Cihat Kürkçüoğlu
31 Ağustos 2016
22 Şubat 2007 günü akşamı Şanlıurfa Belediyesi Şair Nabi Kültür Merkezi salonunda, Veteriner hekim, Şair ve yazar Mehmet Hulusi Öcal onuruna “Bir Yudum Mısra ve Yazı ile…” konulu bir program gerçekleştirildi.
Bu tür programlar genellikle “… anısına” başlığı altında anılacak kişinin ölümünden sonra gerçekleştirilir. Hatırladığım kadarıyla geçtiğimiz yıllarda merhum Mustafa Dişli, Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Kazancı Bedih Yoluk, Mehmet Akif İnan başta olmak üzere Urfa kültürüne hizmet etmiş değerli şahsiyetler için anma geceleri düzenlenmişti. Ancak Urfa kültürüne emeği geçmiş insanların sağlıklarında hatırlanması, onlara olan vefa borcunun ödenmesi anlamına gelen gece örneklerini de artık görmeye başladık. Bunlar içerisinde geçtiğimiz aylarda onurlarına gece düzenlenen şair Mehmet Atilla Maraş ile Zübeyir Yetik’i sayabiliriz.
İşte böyle bir vefa örneğini Hizmet Gazetesi’nin organizasyonu ile 22 Şubat 2007 akşamı Mehmet Hulûsi Öcal onuruna düzenlenen gecede yaşadık.
1938 Urfa doğumlu Mehmet Hulûsi Öcal, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi mezunu bir veteriner hekim. Urfa, Amasya ve Malatya’da bu mesleğini yıllarca sürdükten sonra emekliye ayrılmış. Ancak onu herkes, şairliği ve edebi kişiliği ile tanıyor. 50 yıldan bu yana Urfa kültürü üzerine yazılar, çoğunluğu Urfa olmak üzere çeşitli konularda şiirler yazıyor. Hizmet Gazetesi’nde 49 yıl öncesinden başladığı günlük yazılarıyle topluma ışık tuttu.
“Özellikleri ve Güzellikleri ile Çiğköftemiz (1997)”, “Bahar Taşıyan Kervanlar (şiir-1997)”, Sabri Kürkçüoğlu ile birlikte hazırladığı “ŞURKAV (Şanlıurfa İli Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı 1990-1998)”, Selahattin E.Güler ve Remzi Mızrak ile birlikte hazırladığı “Şanlıurfa Kültür Sözlüğü (1998)” onun kültürümüze kazandırdığı biri birinden değerli eserler.
Bu değerli insanı 1956-57 öğretim yılında, Atatürk ılkokulu üçüncü sınıf öğrencisi iken öğretmenim olarak tanıdım. Sonradan öğrendiğime göre liseyi bitirdiği yıl kardeşi askere gidince kendisi üniversiteye gitmeyerek bir yıl vekil öğretmenlik yapmış. Ben de onun bu bir yıllık öğretmenliği süresince öğrencisi olma onurunu yaşadım. Bundan dolayıdır ki kendisine hep “Hocam” diye hitap ederim. 50 yıl öncesinin o günlerinden her ikimizin de belleğinde kalan ortak anılarımızı zaman zaman paylaşırız. Geçtiğimiz yıllarda TRT tarafından benimle ilgili olarak hazırlanan belgesele bu anılarından birini anlattığında çok mutlu olmuş, hafızasına hayran kalmıştım.
Mehmet Hulusi Öcal bana, ilkokul üçüncü sınıfta verdiği bilgilerle kalmadı, 50 yıldan bu yana Urfa kültürü üzerine yaptığı çalışmalarıyla, yazdığı yazılarıyla ve şiirleriyle hepimize çok şey öğretti.
Mehmet Hulusi Öcal, ince ruhlu, kimseyi kırmayan, kırıldığını belli etmeyen kişiliğe sahip bir gönül insanı. ŞURKAV’ın ilk kurulduğu yıllarda bürokratik deneyiminden yararlanacağımız emekli birine gereksinim duyduğumuzda ilk akla gelen isim kendisi olmuştu. O zaman ŞURKAV ikinci Başkanı Vali Yardımcısı Hasan Duruer’in teklifini kırmayarak ŞURKAV kütüphanesini oluşturmuş, bu arada yılların bürokratlığının verdiği deneyimi ile ŞURKAV’ın yazışmalarında genç arkadaşlara 8 yıl boyunca yardımcı olmuştu. Geçtiğimiz yıllarda ŞURKAV’daki görevinden aniden istifa etmiş ve bunun nedenini yorgunluğuna bağlamıştı. Ancak ben istifasının nedenini kalbini kıran bir söz ya da davranışa bağlıyorum. Dediğim gibi bu benim sezim. Ancak kendisi yıllardır istifa nedenini içinde saklıyor ve kimseyle paylaşmıyor, kimseyi suçlamıyor ve yermiyor, kırıldığına dair renk dahi vermiyor. Yorgunluğunu ileri sürerek bu görevden ayrıldığını söylüyor.
Bu örnek insanla ilgili söyleyeceğim o kadar güzel söz var ki sayfalara sığmaz. O, Hulûsi ismine yakışır, halis, saf, samimi, içten davranan, her hayırlı işi Allah rızasını niyet ederek yapan öylesine “hulûs” bir insan. Onuruna düzenlenen gecede konuşan herkes ağız birliği etmişcesine birbirlerini tamamlayan konuşmalar yaptılar ve örnek bir insan portresi çizdiler.
Geçtiğimiz yıllarda kendisi ile yaptığım bir sohbette, gençlerin ve çoğu insanın sanattan, geleneksel kültürden uzaklaştığını, televizyondaki bir Fenerbahçe maçının kahvehanelere kültürel etkinliklerden daha çok insan çektiğini yakınarak anlatmıştı. “İnşallah Fenerbahçe’nin maçı olduğu bir gün ölmeyiz. Zira cenazemize kimse gelmez” diyerek konunun önemini esprili bir şekilde vurgulamıştı. Rastlantıya bakın ki onuruna düzenlenen gece, Fenerbahçe’nin AZ Alkmaar ile önemli bir maçı vardı. Çoğumuz, “insanlar bu maçı tercih eder, geceye ilgi olmaz” endişesini taşıyorduk. Ancak öyle olmadı. Boş yer kalmazcasına salon hınca hınç doldu. Urfalılar ona olan sevgilerinin, saygılarının, vefalarının daha önemli olduğunu gösterdiler.
Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Demirkol, İstanbul’a gitmek üzere uçağa yetişmesi gerektiği halde, büyük bir vefa örneği göstererek salona geldi, sayın Öcal’a plaketini takdim ettikten sonra özür dileyip uçağa yetişmek üzere salondan ayrıldı.
Liva Radyo’dan Mehmet Mahmutoğlu ve Mehmet İpekçioğlu’nun müthiş bir performansla sunuculuğunu yaptığı, şiirlerle süslediği gece, Hizmet Gazetesi Yazı ışleri Müdürü Ebru Okutan’ın konuşması ile başladı. Burada yeri gelmişken belirteyim. Ses tonları, diksiyonları ve sahneye hakimiyetleri ile rahatlıkla ulusal bir radyo ve televizyonda sunuculuk yapabilecek kapasitedeki bu iki gencin Urfalı olduklarını duyunca ayrıca gururlandım. Ebru Hanım, Sayın Öcal’a daha önce Önder Okutan Özel Ödülü’nü verdiklerini belirttikten sonra “Mehmet Hulûsi Öcal, yarım asırdır bu şehir için kalemini kullanıyor. Kendinden emin, çizgisinden sapmayan, dünden bu güne köprü olan bu değerli insanı yorumlamak beni aşar” diyerek konuşmasını bitirdi.
Daha sonra Sayın Öcal’ın yaşamını konu alan belgesel film izlendi. Yusuf Sabri Dişli’nin aylar öncesinden başlayan ve büyük bir özverisi sonucu ortaya çıkan belgeselin yönetmeni Harran Üniversitesi şanlıurfa Meslek Yüksek Okulu Radyo Televizyon Eğitimi Bölümü öğrencisi Hicran Karadağ kızımızı ve arkadaşlarını tebrik ediyorum. Hocaları Mehmet Hazar’ı ve belgeseli seslendiren Mehmet İpekçioğlu’nu kutluyorum.
Araştırmacı Yazar Av.Müslüm Aklın, Edebiyatçı-Şair İbrahim Tezölmez, şair ve Yazar Naci İpek ve Dr.Faruk Subaşı “Dostlar Dilinden” konulu panelde, Mehmet Hulûsi Öcal ile ilgili anılarını, duygu ve düşüncelerini dile getirdiler.
Bu değerli insanların görüşlerini birer ikişer cümle ile burada sizinle paylaşmak istiyorum.
Av.Müslüm Akalın: “ Hulusi Öcal ağabeyi, ortaokul yıllarımda Sayın Naci İpek’in Özlem Kitabevi’nde çıraklık yaparken tanıdım. İki üç koli kitap alan bu insanı merak edip kim olduğunu sorduğumda adını öğrendim. Olgun bir başak gibi başı öne eğik yürüyen Hulûsi ağabey, Urfa’ya olan borcunu fazlasıyla ödedi. şimdi Urfalılar ona olan borçlarının ancak bir taksitini ödüyor.”
İbrahim Tezölmez, Mehmet Hulûsi Öcal’ın edebi kişiliği ve şiirleri üzerine yaptığı değerlendirmesinde şunları söyledi: “Çelebi, bilge, gönül ehli, fazıl bir şahsiyet olan M.Hulûsi Öcal’ın bu hasletlerinin tecelli ettiği bir şiir dünyası vardır. şiire başladığı yıllarda moda olan serbest vezinli modern şiir akımını benimsememiş, şiirlerini geleneksel tarzda yazmıştır. Halk şiirinin tüm kalıplarını ustalıkla kullanan şairimizin şiirlerindeki tema ve konular tamamen yerli olup üslubu yalındır. Ancak fırtınası derinlerdedir. O Urfa’nın Mehmet Akif’idir. Bu iki şairin meslekleri gibi (Veteriner Hekim) meşrepleri de birbirine benzer.” Tezölmez konuşmasına M.Hulûsi Öcal için yazdığı “Bir Eski Urfa Çelebisi ile Hasbıhal” adlı şiirini okuyarak son verdi.
Naci İpek: “1952 yılında çıkardığım “Urfa Gazetesi”nde Hulûsi Bey’in ilk yazısını yayınlamanın onurunu yaşıyorum. Onun ilk kitabı olan “Özellikleri ve Güzellikleri ile Çiğköftemiz” kitabını yayınlamak da bana nasip oldu. Bu kitabın dünyada bir yemeği tanıtan en kapsamlı kitap olduğunu düşünüyorum. Hulûsi Bey yıllanmış şarap gibidir. Yıllandıkça dostluğuna doyum olmaz. “Son Urfalı” dediğimiz neslin seçkin bir simasıdır. Urfayla yoğrulmuş, Urfayla yorulmuş bu değerli insanın dostluğunu tatmayanların tatmasını dilerim. Bu geceyi düzenleyen Hizmet Gazetesi’ni tebrik ediyorum. Ebru Hanım’a teşekkür ediyorum.”
Sayın Öcal’ın 50 yıllık arkadaşı Dr.Faruk Subaşı onunla olan anılarını şu cümlelerle dile getirdi: “Ankara’da öğrenci iken aynı evi paylaştık. Aylığı gelince bizleri Maltepe’deki Gaziantep kebapçısına götürür, hediyeler alır, daha sonra kitapçılara dalarak kitaplar alırdı. ılmi sohbeti ve esprilerine doyum olmazdı. Sözüne, randevusuna sadıktır. 1994 yılında kalp spazmı geçirdiğinde kendisini hastaneye yatırdık. O akşam Şükrü Algın’a randevusu varmış. Hasta haline bakmadan aklı randevusundaydı. Şükrü Bey’e telefon etmemizi ve randevuya gelemeyeceğini söylememizi ısrarla istiyordu.” Dr.Faruk Subaşı ayrıca konuşmasında, Hulûsi bey’in sesinin güzel olduğunu, yolculuklarında 8-10 saat şarkı söylediğini belirterek onun bilmediğimiz bir yönünü de açıklamış oldu.
Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu sanatçısı Bakır Karadağlı, tamburu ve billur sesiyle sayın Öcal’ın şiirlerinden yapılmış besteleri yorumlamak için sahne aldığında lise ikinci sınıfta okurken Hulûsi hocamın türkü formuna uyan, çok sevdiğim “Urfalı Kız” şiirine yaptığım uşşak besteyi anımsadım. Yıllar sonra aynı şiirin sayın Halil Biner tarafından da bestelendiğini bir sıra gecemizde öğrenmiştim. Ancak Sayın Karadağlı’nın resitalinde öğrendik ki, Öcal hocanın şiirleri Selahattin İçli, Erol Sayan, Yusuf Nalkesen, Teoman Önaldı gibi Türk Sanat Müziği’nin usta bestekârları tarafından da bestelenmiş. Ayrıca bestelediği yüzlerce türküsünün sözlerini kendisi yazmayı prensip edinen, Şanlıurfa halk müziğinin usta bestekârı Abdullah Balak’ın ilk kez bu prensibinin dışına çıkarak M.Hulûsi Öcal’ın “Sabrın Timsali Eyyub” adlı şiirini ilahi formunda bestelemekten kendini alamadığını, Bakır Karadağlı’nın da “Sabır Allah’ım” adlı şiirini ilahi tarzında bestelediğini o gece öğrenmiş olduk.
Gecenin sonundaki plaket töreni sırasında valimiz Yusuf Yavaşcan’ın, Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba’nın ve Harran Üniversitesi Rektörü ProfçDr.Uğur Büyükburç’un, Hizmet Gazetesi yazarı Yusuf Sabri Dişli’nin ve şanlıurfa Vakfı şube ıkinci Başkanı Misbah Hicri’nin yaptığı kısa, ancak anlamlı konuşmaları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dr.Ahmet Eşref Fakıbaba: “Sayın Öcal’ın Yazıları bizlere yön veriyor. Kendisinden çok şey öğreniyoruz. Bir insanın sevilmesi diğer insanlara duyduğu sevgidendir”.
Prof.Dr.Uğur Büyükburç: “Ben Mehmet Bey’le örnek Urfalı portresini ve zengin Urfa kültürünü tanıdım.Gençlerden Mehmet Bey’i örnek alarak yok olmakta olan bu kültürü yaşatmalarını diliyorum”.
Yusuf Sabri Dişli duygu ve düşüncelerini kendi yazdığı “Hulûsi Abi” adlı şiirinin aşağıdaki son dizeleriyle dile getirdi.
“Ne kadar benziyorsun Urfa’ya
Hulûsi Abi…
Masum ve boynu bükük
Mütevazi ve sessiz
Bir bilsen…
Gülmek ne yakışıyor sana
Gülmek gül açmışsa
Memleketinde…
Gülmek…
Sevmelerindeki ivedilikle
Dostluğun perkliği ile
Gülmek
Adamsın işte.
Gibisi fazla gelir sana
Adam gibi adamın…”
Şanlıurfa Vakfı Şube İkinci Başkanı Misbah Hicri; Tektek dağlarının Milli Park olması yönündeki Vakıf mücadelesine Hulusi Bey’in yazılarıyla destek verdiğini belirterek, kendisine teşekkür etti.
Gecenin sonunda değerli dostum Ressam ve Şair Remzi Kara, fırçasından çıkan Hulûsi Öcal’ın yağlıboya portresini sayın Öcal’a takdim ettikten sonra onun “Bana Bir Harf Öğret” adlı şiirini okudu.
İşte, kendi ifadesine göre, marangoz olmasını istediği ailesini Kurtuluş İlkokulu müdürü merhum Hasan Ülgen’in ikna etmesi sonucunda eğitim hayatına başlayan, yazıları ve şiirleri ile 50 yıldır Urfa kültürüne hizmeti ilke edinen örnek insan Mehmet Hulûsi Öcal ve anısına düzenlenen vefa örneği muhteşem bir geceden notlar.
Cihat Kürkçüoğlu/8.3.2007