Cüneyt Gökçe
22 Nisan 2016
“Allahım!
“Üç aylar” adı verilen “altın silsile”nin ilk halkasını teşkil eden Receb ayını yaşamanın hazzını tadarken yararlanmamız gereken bir “mevsim”in içinde bulunduğumuzu unutmamamız gerekir.
Allah Resulü’nün şu duası gerçekten çok anlamlıdır: “Allahım! Receb’i ve şaban’ı hakkımızda mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.”
Hazırlayıcı nitelikteki bu ayların hakkımızda mübarek kılınmaları, elbette onlardan “yararlanmamız” ile doğru orantılıdır.
Kulluk görevlerimiz daha çok hatırladıkça, toplumsal bilinç çıtamızı daha fazla yükselttikçe, sağlam dayanışma ve kaynaşma köprülerimizin sayısını çoğalttıkça hiç kuşkusuz bu aylar “hakkımızda mübarek” kılınacak ve Ramazan’a huzurla kavuşturulacağız, inşaallah…
Bu gün ve gecelerimizin değerini ifade ederken zorlamalı bir anlayış içerisinde bu mübarek gün ve gecelerin her birisine “zorlamalı” olarak bazı fonksiyonlar yükleme gayretkeşliği içine girmemize gerek yoktur.
Örneğin, illaki Hz. Peygamber’i Regaib gecesinde ana rahmine düştüğüne kendimizi inanmaya zorlamamızın hiç gereği yoktur. Hatta o hesaba göre, en iyi ihtimalle –mesela – Regaib gecesi ile Rebiulevvel ayının on ikisine denk gelen Hz. Peygamberin Doğum günü arasında sekiz ay, on bir gün vardır. Recep ayının ilk gününün Cuma gününe denk gelmesi durumunda ise Regaib için sonraki Perşembe gününü beklemek durumunda olacağımızdan bu süre daha da azalır. Yani, Peygamberimizi sekiz aylık olarak dünyaya geldiği durumuna düşürürüz; bu da lüzumsuz bir husustur. Hatta bu zorlama karşısında Osmanlı son dönem âlimlerimizden Ömer Nasuhi Bilmen “belki de Regaip gecesinde Hz. Âmine hamile olduğunun farkına varmıştır” yorumunu yapmak durumunda kalmış ve bir orta yol bulmaya çalışmıştır. Zaten, sadece ilahi bilgi sınırları içerisinde olan konularda ısrarcı olmanın; lehte/aleyhte “ısrarcı” beyanda bulunmanın hiçbir anlamı yoktur.
Şunu unutmayalım ki, Allah Resulü, bu günlere ayrı bir önem vermiş ve önem vermemize işaret buyurmuştur.
Öte yandan Recep ayı için asam/sağır tabiri kullanılır ve bu ayın sadece güzelliklerimizle ilgilendiği; uygunsuz hal ve hareketlerimizden yana “sağır” olduğu ve bunları “görmediği” noktasına dikkat çekilir. Belki de bu doğrultuda, Recebin “R”si ılahi Rahmeti; Recebin “C”si insanların Cürmünü; Recebin “B”si ise Allah’ın Birr’ini yani iyilik ve ihsanını sembolize eder, yorumları yapılmıştır. Kuşkusuz, tüm bu yorumlar bu günlere duyulan saygıdan kaynaklanmıştır.
Önemli olan, “hazırlayıcı” nitelikteki bu günlerin “tüm hayatımıza” yansımasını sağlamak ve bugünlerde kazanılan güzellikleri ömür boyu kaybetmemektir.
Özellikle İslam ve insanlık âleminin içerisinde bulunduğu zulüm tablolarının sona ermesi konusunda Allah’a yalvarmamız ve dua seferberliği ilan ederek bu konudaki azami sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekir.
Mutluluklarımıza karşı şükretmek ve sıkıntılı durumlarımızda sabretmek bilincini bizlere kazandıran bu mevsim; bu kazanımlarımızı kaybetmeme adına önümüze serilmiş fırsatlar olarak değerlendirildiği takdirde daha da anlamlı hale gelecek ve “bir başka iklim” havasına girecektir.
Bu kutlu mevsimin havasını doyasıya teneffüs etmemiz dileğiyle…