Cihat Kürkçüoğlu
24 Haziran 2009
Cumhuriyet döneminde Urfa’da yetişen ender simalardan biri olan Mustafa Dişli’nin yaşam öyküsünü anlatan ve araştırmacı-yazar Abuzer Akbıyık tarafından hazırlanan “Urfa Sevdalısı MUSTAFA DİŞLİ” adlı kitabın tanıtımı 30 Mayıs 2009 Cumartesi günü Şanlıurfa Belediyesi’nin Konservatuvar tesisleri salonunda yapıldı.
El sanatları, müzik, gelenek-görenek, halk oyunları, yemek kültürü başta olmak üzere Urfa halk kültürünü ilgilendiren konularda çok sayıda makale ve kitapları bulunan Abuzer Akbıyık, bu çalışmalarından dolayı Folklor Araştırmaları Kurumu’nun “Türk Folkloruna Hizmet Ödülü”ne, Şanlıurfa İli Kültür Sanat Eğitim ve Araştırma Vakfı’nın (ŞURKAV) “Kültür Sanat Ödülü”ne layık görülmüştür. 2009 yılında Türk folkloruna katkılarından dolayı Azerbaycan “Vektör” İlimler Akademisi tarafından Fahri Doktora payesi ile ödüllendirilmiştir.
Mustafa Dişli (1926-1985) 59 yıllık yaşamını dolu dolu Urfa’ya, Urfa’nın sorunlarına adamış bir Urfa sevdalısı. O’nu burada uzun uzun anlatmayacağım. 1926-1970 yılları arasında Urfa’da yaşayan herkesin çok yakından tanıdığı, kendisi ile ilgili mutlaka bir iki anısının olduğu bu değerli insan zaten çok iyi tanınıyor.
Abuzer Akbıyık’ın uzun emek sonucunda hazırladığı kitapta bu değerli insan; sosyal yaşantısı, şairliği, tiyatro yazarlığı, tiyatro ve sinema oyunculuğu, gazete yazarlığı ve daha bir çok yönüyle geniş bir biçimde ele alınmış. Kitap merhum Dişli hakkında çeşitli yazarlar tarafından kaleme alınmış makalelerle, anılarla desteklenmiş.
Mustafa Dişli Adana Öğretmen lisesini bitirmeden ayrılmış, daha sonra bayan terziliği mesleğini seçerek vefatına kadar bu mesleğini sürdürmüştür.
Ancak o sadece terzi değildi. Bir çok kereler halkı örgütleyip Ankara’ya götüren, Başbakan’ın, Bakan’ların huzuruna çıkarak Urfa’nın sorunlarını mükemmel hitabet gücüyle anlatan medeni cesarete sahipti.
Urfa’nın susuzluk sorununa çare bulunması için Ankara’ya giden heyetin başında bulunduğu, ancak yol parası olmadığı için tek geçim kaynağı olan terzi dükkânının dikiş makinesini satarak yol parası yaptığı Urfa’da yıllardır dilden dile anlatılır durur. Başbakan kendilerini kabul ettiğinde yolda bir şişeye koyduğu tuzlu suyu Başbakan’a göstererek “Size Urfalıların gözyaşlarını,çeşme başında su almak için biribiriyle döğüşen bacılarımın göz yaşlarını, musalla taşında suyu bekleyen cenaze sahiplerinin göz yaşlarını, akşam evinde yemek pişirmek için su bekleyen analarımızın göz yaşlarını, bir damla su için ağlaşan yavruların göz yaşlarını getirdim…”diyerek şiir gibi bir konuşmaya başlamış, çok duygulanan Başbakan; “Tamam evladım, sus artık, su meselenizi halledeceğim” diyerek sorunun çözülmesi için gerekli talimatı vermiştir.
Mustafa Dişli’nin Urfa sorunlarının çözümü için buna benzer bir çok davranışı Urfa’da darbımesel gibi dilden dile anlatılmaktadır.
Mustafa Dişli; Fıstığın, İsotun, Çiğköfenin, Urfa türkülerinin başka iller tarafından sahiplenmesine hiç dayanamaz, bunların Urfa’nın öz değerleri olduğunu kendi yakıştırdığı hikâyelerle kanıtlamaya çalışırdı. Çiğköftenin doğuşu ile ilgili olarak; Nemrut’un Hz.İbrahim’i yakmak için tüm odunları toplattığını, ceylan vuran bir avcının hanımının pişirecek odun bulamadığı için ceylan etini taşla döverek bulgurla karıştırdığını ve böylece Çiğköfte’nin doğduğunu hikâye etmesi onun kültür değerlerimize sahip çıkması konusundaki örneklerden sadece bir tanesidir.
“Yurdum İçin Kore’ye Gidiyorum”, “Asfalt Yolda Şaşırmışam”, “11 Nisan Urfa’nın Kurtuluşu” Mustafa Dişli’nin yazdığı, Urfa ve Urfa dışında oynadığı tiyatro oyunlarıdır.
O aynı zamanda iyi bir sinema oyuncusu idi. Hüseyin Peyda ile “Mezarımı Taştan Oyun”, Eşref Kolçak ile “Erkek Ali”, Yılmaz Güney ile “Hudutların Kanunu”, Nevin Aypar’la “Söyleyin Anama Ağlamasın”, Muhterem Nur ile “Bu Nasıl Aşk”, İbrahim Tatlıses ile “Kara Yazmalım” ve “Günah” filmlerinde başarı ile oynamıştır.
Mustafa Dişli’nin önemli özelliklerinden biri de, yetenek keşfettiği gençlere sahip çıkması ve onların ellerinden tutarak yükselmelerini sağlamasıydı. İbrahim Tatlıses başta olmak üzere Urfalı bir çok sanatçının elinden tutarak Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlere götürmüş, plak yapmalarını ve gazinolara çıkmalarını sağlamıştır.
Hiç unutmuyorum. 1979 yılı idi. Urfa müzesinde Asistan olarak çalışıyordum. Urfa Folklorunun kaynak kişilerinden, değerli gazelhan Tenekeci Mahmut Güzelgöz de Müzede çalışıyordu. Bir gün Mustafa Dişli elinden tuttuğu bir genci müzeye Mahmut amcaya getirdi. “Mahmut usta, bu genç Mahmut Tuncer’dir. Ben kendisinde müzik kabiliyeti görüyorum. Kendisini bir dinle. Beğenirsen ders vererek yetiştir. Kendisini İstanbul’a götürüp plak doldurmasını ve gazinoya çıkmasını sağlarım” demişti. Mahmut Amca da öğlen saat 12-13 arasında Mahmut Tuncer’i bir ay çalıştırarak yetiştirmişti. Bunun üzerine Mustafa Dişli Mahmut Tuncer’in elinden tutarak İstanbul’a götürmüş ve ilk plağını doldurmasını sağlamıştı.
Türk Halk Müziği sanatçısı, değerli müzikolog Mehmet Özbek konser vermek üzere Urfa’ya gelmişti. Harran otelinde kendisi ile buluşmuş sohbet ediyorduk. Yanımıza merhum Dişli de geldi. Mehmet Özbek ile sarılıp öpüştüler ve Özbek’e; “Mehmetciğim. Urfalı tüm ses sanatçılarının üzerinde emeğim vardır. Ancak sen hariç. Sen bu günkü konumuna dişinle, tırnağınla geldin. Tebrik ederim. Bir Urfalı olarak seninle gurur duyuyorum. Bahtın açık olsun” demişti.
Mustafa Dişli, yoksulluğun insanın boynunu büken ne denli acı bir dert olduğunu, akşam evine yiyecek götüremeyen babanın ruh halini çok iyi bilirdi. Bunun içindir ki şiirlerinin çoğunda yoksullukla ilgili ögeleri işlemiş, devleti ve insanları sömüren insanlara başkaldırmıştır.
O’nun 1967 yılında kaleme aldığı Ağlamayın Ley başlıklı şiiri evine yiyecek getiremeyen yoksul babanın çocuklarına acıklı seslenişini Aşağıdaki dizelerle dile getirmiştir.
AĞLAMAYIN LEY…
Bu gece eve sepeti boş getirdim
Kazanamadım, kazanı kaynatamadım.
Yatın ley, yatın loo…
Komşuda kıymalı ekmek kohi
Acıdır kohlamayın leyy,
Kohlamayın loo…
Tepsi tepsi kadayıf geçti
Üzlemeli pilav, süpha geçiy kapıdan
Acıdır bakmayın ley
Bakmayın loo…
Bu gece size
Aş yerine nenni çalacağam,
Ekmek yerine beşik sallayacağam,
Siz yatın ben ağlayacağam
Ağlamayın ley,
Sızlamayın loo…
Bu tür sosyal içerikli şiirler o dönemlerde solcu şairler tarafından kaleme alındığı için Mustafa Dişli Urfa’da solcu olarak damgalanmış, 12 Eylül öncesinin sol-sağ çatışması ortamında düşünce özgürlüğüne tahammülü olmayanlar tarafından evinin avlusuna bomba atılmıştır.
Vatanına, bayrağına, manevi değerlerine son derce bağlı olan Mustafa Dişli, 1970 yılında yazdığı Kızma Ağam şiirinde siyasi açıdan durduğu yeri açıkça ifade etmiştir.
KIZMA AĞAM
“………
Benim nasırlı ellerim kan,
Çıplak ayaklarımda diken
Isırgan tarlalarında yürürken
İğne ile kuyu kazarken
Mutluyum ağam, mutluyum ağam.
Çünkü ben,
Ne sağdayım, ne soldayım.
Çünkü ben
İnsanın, güvenin,
Çalışanların yanındayım.
Türk’üm ulu bir milletim
Kızma ağam, kızma ağam
Ben ne senin,
Ne onun uşağıyım,
Ben Ata’nın kuşağıyım,
Ben milletin uşağıyım…”
Vatan toprağı uğruna ölümü göze alan, Fransız emperyalizmine boyun eğmeyen ananın-babanın oğlu olmakla övünen Mustafa Dişli’nin aşağıdaki şiiri, Urfa’nın Kurtuluşu münasebetiyle Şanlıurfa CHP Milletvekili Mehmet Vedat Melik tarafından 14 Nisan 2005 günü TBMM’nin 22. Dönem, 3. Yasama Yılı, 84. birleşiminde okunmuştur.
“Başa kalkmam, çabalaram ölürem
Toprak vermem, içine gömülürem
İndirmem başımı, ben Nabi’nin oğluyam
Tapamam hiç kimseye, ben Allah’ın kuluyam.
Benim anam sırtıyla su daşiydı
Babam düşmanla yaka yaka savaşıydı
O zaman Urfa kurtuluş savaşıydı
Ben o ananın, o babanım oğluyam”
Yukarıda da söyledim. Mustafa Dişli ile ilgili olarak yazacak çok şey var. Zaten sayın Abuzer Akbıyık bunların hepsini kitabında geniş bir biçimde ele almış.
Elli yıl önce Urfa’da avukat, doktor, mühendis gibi aydın kesiminde dahi böylesine girişken ve sosyal bir insan bulunmuyordu. Bir terzinin sosyal tavırları, şiirle, sanatla, tiyatro ile, sinema ile uğraşması Urfalılara garip ve soğuk geliyordu. O zamanlar film artistiğinin bir sanat işi olduğu düşünülmüyor, aksine bu sanatı yapanlar garip karşılanıyordu. Merhum Av.Adil Rastgeldi’nin dediği gibi, Mustafa Dişli toplumun 50 yıl ilerisinde idi. Bunun içindir ki kendisine hemşehrileri tarafından “Soğuk” lakabı takılmıştır. Hiç unutmuyorum. 1950’li yıllarda Urfa’daki âma bir dilenci Hüseyin Peydanın bir filminde Eyyüp Peygamber makamının girişinde basit bir rol almıştı. Bundan dolayı çocuklar yıllarca o dilencinin peşinde koşarak “artist, artist” diyerek alay etmişler, o insanı kızdırmışlardı.
Bu gün Urfa’da hemen herkes merhum Dişli’nin ne denli aydın, sanatçı büyük bir insan olduğu konusunda hemfikir. Değerli şair ağabeyimiz Mehmet Hulusi Öcal O’na soğuk diyenlerin ölü eti yemekle eş bir davranış olan “gıybet”te bulunduğunu ve bunu yapanlardan soğuduğunu şu dizelerle ne güzel dile getirmiş.
SOĞUDUM
Ölü eti yiyenlerden soğudum
Sana “Soğuk” diyenlerden soğudum
Hak’tan gayrısına kul olmak için
Bel kırıp baş egenlerden soğudum
Merhum Dişli’nin oğlu Yusuf Sabri Dişli de “Armut dibine düşermiş” misali “Çardak” köşesindeki gazete yazılarıyla babasının yolunda emin adımlarla ilerliyor. Sabri Dişli gerçekleri söylemek uğruna yazılarında zülf-i yare dokunmaktan çekinmiyor. Bunun içindir ki sanliurfa.com’da yazdığı yazıları en çok tıklanan ve en çok yorum alan yazılar arasında yer alıyor.
Yüreği “Urfa’m için neler yapabilirim” diye çarpan Sabri Dişli, merhum babası gibi bir Urfa sevdalısı. Urfa’nın taşına, toprağına, insanına hayran. Urfa’ya hizmet edenlere delicesine aşık. Kafası Urfa’ya hizmet edenlerle ilgili hazırlayacağı projelerle dolu. Urfa’nın ulusal televizyonu Kanal Urfa için hazırladığı “Urfa’ya Adanmış Yaşamlar”, “Ustalar Anısına” adlı belgeseller Sabri Dişli’nin yaşama geçmiş projelerinin başında geliyor. TRT tarafından 8-10 kişilik ekiple, milyonlarca lira harcanarak yapılan bu tür programları O tek başına bir kamera ile gerçekleştiriyor. Hem de maddi bir destek almadan ve bir karşılık beklemeden. Urfa’ya emeği geçmiş şahsiyetleri anlatan “Urfa’ya Adanmış Yaşamlar” belgeseli, geleceğe bırakılacak büyük bir kültür mirası niteliğinde. Sayın Necmettin Cevheri’nin belgeseli için yokluk içerisinde Ankara’ya gidişini, sayın Süleyman Demirel ile görüşmesini ne denli imkânsızlıklar içerisinde nasıl gerçekleştirdiğini çok iyi biliyorum.
Yine yokluklar içerisinde hazırlamış olduğu “Ustalar Anısına” belgeselinde bir Urfalı olarak Urfa’nın müzik ustalarına olan vefa borcunu ödemeye çalışmıştır. Son derece beğeni alan bu programlar yoğun telefon istekleri üzerine tekrar tekrar yayınlanıyor.
Bu yıl Urfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 89.yılı kutlamaları münasebetiyle bir haftada tek başına hazırladığı “Kurtuluş Belgeseli” teknik ve kalite yönüyle profesyonel belgeselleri aratmayacak nitelikte idi.
Yusuf Sabri Dişli şu sıralar “Sinemasal Şehir Şanlıurfa” adlı bir belgesel üzerine çalışıyor. Urfa’da çevrilen tüm filmleri şimdiden arşivlemiş bile.
Dediğim gibi, Yusuf Sabri Dişli babası misali on parmağında on marifet olan bir Urfa sevdalısı. O yaptığı programların hem yapımcısı, hem metin yazarı, hem montajcısı, hem kameramanı, hem seslendireni. Dedim ya “Armut dibine düşermiş”.
“Ancak bu kadar olur” dedirtircesine onun da kaderi tıpkı babasına çekmiş. Çünkü o da bu projelerinde çevresinden, yetkililerden bırakın maddi olmayı, manevi desteği dahi göremiyor. Bu güne değin bir yetkili kendisini çağırıp “eline sağlık, her hangi bir desteğe iytiyacın var mı?” dememiş. O Sabahtan akşama kadar görev yeri olan belediyede çalışıyor, geceleri geç vakitlere kadar hiçbir maddi çıkar beklemeden çok sevdiği Urfa ve Urfalılar için bu tür çalışmalarını gerçekleştiriyor.
Bir insanın tüm bunları yapabilmesi için “deli” olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenledir ki Yusuf Sabri Dişli’ye “Urfa’nın en hakiki delisi” diyorum.
Merhum Mustafa Dişli’ye yüce Allah’dan rahmetler diliyorum. O’nun yolunda yürüyen oğlu Yusuf Sabri Dişli’ye bahtın açık olsun diyorum.
“Urfa Sevdalısı MUSTAFA DİŞLİ” kitabının yayını için emeği geçenlere ve kitabı yayına hazırlayan değerli folklor araştırmacısı sayın Abuzer Akbıyık’a bu önemli kültür hizmetlerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum.