Mahmut Çepoğlu
1 Eylül 2006
Rüyalar beni hep düşündürmüştür. Bu rüya nasıl bir şeydir? diye. Bazen hiç aklımda hayalimde olmayan şeyler, kimi zaman vuku bulacak olaylara haberci, bazen yaşanmış ve yaşanmakta olan olayları rüya olarak görür etkileniriz. Kimi zaman hayra yorar, bazen üzülür, kahroluruz. Genelde din bilginleri, uykuyu bir ölüm hali kabul ederler. Ayrıca ruhun bedenden ayrılıp gezmesini ölüme benzetip bu sebeple ölümün de bitmeyen bir rüya olduğunu söylerler. Haklı bir sav olmasına karşın, karşı tezler de yok değil. Rüyalar hala çözülmeyen insanların merakını gittikçe arttığı bir konu. Manevi yönü hayli ağır basan, rüya, keşif edilmeyen bir alem, bir muamma olarak kalacağa benziyor. Din bilginleri rüyanın çözülmeyen ve meçhul kalan yönünün ahiret alemiyle pekiştirilmektedirler. Ruhun bedenden çıkması rüya ve ölüm. Rüyayı bir durup düşünmek yerine uğraşıp sırrına erebilmek önemli. Çünkü insanoğlu keşiflerle mutludur. Fakat rüya keşifler ötesi bir olay. Düş, hayal, hülya, dalıp gitmek imgesel bir aleme yolculuk senin düşünsel halindir. Rüya için öyle bir olay mümkün değil; elinde olmayarak başka alemlere yolculuk etmek. Rüya alemi için yorumlar, oldum olası yazınsal ve sözel olarak toplumun her alanında ihtiyaca cevaben yapılmakta. Batıl inançlarla birlikte manevi yapılaşmada rüyalar cevap bulur. Uykuda iken veya uyanık iken beyin dalgalanmaların seyri, düşünce dünyamızın ne kadar güzelleştiğini gösterir. Çocukluk yıllarımızda rüyalar çok şirincedir. Çocuk mutludur. Sorumlulukları yoktur. Kötülük düşünmez, yaşamın gereği en güzel erdemleriyle yüklüdür. Gençlik yıllarında şuur altına yerleşmiş korku, heyecan, platonik aşklar, kabuslar, nefes kesen olaylarla içselleştikçe, rüyaların o derece sıkıntılı olduğunu görürdük. Bazen de sevginin verdiği mutluluk rüyalara yansır ve aşığın dediği gibi ”rüyalar gerçek olsa seni her gün görürdüm” sözleriyle avuturduk kendimizi. Rüyalar genelde insanın ruh haliyle ilgili, günlük yaşamın stres toplumsal olarak ahlaki değerlerin iniş göstermesi, insanların çirkinlikleri, üzüntüleri, efelenmeleri, böbürlenmeleri rüyaları birer kabusa dönüştürürken, kimi zaman ders almamıza vesile olur. Bin yıllardan beri var olan bu olgu, bu konuda merak giderme olarak çalışıp rüya tabirleri yazanlar vardır. ınsanın yediği yemekten, giydiği elbiseye kadar, kestiği tırnaktan, saç tıraşına kadar, bedenimizde ki tüm organları, attığımız her adıma konuştuğumuz her söze bir anlam bir ifade yüklenmiştir. Atalarımız bu konuda boş durmaz “kötü komşu komşusuna kötü rüya görür” çeşitlemesinden ders almak gerek. Görülen rüyalardaki hal tutum ve eşyaları sembolleştirerek insanların önünde bir ufuk açılmak isteniyorsa da yetersiz kalındığını görmek mümkün. ılahi ve uyarıcı mesaj olarak algılayanlar olduğu gibi günlük yaşanmış bilinç altına girmesiyle uyurken aldığı haldir. ılahi ve uyarıcı mesaj olarak algılayanlar olduğu gibi günlük yaşamın bilinç altına girmesiyle uyurken aldığı haldır. Gördüğümüz bir rüyanın uyandığımızda çoğu zaman hatırlamamız mümkün olmaz. Ama bedenimizde zihnimizdeki yorgunluk tüm haliyle hissedilir. Görülen bir rüyayı birisine anlatırken “günün aydınlığına” yorumlaması dileğiyle söylenir. Rüyaların kimi zaman tersi, kimi zaman yaşayan olanların haberci olduğu anlaşılır. Kimi zaman insanın belleğine yerleşmiş dille getirilmeyen saklı duygu ve arzuların dışa vurumudur. Rüyalar tüm korku ve heyecanına rağmen yaşam içinde aradığım bir tattır. Beyin dalgalarının uyanıkken veya uyurken seyir hali olarak yorumlanır. Geleneksel inançlarla beslenen insanoğlu gördüğü rüyalarla toplumu felâkete sürükleyen olduğu gibi rüya ile kendini insan üstü bir varlık ilahi emir tebliğ ettiğini söyleyenlerde olmuştur. Bu konuda toplumdaki derin yaraları gören peygamber, “görmediği rüyayı gördüm diyen cehennemliktir” emriyle insanlar yalan söylemelerini önlemeye çalışmışlardır. Çünkü o dönemlerde rüyadaki kehanet gücüne inanılırdı. Doğmatizim ve kadercilik rüyalarla iç içe yaşamımızın ayrılmaz bir parçası oldukça reel yaşamı görmek mümkün olmaz.