Cihat Kürkçüoğlu
9 Ağustos 2006
Mahmut Karakaş, bizim kuşak dediğim ve son 25 yıldır yapmış oldukları çalışmalarla şanlıurfa’nın kültür-sanat-edebiyat yaşamına damgasını vuran grubun başında gelen gerçek bir bilim adamı. Emekli olana değin öğretmenlik ve idarecilik yaptığı yıllarda ve daha sonraki emeklilik günlerinde tüm yaşamını Urfa ile ilgili araştırmalara adamış, yayınlamış olduğu biri birinden değerli kitap ve makaleleri ile Urfa Kültür tarihinin önemli belgelerini kaybolmaktan ve unutulmaktan kurtarıp gelecek kuşaklara aktarmış gerçek bir araştırmacı.
Bu yazımda, yaklaşık 30 yıldır ağabey-kardeş-dost ilişkisi içersinde olduğum, bilimsel çalışmalarından büyük ölçüde yararlandığım, bu çalışmalarını ve insani davranışlarını örnek almaya çalıştığım değerli insan Mahmut Karakaş’ı dilimin döndüğünce anlatmaya, onun “Urfalı Baba Cem’i KARADAğ DESTANI” adlı son eserini tanıtmaya çalışacağım.
Benden iki yaş büyük olduğu için kendisine hep “ağabey” diye hitap ettiğim 1946 doğumlu bu değerli insanı tanımam 1979 yılında Urfa müzesinde görev yaptığım sırada olmuştu. O günlerde 3-5 gün ara ile müzenin kütüphanesine gelen, sessizce kitaplar karıştırıp notlar alan bu insanı merak edip “kim bu” diye sorduğumda aldığım yanıt : “Atatürk Ortaokulu Din Bilgisi öğretmeni Mahmut Karakaş” olmuştu. Yine araştırma için müze kütüphanesine geldiği bir gün yanına yaklaşıp kendimi tanıtmış ve konuşmaya başlamıştık. O konuşmamızda bana “Müsbet ılimde Müslüman Alimler” konulu bir araştırma yaptığını, bu araştırma için müze kütüphanesine geldiğini söylemişti.
1979 yılında bir grup arkadaşın özverili çalışmaları ile yayın hayatına başlayan ve bizim kuşaktan araştırmacıların adeta “mektebi” olan Harran Kültür ve Folklor Dergisi’nin yazı ailesi içinde kendisi ile daha sık görüşme fırsatım oldu.
O yıllarda ben de büyük bir heyecanla Urfa’nın mimari eserleri üzerine araştırmalarımı yoğunlaştırmıştım. Ancak bu eserler üzerindeki Arapça, Osmanlıca kitabeler o güne değin okunup yayınlanmadığı için büyük sıkıntı çekiyordum. Çünkü incelediğim tüm yapılarla ilgili en doğru bilgiler kitabelerde yer alıyordu ve bu bilgileri mutlaka araştırmalarıma katmam gerekiyordu. Durumu Mahmut Ağabey’e anlattım. Hemen kitabeleri okumaya girişti. Bu çok zahmetli bir işti. Kendisinde yükseklik fobisi vardı ve okumak için tırmandığı merdivende dakikalarca durması gerekiyordu. Ulaşılması zor olan, çok yüksekteki kitabelerin teleobjektifle fotoğraflarını çekip kendisine ulaştırıyordum. O tüm sıkıntılara karşın büyük bir gayret ve özveri ile Urfa merkezindeki tüm kitabeleri okudu, daktilo ederek bana teslim etti. Burada şunu itiraf etmeliyim: Mahmut Karakaş olmasa idi şanlıurfa mimari eserleri üzerine yapmış olduğum tüm araştırmalarım eksik kalırdı. Bundan dolayı kendisine minnet ve şükran borçlu olduğumu ifade etmeliyim.
“şanlıurfa Kitabeleri” kitap hacminde bir çalışma idi. Bu çalışma, yine bizim kuşaktan, Harran Dergisi yazı ailesinden değerli edebiyatçı dostum Adil Saraç’ın sahibi olduğu Dal Yayıncılık tarafından 1986 yılında basılıp kültür yaşamımıza kazandırıldı. Böylece Mahmut Karakaş, bugün sekize varan araştırma kitabının ilkini yayınlamış oluyordu.
“Müspet ılimde Müslüman Alimler” adlı kapsamlı araştırmasını sürdürürken, diğer taraftan ünlü Divan şairi hemşehrimiz Nabi’nin “Tuhfetü’l Haremeyn” (Hac Hatıraları) adlı eserini günümüz Türkçesine çevirerek 1989 yılında Özdal Yayınları arasında yayınladı.
Bu arada “Müspet ılimde Müslüman Alimler” adlı çalışmasını tamamlamış bulunuyordu. Bu çalışmanın kitap taslağını Kültür Bakanı olan ve sanıyorum 1990 yılında ilimizi ziyarete gelmiş bulunan Namık Kemal Zeybek’e sundu. Sayın Zeybek bu çalışmayı bakanlığın yayın kuruluna inceletmek üzere beraberinde Ankara’ya götürdü. Yayın kurulunda uygun görülmüş olmalı ki bu çalışma 1991 yılında Kültür Bakanlığı yayınları arasında yayınlandı.
1990-1995 yılları arasında, şanlıurfa’nın Osmanlı dönemine ait şer-i Mahkeme Sicilleri’nin ve şanlıurfa Vakfiyeleri’nin önemli bir bölümünü büyük bir özveri ile Türkçeye çevirdi. Bu kaynaklardan elde ettiği eğitim ile ilgili bir kısım bilgileri “Cumhuriyet Öncesi şanlıurfa’da Kültür ve Eğitim” adı altında kitaplaştırdı ve bu kitabı 1995 yılında yine Kültür Bakanlığı yayınları arasında basıldı.
Tabir yerinde ise boş durmak onun defterinde yazılı değildi. Bu kez “şanlıurfa Evliya ve Alimleri” üzerine çalışmasını yoğunlaştırdı. Yazılı ve sözlü kaynaklardan beslediği bu geniş çalışması 1996 yılında şanlıurfa Belediyesi tarafından yayınladı.
1994-1996 yıllarında onu şanlıurfa’nın ıssız mezarlıklarında ve camilerin hazirelerinde günler boyu mezar taşlarını okurken görenler belki de kendisine garip gözlerle bakıyorlardı. O, bu zor çalışmasını üç yıl boyunca yılmadan sürdürdü. Sonuçta, gün geçtikçe yıkılıp kaybolmakta olan yüzlerce mezar taşından onlarca şiiri ve şair adını saptadı. Urfa’ya hizmet etmiş Osmanlı dönemi valilerinin, kadılarının ve şehrin seçkin kişilerinin unutulmuş mezarlarını ortaya çıkardı.
Bence onun bu çalışması tüm çalışmalarından önemli idi. Çünkü, aynı mezara yapılan yeni gömüler nedeniyle eski mezarların taşları yenileriyle değiştiriliyor, Osmanlı döneminin hat sanatı, şiir sanatı, taş oyma sanatı örneklerini içeren sanat eseri eski taşlar hızla ortadan kaldırılıyordu. Daha da önemlisi bu mezarlarda yatan değerli şahsiyetlerin adları, yaptıkları çalışmaları, doğum ve ölüm tarihleri ile ilgili bilgiler yok ediliyordu. Kısacası tarihimiz siliniyordu. Bu tahribatın henüz başlarında Karakaş Hoca’nın yapmış olduğu saptamalar bunun için çok önemli idi. Bu muhteşem çalışma 2001 yılında şanlıurfa Belediyesi tarafından “şanlıurfa Mezar Taşları” adlı kitapla kültür tarihimize kazandırıldı.
Bu arada ben, mimari eserler üzerine yaptığım araştırmalarımı Urfa’nın ilçelerine ve köylerine kadar genişlettiğimde rastladığım her kitabenin fotoğrafını çekip kendisine ulaştırıyordum. O da bunları hemen okuyup bana veriyordu. Fotoğraflardan okuyamadığı bazı kitabeler için günü birliğine ilçelere gidip dönüyorduk. Bu arada Urfa müzesi taş eserler seksiyonundaki kitabeleri de okuyup araştırmasına katmış, böylece 1986 yılında basılan “şanlıurfa Kitabeleri” adlı kitabını çok daha genişletmişti. Genişletilmiş bu çalışması 2001 yılında şanlıurfa Belediyesi tarafından “şanlıurfa ve ılçelerinde Kitabeler” adı altında yayınlandı. Kitaba fotoğraf sanatçısı değerli dostum Abdürrezzak Elçi de fotoğraflarıyla katkıda bulundu. Bu kitap sanat tarihçilerinin Urfa Mimarisi ile ilgili araştırmalarında başvuru kaynağı oldu.
Urfa’daki kurum kütüphaneleri dışında bazı özel kitaplıklarda da araştırmalar yapan Mahmut Karakaş, yıllar önce Sedat Saraç’la (merhum) tanıştı. Sedat Bey, kitabı seven, el yazması kitapları satın alarak kütüphanesinde koruyan ve bunları araştırmacıların yararlanmasına sunan kişiliğe sahip bir Urfalı büyüğümüz idi. Karakaş Hoca, Sedat Bey’le tanıştıktan sonra onun çoğu el yazmalardan oluşan zengin kitaplığından yararlanmaya başladı. Bir gün Sedat Bey kendisine Urfalı şair Baba Cem’i’ye ait bir elyazması eser verdi. Tek nüsha olan bu eseri inceleyen Mahmut Hoca, bunun Balkanlardaki “Karadağ ısyanı”nı bastırmaya giden ve peşinden gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı’na (93 Harbi-1876-1877) katılan Urfa taburunda “mekkâreci”lik yapan (Savaşta katır ve deve gibi hayvanlarla –mekkâre- yük taşıyan asker) Baba Cem’i’ye ait bir destan olduğunu gördü.
ışte Mahmut Karakaş’ın geçtiğimiz günlerde şanlıurfa Belediyesi tarafından yayınlanan “Urfalı Baba Cem’i KARADAğ DESTANI” adlı son kitabı Osmanlıca bu elyazmasının günümüz alfabesine çevirisinden oluşuyor. Ancak sayın Karakaş, Baba Cem’i’nin Urfa taburu ile yola çıkışından başlayıp, deniz yoluyla Adriyatik kıyısına, oradan Karadağ’a ulaşmasını, yol boyunca ve savaşta başından geçenleri, savaşın oluş biçimini, Urfa taburunun kahramanlığını ve başarılarını anlattığı bu destanını çevirmekle yetinmemiş, kitabın baş kısmına Baba Cem’inin kimliğini, şiir yeteneğini, destandaki kimi dörtlüklerinin yorumunu, Karadağ ve Osmanlı-Rus Savaşı’nın tarihçesini ekleyerek diğer yapıtlarında olduğu gibi tam anlamıyla bilimsel bir çalışma ortaya koymuştur. Ayrıca destandaki yer adlarını ve günümüz Türkçesinde kullanılmayan bazı kelimelerin açıklamalarını kitabın son bölümüne eklemekle okuyucuya büyük kolaylık sağlamıştır.
Günümüzde “akademisyen” olarak geçinen, zorunlu olarak hazırladıkları tezler dışında ciddi bir çalışma ortaya koyamayan, ellerindeki bilgileri saklayarak paylaşmaktan kaçınan, ancak ortalıkta bilim adamı kimliği ile dolaşmayı seven kişileri düşündüğümde Mahmut Karakaş gözümde daha da yüceliyor. Kendi alanında gönüllü olarak ortaya koyduğu çalışmalarının her biri birer doktora tezi değerinde. O, doktor unvanını, hele fahri doktora payesini çoktan hak etmiş gerçek bir bilim insanı.
Yazdıkları sözde bir iki şiirle “şairim” diye ortalıkta dolaşanlara inat, birbirinden güzel şiirler yazmasına karşın ”şair” kimliğini kullanmamayı, bu yeteneğini ağzına dahi almamayı yeğliyor
O, Fazla ortalıkta görünmeyi sevmeyen, yaptığı çok büyük işleri “ben ne yaptım ki, yaptıklarım deryada bir damladır” deyip alçak gönüllülüğünü ön plana çıkaran bir gönül dostu, ömrünü araştırmaya adamış bir zamane dervişi. Ne denli tevazu gösterse de herkes biliyor ki onun çalışmaları deryada damla değil, “Derya”nın kendisidir.
Arkadaşları ve çevresi tarafından sevilen, sayılan, 30-40 yıllık samimi dostlarına dahi adlarıyla değil, adlarının yanına “Bey” sözcüğünü ekleyerek hitap eden bir beyefendi. Kimsenin arkasından konuşmayan, dedikodu yapmayan, edindiği bilgileri paylaşmayı seven, kısacası adam gibi adam Mahmut Karakaş.
Araştırmalarından çok yararlandığım, çalışma arzusunu ve kişiliğini örnek almaya çalıştığım, hep “hocam” olarak gördüğüm Mahmut Karakaş ağabeye sağlıklı ve mutlu bir yaşam dileği ile sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Boş durmayı sevmediğini bildiğim için şu anda bile önemli bir araştırma içersinde olduğunu tahmin ediyorum. Bu araştırmasında da kendisine kolaylıklar diliyorum.
“Urfalı Baba Cem’i KARADAğ DESTANI” kitap ile birlikte daha bir dizi kitabı yayınlayarak kültür yaşamımıza kazandıran şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nü Başkan Dr.Ahmet Eşref Fakıbaba’nın şahsında kutluyorum.