Bülent Okutan
23 Mayıs 2008
Geçtiğimiz günlerde Yerel, Ulusal basında ve internet ortamında tartışılan bir konu vardı.
Bizim tek mesire yerimizin ismi. Yani Atatürk Ormanı. Ve orada ki yeni garip uygulamalar. Uygulamalar konusunda ki fikir çatışmaları halen sonuç vermemiş olmakla beraber mesire yerinin ismine sağ duyulu yurttaşlarımız sahip çıktı. Haberi asparagas olarak niteleyen bir internet sitemizin şutu da direkten döndü. Sitenin habere yorum yazılan kısmına giden neredeyse otuz tepki mesajından yirmisi, editörleri nakavt etti.
Benim de köşelerimde yer verdiğim olayı bilen sözde gazetecilerden biri de sansasyonun benden kaynaklandığını öne sürdü. Yüzüme konuşarak kendisine yakışan üç kuruşluk bir atıfta bulundu. Sözde ben ormana gitmek istemişim, kapıda giriş için istenen 3 lira nedeniyle ortalığı ayağa kaldırmışım.
Böyle basit düşünen insanlar için Urfa üç kuruşluk olabilir, Atatürk ismi önem taşımayabilir ama benim için asla böyle bir şey söz konusu olamaz.
Benim kızdığım kendisine fiyat biçilebilen üç-beş kişinin, menfaatleri uğruna, bürokratlara yaranma sevdasına, bazı değerleri ayaklar altına alıp, satmasıdır.
Çünkü sonuçta kaybeden bu şehirdir, bu ülkedir, bu rejimdir.
Geçtiğimiz gün bir dostla sohbet ediyoruz. “Yarınlar ıçin Düşünce Platformu” toplantısında Yrd.Doç.Abdullah Ekinci binlerce yıl öncesine ait bir tarihi bulgunun fotoğrafını sunmuş orada bulunanlara. Tarihi eserin üzerinde farklı dinlere mensup ögeler ve hoşgörü içerikli metinler varmış.
Dostum bana bunu anlattıktan sonra şunu söyledi ;
-Hoşgörü konusunu işlesene makalelerinde!…
ıyi hoş da, neyi nerede işleyeyim?
Kimin için ele alayım?
Daha doğrusu kimleri karşıma, ya da yanıma alarak mevzuyu kağıda dökeyim?
Kiliseleri camiye dönüştürülmüş, kurucusunun ismini öcü gibi gören, bayrağının dibinde ki rejimin ismini silmeye çalışan bir coğrafya da işleseniz işleseniz, Talibanların kadınlarına uygun bulduğu Burkaların kumaşlarını işlersiniz artık bu diyarda.
Başka dinlere karşı hoşgörüsüzlük bu kentte, son çeyrek asırdır kendini bilmez bazı siyasilerle, yöneticilere ekmek kapısı olmuş Kimin kapısını kırayım?
Bu şehir tartışmaya açtığım mevzularda artık iyice elden çıkmış biliyor musunuz? Hem de tüm maddi manevi zenginliklerine rağmen. Sebebi ise bazı yöneticiler, bazı siyasiler, bazı basın mensupları ve onlara odaklanmış önderleri küçük, etki alanı büyük bazı şahsiyetler.
ılginçtir ki o kapalı gözlüklü kitle, şeriat yasalarının tam hüküm sürdüğü, ne Suudi Arabistan’da mevcut, ne de ıran’da.
Tezat tam gaz.
Geçmişimizle övünen. Dört dinin beşiği olduğumuzu her fırsatta dile getiren yöneticiler, gerçek kimlik ve fikirlerini makamlarını koruma sevdasına çok ucuz yöntemlerle korumaya çalışıyorlar.
Alın işte Samsatkapı’da ki yön levhalarını. Levhanın birinde sadece ‘Fırfırlı’ yazıyor. Fırfırlı ne? Kilisemi? Cami mi?
Elbette ki Kilise. Sonradan camiye dönüştürülen o eşsiz mimariye sahip kilise. Hani şu burnumuzun dibinde ki Mardin’i Mardin yapan, aynı Allah’a inanların tapındığı kiliselerden. Hoş sonradan cami yapıp da başımızı göğe erdirdiğimiz yapı.
Biliyor musunuz cahil insan korkar. Korkulan tek bir kelime de olsa. Çünkü cahildir, neyin nereden geleceğini bilmez. Dünyadan bi haberdir. Teknolojinin zirvede olduğu bir çağda, Cahiliye devrini yaşatanların yönetmeye çalıştığı bir kentte yaşamak, ne kadar üzücü ise bir o kadar da ayıptır bizim için. ınsanlar layık oldukları şekilde yönetilirler diye bir felsefe varsa ve biz de o felsefenin mağdurları isek bu ayıp yeter bize diye düşünüyorum.
Ha bu arada unutmadan yeni bir tarih daha gün ışığına çıkarılmış ilimizde. Yakında bir tek kelimeden korkup, tabelanın arkasına saklananlar yeniden ortaya çıkıp, kameraların önünde boy gösterecekler.
Kendi inanışlarına ters düşse de karizma ve reklam için medyanın karşısına dikelip Tanrıların çocuğu, dünyanın en cesur savaşçısı Aşil’in heykelinin de bu topraklarda bulunduğunu müjdeleyecekler.. (Aslında çıkan heykel değil mozaik… Benim veciz mucit meslektaşlarım mozaiği heykele çevirdiler)
Gayri Müslim Aşil’in. Gelmiş geçmiş en büyük savaşçının.
Amazon Savaşçısı hatunların mozaiklerde ki açık göğüslerini nasıl kapatacaklarını kara kara düşünen bazı yöneticiler, bakalım Tanrıların Çocuğu Truvalı Aşil’i kendi reklamları sonrası nasıl bize uyduracaklar?
Bence Fenerbahçeli yöneticilerin izlediği yöntemi denesinler. Aurelio meselesinde olduğu gibi, Aşil’i de vatandaşlığa kaydedip, Mehemet Aşil yaparak sorunu aşabilirler.
Hiç değilse bu suskun toplumun bir de savaşçısı olur. Hem de en kralından!…..