sınırlı bir hayata ne yazık ki sahip değiliz. ınsan olmanın getirdiği bir takım özellikler nedeniyle çevreden etkilenme, yaşanılanlardan bireysel, sosyal, duygusal düzeyde etkilenme ve bunun sonucunda da mutlu veya mutsuz olma durumlarıyla karşı karşıyayız ki bu yönüyle sistemden kaynaklanan sorunlar da öğretmenleri bunaltmaktadır diyebiliriz. Bakanlığın merkezi yapılanması, her kararı kendince istediği gibi alıp değiştirmesi, katılımı dikkate almayan bir yönetim anlayışı öğretmeni meslek yaşamı süresince her zaman üstten alınacak kararlara göre uygulamalarını, alışkanlıklarını her an değiştirmeye zorlayabilecek bir yapı mevcuttur. Bakanlık her an kendine göre bir uygulama başlatıp çalışma şartlarını değiştirebilmektedir. Bu durum öğretmeni sistemin içinde işlevsiz, ikinci planda bir konuma düşürmekte adeta rüzgarın önündeki bir yaprakmış gibi görmektedir. Bakanlık merkez teşkilatı ne yaparsa haklıdır. Öğretmen sadece kendisine verilen emirleri uygulamakla görevlidir. Oysa öğretmen de en az bakanlık merkezindeki görevliler kadar eğitim almıştır. Kararları, uygulamaları, politikaları değerlendirebilme bilgisine, becerisine sahip durumdadır. Bu durum merkezle taşra arasında adeta yüksek duvarlara dönüşmekte, merkez taşrayı kendini anlamamakla, taşra da merkezi benzer şekilde kendini anlamamakla suçlamaktadır. Öte yandan çalışanla çalışmayana aynı muameleyi yapan, subjektif kriterlere dayalı değerlendirme ve ödüllendirme sistemi öğretmeni çalışsa da çalışmasa da bir şeyin değişmeyeceği, döneme, zamana ve zemine göre değişen değerlendirme ve ödüllendirme sistemlerinin her zaman var olacağı inancına sürüklemekte tüm ideallerine rağmen bir süre sonra ortama uyar hale gelip ortalama bir çalışmayla emekliliğini beklemeye itmektedir. Benzer şekilde yetersiz hizmet içi eğitim faaliyetleri de öğretmenlerin derdine çare olmaktan, ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktır.
Okul öğrenci, öğretmenler, idareci ve diğer tüm personelle birlikte insan ilişkilerinin etkin bir şekilde yaşandığı, paylaşıldığı bir yerdir. Aynı ortamı paylaşan insanların birbirleriyle etkileşimlerinin sonucu ortaya çıkan ilişki düzeni çoğu zaman sorunlara yol açmaktadır. Öğrencilerin velileri, öğretmenin meslektaşı, okulun yöneticisi, öğrencilerin yaşadığı bireysel, sosyal, duygusal sorunların çeşitliliği hemen hepsi öğretmenleri çevreleyen toplumsal sorunları oluşturur.
Öğretmenlik mesleğine toplumsal yönetim mekanizmasının bakışı belki de öğretmenler için en fazla dile getirilen sorunları oluşturur. Öğretmenlere ödenen maaşların azlığı, ekonomik imkanların yetersizliği öğretmenler tarafından, yazılı, görsel medya tarafından, öğretmen sendikaları tarafından bazen haklı bazen haksız her zaman var olan eksikliklere mazeret olarak dile getirilmektedir. Ekonomik imkansızlıklar belki sorun olarak her zaman vardı. Her zaman da var olacaktır. Ancak bu sadece öğretmenlerin içinde bulunduğu bir durum değildir. Ülkenin içinde bulunduğu şartlar ne sadece yönetimin elindedir. Ne de bireylerin elindedir. Toplumsal, bireysel ve yönetsel anlamda herkesin üzerine düşen görevler vardır. Bu sorundan da yine herkes etkilenmektedir. Bu nedenle bu konuda yaşanan sorunları sadece öğretmenlere özgü sorunlar olarak öğretmenler gününde dile getirmek doğru olmayabilir.
Dile getirmeye çalıştığım sorunlar elbette tüm sorunlar değil. Eğitimin niteliğinden kaynaklanan sorunlar, öğretmenin kendi kişiliğinden, aile çevresinden, mevzuattan, örgütlenmeden kaynaklanan sorunlar, siyasal sorunlar, öğretmen yetiştirme sisteminden kaynaklanan sorunlar gibi daha bir çok sayamadığımız hususlar öğretmenlerin karşısına sorun olarak çıkmaktadır. Aslında insan olarak bir toplumda yaşayan her insanın benzer sorunları vardır. ınsan yaşadığı sürece her zaman sorunlarla karşılaşacaktır. Ölen insan için bu dünyada sorunlardan söz edemeyiz. Önemli olan sorunlara karşı nasıl bir mücadele yöntemi kullandığımızdır. Sorunun tanımlanmasında algı farklılıkları da önemlidir. Birisine göre sorun olan bir durum bir başkası için sorun olmayabilir. Yaşanan sorunlar toplumsal gelişmişlik düzeyinden bağımsız değildir. Dünyadaki gelişmelerden haberdar olmayan birisinin algıladığı sorunlarla, dünyaya açılmış, dışa dönük bir şahsiyetin algıladığı sorunlar farklı olacaktır. Bireyin sahip olduğu bilgi, beceri, alışkanlık düzeyi, niteliği ve niceliği sorunların sayısını ve niteliğini etkiler. Tecrübe ve bilgi birikimi sorunları algılama biçimini de etkiler. Toplumsal sorunlar birbirinden bağımsız değildir. Bir alanda var olan bir sorunun pek çok değişik nedeni vardır. Toplumda bir alandaki sorunların niteliği bir başka alandakine yakın düzeydedir.
Önemli olan yaşanan sorunlara karşı mücadele azmini yitirmeden, doğru yöntemlerle ve ekip çalışması ile durmadan çalışmaktır. Ancak toplumsal sorunların kısa sürede çözümünü beklemek boş bir hayaldir. Bu nedenle herkesin bu bilinç içinde mücadeleye dahil olması gerekir. Ancak bu bir çok kişi için göze alınabilecek bir durum değildir. Toplumda sorunlarla mücadele azmine sahip insanların sayısı çoğaldığı ve bunların karşılıklı güven ve işbirliği içinde ortak bir hedefe yönlendirilebildiği gün sorunlar çözülmeye başlayacaktır. O zamana kadar konuşmaya, tartışmaya, ikna çabalarına devam. Selam ve saygılar.