Cüneyt Gökçe
6 Ekim 2006
Aslında, cami ve din görevlisi gerçekten de bir haftaya sığmaz… Onların asıl yerleri kalp ve gönüllerdir.
Camilerin ve din görevlilerinin, tarihte bugünkü konumlarına nispetle çok farklı görevler icra ettikleri bilinmektedir. ıslam’ın ilk dönemlerinden itibaren camiler; ibadetgâh olma özelliklerinin yanı sıra eğitim öğretim, mahkeme, misafirhane, resmi daire gibi fonksiyonlar da icra etmişlerdir.
Öte yandan hiçbir meslek erbabının din görevlisi kadar fedakâr olduğu söylenemez. Her şeyden önce din görevlilerinin çok “farklı” ve ancak fedakârlıkla katlanılabilen bir mesai zorunlulukları vardır. Örneğin, bugün için ifade edecek olursak; yaklaşık sabah 05.00’ten başlayıp 21.00’e kadar –tam on altı saat- süren bir zorunlu mesai, -din görevlisi dışında- kimin için söz konusu olabilir? Arada bir takım boşluklar var gibi görünse de sonuçta bir “zorunlu bağlılık” söz konusudur. Bu yüzden din görevlisinin gün boyu (fecir-yatsı arası, hatta yirmi dört saat) rahat hareket edebilmesi düşünülemez.
Görevleri sadece namaz kıldırma ile sınırlı olmayan bu fedakâr ve cefakâr grubun olağanüstü bir toplumsal dinamiklik fonksiyonu da söz konusudur.
Hiç bir siyasi görüş ayırımı yapmaksızın halkın tamamına yönelik, dini konularda aydınlatma ve rehberlik yapma yine bu gönül ehlinin işidir. Fert ve toplumlar arası bilgi akışının hızlandığı günümüzde din görevlisi, herkesi olduğu gibi kabul ederek hizmet sunmakta ve farklılıklara saygı göstermektedir. Bu tavır ve hareketleriyle de adeta ders vermekte ve ibret alınmasını sağlamaya gayret etmektedirler.
Özlenen sevgi ortamını oluşturma konusunda önemli fonksiyonlar ifa eden fedakâr din görevlisi, toplumsal huzuru sağlamakta ve “örnek kişilik” olma vazifesini de yerine getirmektedir.
“Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” ilkesini çok iyi bilen ve uygulayan “Din görevlisi”, kendisini sürekli öğrenmeye ve geliştirmeye yönlendirmekte, öğrenim seviyesini yükseltme ve çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle kendisini donatma konusunda üzerine düşeni yapmakta ve olağanüstü çaba sarf etmektedir.
Söyledikleriyle yaptıklarının, uyum içerisinde olması gerektiğini çok iyi bilen din gönüllüsü, adeta hal diliyle irşat ve tebligat yapmaktadır.
Aslına bakılırsa, her hangi bir mahallede bulunan bir caminin bakımı, temizliği ve diğer ihtiyaçları, orada ikamet eden tüm halkın uhde ve sorumluluğundadır. Ancak bu noktada da en ağır yük ve sorumluluğu yine din görevlileri üstlenmektedir. Bütün eksiklik ve aksaklılıkların muhatabı onlar görülmektedir. Dolayısıyla “normal insan kapasitesi”ni aşan bir fedakârlıkla bu vazife din görevlileri tarafından icra edilmektedir.
Din görevlisi gerektiğinde bulunduğu çevredeki halkın maddi ve manevi problemleriyle de ilgilenmekte ve camilerimizin çevre ile irtibatını sağlamaktadır
Hatta bu bağlamda, camisinin alt yapısının müsaitliği oranında halkın yararlanabileceği organizelere öncülük etmekte ve halk-cami diyalogunu daha da pekiştirmektedir.
Ev hanımları ile çocuklara yönelik yararlı programlar düzenlemekte ve camiyi adeta halka açmaktadır.
ınsanların her türlü derdini anlatabileceği sır saklayan, güvenilir bir karaktere sahip olma noktasında da din görevlileri halkın en rahat ulaşabildikleri kişilerdir. Yaz-kış demeden kendilerine tanınan yetki ve sorumluluklar dâhilinde bizlere ve çocuklarımıza Kur’an öğreten yegâne topluluk din görevlileridir.
Buna göre bu fedakâr ve cefakâr, elleri öpülesi altın nesli, koruyup kollamak, yardımcı olup destek vermek her vicdan sahibinin başlıca görevidir.
Camileri imar edenler yüce Allah tarafından övüldüklerine göre, camilere layık bir cemaat olmayı hedeflemek imarlarına yapılacak en önemli katkıdır. Camilerimizi temiz tutup “yaşanabilir” mekânlar haline getirme hususunda din görevlilerine yardımcı olmak her sağduyulu insanın öncelikleri arasında yer almalıdır.
Camiler ve Din Görevlileri Haftasının tüm insanlığa hayır ve güzellikler getirmesini niyaz ediyorum.