Cüneyt Gökçe
3 Mayıs 2016
Üç aylar diye adlandırdığımız mübarek mevsimin önemli zaman dilimlerinden bir tanesi de Miraç Gecesidir.
Hz. Peygamber’in ilahi huzura kabul buyrulduğu o muazzam hatıranın canlandırıldığı bu geceden çıkaracağımız pek çok ders olmalıdır.
Kuşkusuz; bir bakıma miracımız sayılan namaz sorumluluğunun hatırlanması ve konudaki durumumuzun gözden geçirilmesi, bu derslerin önemli bir kısmını teşkil eder. Bu önemli görevi hatırlatan şu ayet-i kerime gerçekten dikkat çekicidir.:
“Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırıyoruz. Sonuç takva iledir.” (Tâhâ 20/132)
Bazı noktalara göz atmamız gerekirse, namaz görevine ailemizden ve kendimizden başlamamız gerektiği hatırlatıldığı gibi, sabırla bu görevin üstesinden gelebileceğimiz hususunun da vurgulandığı müşahede edilir. Sabrın sadece bela ve musibetlere karşı tahammüllü olmaktan ibaret olmadığı hatırlanacak olursa; ibadete, bilhassa uzun soluklu namaz ibadetine devam etmemizin de sabırla başarılabileceği muhakkaktır. Günahlardan uzak durmak için de sabırlı olmak gerektiği ayrıca unutulmamalıdır.
Öte yandan, kurtuluşa eren inanmışların özellikleri sayılırken bilhassa namazın vurgulandığı dikkatimizi çeker. Nitekim:
“Gerçekten mü’minler felaha erdi. Onlar ki namazlarında huşû içindedirler” (el-Mü’minûn, 23/1-2) ayetlerinde kurtuluş reçetesinin maddeleri açıklanırken öncelikle namaza işaret edilir. Üstelik huşu içerisinde kılınması gerektiği de belirtilir. Gerçekten, namazda “kimin” huzurunda olduğunu bilen musallinin huşu ve vakarı terk etmesi düşünülemez. Zaten, ancak bu tür namazın kötülüklerden alıkoyduğu ilahi kelamda belirtilir. Aynı surede yer alan: “Ve onlar ki, namazlarını vakitlerinde kılarak muhafaza ederler” (el-Mü’minûn, 23/9) ayeti de namazı koruyup kollama ve ısrarla müdavimi olma konusunda önemli bir uyarıdır.
Namaz ve diğer kulluk görevlerini ihmal etmeyen kimse, insani vazifelerini de aksatmaz. Yoksul ve komşuları gözetme ve insanlara yardımcı olma noktasında azami hassasiyet gösterir. Dünyevi meşguliyetleri ne olursa olsun, kulluk görevlerinde yavaşlatma ve unutma söz konusu olmaz. Yüce Allah bu yiğitlerden şöylece bahseder:
“O erler ki onları ne bir ticaret ne bir alım-satım Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin, gözlerin dehşetten ters döneceği günden korkarlar” (en-Nur 24/37)
Bu ayet-i kerimede ticaret ve alım-satım gündeme getirildiğine göre, müslümanın bunlarla uğraşması inancına aykırı değildir. Zaten, dinimizde tembel ve asalak yaşamak hiçbir surette tasvip edilmemiş; tam aksine alın teri ve göz nuru tavsiye edilmiştir. Veren el olmak her zaman takdir edilmiş, ancak temel görevler de sürekli hatırlatılmıştır.
Şu halde, hiçbir meşguliyet bizi Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymamalı; huşu ve teenni ile kıldığımız namaz, bize rehber olmalı, bizi kötülüklerden uzaklaştırmalı ve çevremize daha duyarlı olmamıza sebebiyet vermelidir.
Miraç kandilimizin gerçek miracımıza vesile olması duası ile…
Efendim, kandilimiz mübarek olsun.