Cihat Kürkçüoğlu
10 Kasım 2009
Geçen hafta Mardin’deydim. Taşın dile geldiği bu şehir Vali Hasan Duruer’in başlattığı restorasyon hamlesi ile dünya kenti olmaya doğru hızla ilerliyor. Sayın Duruer; “Gözünüzü rahatsız eden her şeyi kaldıracağız” sloganıyla çalışmalara başlamış. Mardin’in tarihi sokaklarındaki tüm elektrik telleri ve direkleri yeraltına alınmış. Sokakların tarihi dokusunu bozan beton döşemeleri bazalt parke taşlarla, yine betonarme merdivenler taş basamaklarla kaplanmış. Taş duvarlar üzerine sonradan yapılan tüm betonarme sıvalar bir bir kırılarak orijinal taşlar açığa çıkarılmış ve derzler yapılmış.
Tarihi kentin bağrına hançer gibi saplanmış çok katlı binalar birer birer yıkılıyor. Önce devlete ait binalarının yıkılmasıyla işe başlanılmış. Bunu gören vatandaşlar, yüksek binalarının ikişer, üçer katını kendi rızalarıyla yıkamaya başlamışlar. Turizmin önemini kavrayan hoşgörülü Mardin halkı da Vali Bey’in bu çalışmalarına büyük destek veriyor.
Vali Duruer’in göreve başladığı 11 aydan bu yana gerçekleştirdiği bu çalışmalar aslında 3-4 yıla sığacak çalışmalar. Onun Mardin’in geleceğinin turizmde olacağına olan inancı ve azmi kısa sürede bu büyük mesafenin alınmasını sağlamış. Vali yardımcılığı döneminde Urfa Balıklıgöl projesindeki üstün gayretlerini yakından bildiğimiz Sayın Duruer’in çalışkan kişiliği de bu başarının diğer önemli bir unsuru.
Ayrıca metruk durumda olan eski Süvari Kışlası SABANCI Şirketler Grubu tarafından restore edilerek Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’ne dönüştürülmüş. Binanın alt katına Dilek Sabancı Sanat Galerisi fonksiyonu verilmiş. Mükemmel bir şekilde restore edilen ve yine mükemmel bir şekilde sergilemesi yapılan müzeyi gezdiğinizde Mardin’i tarihiyle, sanatıyla, kültürüyle yakından tanıma fırsatını buluyorsunuz.
Sayın Duruer’in hedefi, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aday olan Mardin’i, tüm kriterleri yerine getirerek listeye aldırmak. Kısa sürede alınan büyük mesafe yakın bir gelecekte bu hedefe ulaşılacağını gösteriyor.
Mardin’de bu olumlu çalışmalar olurken, Şanlıurfa’da neler yapıyoruz ?. Bizim de hem Şanlıurfa kent merkezi, hem de Harran için UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aday olarak başvurduğumuzu, bunun için gerekli kriterleri yerine getirmemiz gerektiğini kaç kişi biliyor.
1990 yılında Vali Ziyaeddin Akbulut tarafından Balıklıgöl Projesi ve restorasyonlarla başlatılan kenti turizme hazırlama çalışmaları sonraki valiler Şahabettin Harput ve Muzaffer Dilek tarafından kesintisiz olarak devam ettirilmiştir. Daha sonra göreve gelen valilerimizden Şükrü Kocatepe ve Şemsettin Uzun kısa süre Urfa’da kaldıklarından bu hamle devam ettirilememiştir. Daha sonra göreve başlayan vali Yusuf Yavaşcan ise görev yaptığı 3,5 yıla sadece Mahmut Nedim Konağı Kurtuluş Müzesi’nin restorasyonunu sığdırabilmiştir. Kısacası, sayın Muzaffer Dilek’in Urfa’dan ayrılmasından sonra geçen 6,5 yıl içerisinde Urfa yerinde saymış, bir bakıma yıllar heba olmuştur.
Geçtiğimiz beş yıl içerisinde Belediye Başkanı Dr.Ahmet Eşref Fakıbaba’nın tarihi sokakların sağlıklaştırılması, tarihi çarşıların üzerlerinin örtülmesi, Harran Kapı’nın görünümünü bozan yapıların yıktırılması ve bununla ilgili çevre düzenleme projesine başlanılması, Mahmutoğlu Kulesi’nin ve Hacibanlar Evi’nin satın alınarak restorasyon projelerinin hazırlanması çalışmalarının her türlü takdirin üzerinde olduğunu ayrıca belirtmek istiyorum.
Urfa’nın en önemli ekonomi motorlarının tarım ve turizm sektörleri olduğu biliniyor. Ne yazık ki her iki sektörün de istenilen düzeyde olmadığı bir gerçek. Harran ovasındaki “Vahşi sulama”nın toprakları çoraklaştırdığı, ürün deseninin yetersiz olduğu, dünyanın gözünün üzerinde olduğu bu ovadan modern tarım yapan ülkelerin aldığı verimin çok altında verim aldığımızı söylemeye gerek yok.
Urfa ekonomisinin diğer motoru turizm ise, henüz tam anlamıyla harekete geçirilmiş değil. Başta da söylediğim gibi; Ziyaeddin Akbulut, Şahabettin Harput ve Muzaffer Dilek valilerimizin 1990-2003 yılları arasında sürdürdükleri başarılı çalışmalar 2003’ten sonra devam ettirilememiştir.
Mardin’de “Atı alan Üsküdar’ı geçerken” Urfa’da Sayın Valimiz Nuri Okutan’a önemli görevler düşüyor. Kendilerinden önce boşa geçen 6,5 yılın kapatılması gerekiyor. Sayın Okutan’ın birinci önceliğinin “Eğitim” olduğunu biliyorum. Ancak, işsizlik ve yoksulluğun kol gezdiği Urfa’da ekonomiyi canlandırarak insanlarının karnının doyurulmasının da öncelikli bir konu olduğunu düşünüyorum. Çünkü açlık ve yoksullukla boğuşan insanların eğitiminin, karnı tok olanlara oranla daha zor olduğunu ve başarı oranının düşük olduğu bilinen bir gerçek.
Şanlıurfa’yı bir turizm kenti yapmak için; şehrin çirkinliklerden arındırılması, taşınmaz kültür varlıklarının restorasyonlarının ve ören yerlerimizin çevre düzenlemelerinin yapılması gerekiyor.
Görevler üç yıl da olsa, beş yıl da olsa gelip geçiyor. Sonunda geriye baktığınızda 1990-2003 yılları arasında görev yapan valilerimiz gibi ya efsane valilerden oluyorsunuz, ya da gittikten sonra esaminiz bile okunmuyor. En değerli şeyin ve geriye dönüşümü olmayan tek şeyin zaman olduğu bir gerçek. Onun için fazla düşünmeye ve zaman harcamaya gerek yok. Görevde kalınacak sürenin en fazla 5-6 yıl olacağı düşünülerek işe bir ucundan başlamak ve ortaya somut çalışmalar koymak gerekiyor.
Bunun için ilk etapta;
1. Harran Ören beton yığınları ile, tozu ve toprağı ile, tezek yığınları ile 21. yüzyıl Türkiye’sine hiç yakışmıyor. Dünyaca ünlü bu ören yeri, beton evlerden arındırılıp, kubbe evleri restore edilerek bir tatil köyüne dönüştürülmelidir.
Harran’ın bir benzeri İtalya’da bulunuyor. İtalya’nın Alberobello kentinde “Trulli” adı verilen konik kubbeli evlerden oluşan iki mahalle metruk bir halde iken baştanbaşa restore edilerek turizme kazandırılmış. Konik kubbeli evlere otel, restoran, kafeterya gibi fonksiyonlar verilmiş. Ve Trulli evleri UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış. Bu gün binlerce turistin ziyaret ettiği Trulli evleri Alberobello kentinin ekonomik düzeyini arttırmış. Bizim İtalya’dan ne eksiğimiz var. Kaldı ki Harran’da sadece konik kubbeli evler yok. Anadolu’nun ilk anıtsal camii olan Harran Ulu camii, İç Kalesi, Şehir surları, antik şehir kalıntıları, Hayat el-Harrani Türbesi, Yakup Peygamber Kuyusu, içerisinde 9000 yıllık kültür tabakalarını barındıran Höyüğü ile Harran çok daha zengin kültürel mirasa sahip. Yani Un var, yağ var, şeker var helva yapamıyoruz.
Sayın Valimiz Nuri Okutan’dan, Harran’ı, beton yapılardan arındırmasını, çimleri, çiçekleri, butik otelleri, parkları, müzesi ile bir tatil köyü, bir turizm kenti haline getirmesini ve UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aldırmasını diliyorum.
2. Ellisekiz Meydanı Turizme kazandırılmalıdır.
Balıklıgöl’den başlayıp, tarihi hanlar ve çarşılar, Meclis Evi (Şahap Bakır Evi), Mevlevihane, Ellisekiz Meydanı ve Yorgancı Sokağı içerisine alan tur güzergahı üzerinde bulunan bu meydan, çevresinde barındırdığı ve biribirine 15-
Çevresindeki tarihi yapıların restore edilerek turizme yönelik foksiyon verilmesi ve basit bir çevre düzenlemesi ile Ellisekiz Meydanı’nın Urfa turizmi için önemli bir merkez olacağına inanıyorum.
Bunun için:
- 1900 yılı başlarında inşa edildiğini düşündüğümüz 11 Nisan Kurtuluş İlkokulu, kesme taştan iki katlı planıyla, pencere alınlıklarındaki yüksek kabartma taş süslemeleriyle ve köşe sütunçeleriyle o yıllarda Urfa’da gelişmeye başlayan neoklasik mimari üslubun örneklerindendir. Günümüzde beş dersliği ve az sayıda öğrencisi bulunan bu okul, yakınındaki Mithatpaşa İlköğretim Okuluna taşınarak ya da başka bir çözümle boşaltılmalı ve Şanlıurfa Kent Müzesi’ne dönüştürülmelidir.
- Meydanın doğu kenarında yer alan Halvetiye Tekkesi (Şeyh Saffet Tekkesi) kamulaştırılıp restore edilerek hat, tezhip, ebru gibi geleneksel el sanatları kurs atölyesine ve bu sanatların sergi salonuna dönüştürülmelidir.
- Reji Kilisesi (Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi) atıl durumdan kurtarılarak 2002 yılında olduğu gibi kültür sanat etkinliklerinin sıkça yaşandığı bir mekân haline getirilmelidir.
- Meydan’a açılan sokaklar araç trafiğine kapatılmalı, meydana bakan evlerin cepheleri restore edilerek çiçek ve sarmaşıklarla süslenmelidir. Meydan; çim, çiçek, havuz gibi ögelerle süslenip, Gümrük Hanı avlusu örneğinde olduğu gibi renkli şemsiyelerin üzerini örttüğü masa ve kürsülerle insanların çaylarını ve kahvelerini yudumlayarak içtikleri bir dinlenme alanına dönüştürülmelidir.
- Nimetullah Camii restore edilmeli ve gündüz saatlerinde açık tutulması sağlanarak gezilebilmelidir.
- 11 Nisan Kurtuluş İlkokulu’nun doğusunda yer alan ve Urfa’nın en büyük evlerinden olan, ancak günümüzde harap bir durumda olan Abacılar Evi restore edilerek meydanla birlikte turizm amaçlı kullanılmalıdır. (Geçtiğimiz günlerde bu evin valiliğimizce kamulaştırılmış olması sevindiricidir).
- Yıldız Meydanı’ndan, Mevlevihane’den ve Tarakçılar Sokak’tan meydana ulaşan yollar ıslah edilmeli, bu yollardaki evlerin cephe duvarları asma ve sarmaşık türü bitkilerle, çiçeklerle donatılmalıdır.
3. Yorgancı Sokak Adası Butik Oteller Adası’na dönüştürülmelidir.
Yıldız Meydanı yakınında bulunan ve içerisinde Urfa’nın en güzel evlerini barındıran Yorgancı Sokak adasındaki 17 adet ev restore edilerek butik otel, restoran, kafeteryaya dönüştürülerek turizme kazandırılmalıdır.
4. Şanlıurfa Belediyesi tarafından kamulaştırılan ve Urfa surlarının ayakta kalmış tek yapısı olan Mahmutoğlu Kulesi’nin restorasyonuna emlak fonundan destek sağlanmalıdır.
5. Belediye tarafından geçtiğimiz yıl kamulaştırma çalışmaları kısmen yapılan Harran Kapı çevre düzenleme projesine destek verilmelidir.
6. Göbeklitepe’nin bağlı olduğu Örencik Köyü’nde, ya da sit alanı dışındaki uygun bir yerde Göbeklitepe tanıtım merkezi, restoran ve kafetaryanın bulunacağı tesisler yapılmalıdır.
Urfa gibi kültür varlıklarının harman olduğu bir şehirde bu tür proje önerilerini çoğaltmak elbette mümkündür. Ancak önümüzdeki 5-6 yıl düşünülerek öneriler sınırlı tutulmuştur.
Bu projeleri ve daha sonraki yıllarda başka projeleri katlayarak gerçekleştirmek, Dünya inanç turizminin en önemli merkezi olan ve tarih kokan Urfa kent merkezini ve Harran’ı UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeye hazır hale getirmek zorundayız. Aksi takdirde, kültür ve turizm değerleri bizden daha az olan, bizim 1990 yılında başlattığımız hamleyi örnek alarak harekete geçen ve bizi şu anda geçmiş bulunan Mardin ve Gaziantep GAP turizminin merkezi olur. Biz de yoksullukla boğuşmaya devam ederiz. Zaman geçiyor. İşe bir ucundan başlamak gerekiyor.