İbrahim Halil Okuyan
18 Nisan 2006
Kameri aylardan Rebiülevvel ayının 12.gecesi dünya’ya teşrif eden Peygamberimizin doğumu 571 yılından itibaren her Mevlid kandilinde bütün islâm âleminde kutlanmaktadır. 21. Nisan’a rastlayan bu tarih ayrıca Yurdumuzda anılmakla beraber Mevlid Kandilinin de içinde bulunduğu hafta 1989 yılından beri “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlanmakta, önemli bir din ve Kültür haftası olarak halkımıza sunulmaktadır. Allah’ın habibi (sevgilisi) olan Peygamberimiz (s.a.v.) olmasaydı Rabbimizin bu âlemleri yaratmayacağını artık bütün inananlar biliyor. Gafillerin ve küfrün inadı içinde olanların bilmemesini de onlar için büyük kayıp saymalı, uyanmalarına duacı olmalı ve yolumuza devam etmeliyiz. O’nun yolu insanlık için huzur ve selâmet; barış, kardeşlik yoludur. Bu yolda kimseye zarar verilmez. Kimse “Dünya ve ahiret saadetinden mahrum kalmaz..” ınsanlığın kurtuluş yolu, kurtuluşun tek ve en etkili çaresi bu yolun yolcusu olmaktadır. Bugün dünyada gördüğümüz ve yaşadığımız musibetlerin temelinde O’nun yolundan ayrılmanın işaretleri vardır. Huzuru, refahı, zenginliği arayan dünya ancak bu yolda aradıklarını bulabilir. Çalışarak, ceht’ederek nimetlere erişmemek de kabil değildir. Bugün dünyada görülen bazı tezatlar insanlığı yanıltmamalıdır. Görünüşte islâm ülkeleri geri, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkeleri ileri.. Değil mi? Fakat gerçek hiçde öyle değil.. Biz dahil ıslâm Ülkeler islâmiyeti ne derecede yaşıyoruz.? Hiç düşünme, araştırma ihtiyacını hissettik mi? Siyasal rejimimiz ne olursa olsun, islâmi kurallarla ülfetimizi arttırdığımız nisbette fert ve toplum olarak daha mesut ve bahtiyar olacağımızdan şüphe yoktur.. Medeni(!) ABD ve Avrupa’ya gelince; bunların neresi medeni? Ellerinde, insanlığın ilk ve ortaçağlarda yaşamadığı işkenceleri, aşağılanmışlıkları gören dünya bunlara medeni diyebilir mi? ıslâmın ruhlara nüfûz eden uygarlığı ile bunlarınki bir mi? Kıyas kabul eder mi? Dileğimiz önümüzdeki yıllar içinde yaşanacak “Kutlu Doğum Haftaları”nın islâmın gerçek inkılâbını doğurması, sosyal, kültürel, refah seviyemizde hakkımız olan gerçek bahtiyarlıklarımızın zeminini hazırlamaya vesile olmasıdır.