İbrahim Halil Okuyan
5 Nisan 2006
Koca Türkiye’nin kanunlar çerçevesinde kurduğu kendi kurumları arasındaki sürtüşmeler yüzünden ne hale geldiğini görmek insanı üzüyor, kahr’ediyor. şairin dediği gibi; “Ya dehr’e gelmeseydim, ya aklım olmasaydı…” demekten kendinizi alamıyorsunuz. Hangi birini sayalım? şu başörtüsü meselesi yüzünden yıpranmayan insanımız, aşınmayan müesesemiz kalmadı. Her gelen iktidar bu işe çözüm va’edettikçe de mesele düğümlendi. Çapraz ateş gibi çapraz düğümler ortaya çıktı. Artık halledebilene aşk’olsun. Bakalım bir sonrasında aynı iktidar mı, yoksa koalisyonlar mı gelecek ve bakalım halkın umutları nereler götürülecek? Yüzlerce yıl sessiz-sadasız yürüyen bu mesele neden bu hale geldi? Niçin çözülemiyor? ıyice düşünmemiz lâzım. Ve eğer bu Milleti, bu Devleti düşünüyorsak, maddi-manevi bir sorumluluk hissediyorsak mutlaka bir çözüm bulmamız gerekiyor. Lise muadili meslek okulları da bir çözümsüzlük örneği.. Kuruldukları günlerden itibaren tıkır tıkır yürüyorlardı. Herkes halinden memnun, hakkına razı idi. Sonraki yıllarda Üniversitelerdeki düzenlemeleri sağlasın diye YÖK kuruldu. Ne hikmetse bu kuruluştan sonra Lise muadili meslek okullarına çelme takıldı. O güzelim okulların üstüne sanki kül elendi. O, Liseye denk rağbetler eriyip gitti. Kalabalık okullar birer “tenha sınıf” halini aldı. Artık bu eğilen bel’i doğrultabilirsen doğrult… Hicranı dindirebilirsen dindir. Üniversiteye giriş sınavlarında bu okullara ceza verilir gibi puanları düşürülüyordu. Rağbet de bu sebepten her geçen yıl biraz daha eksiliyor, sınıflar boşalıyordu. Tabii olarak Hükûmet işe el koydu. YÖK’ü birinci, ikinci yıllar ikna edemedi. Üçüncü yıl “Açık Lise diploması” alternatifini getirdi. Ama o da halen sürümcemede.. “ıki ileri bir geri” adımlarıyla çocuklar sınavlara doğru gidiyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasındaki sürtüşme de hızını kesmeden sürüyor. Tabii olanlar da çocuklara oluyor… Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanun yapıcılığı ve sayısını arttırıcılığı ile meşhurdur ve bu tabii övünç kaynağımızdır. Bunların Cumhurbaşkanının onayından geçmesi de teamüller gereğidir. Ama bu kanunların vetolarla yolu kesilmekte, tekrar görüşmeler için TBMM ne gidip gelmeler ile uğraşılmakta, çoğu zaman aynı metinlerle tekrar Cumhurbaşkanının makamına çıkarılmakta ve onay alıp Resmi gazetenin yolunu tutmaktadır. Elbette lâzımki, bu işler yapılıyor. Ama insan ister istemez düşünüyor. Bu nazlanmalar, bu geciktirmeler bizim gen’lerimize nüfûz etmiş bir bürokrasinin alâmetleri mi? Onun için bu makamlarda da mı bile hâlâ geçerliliğini koruyor? Fakat dünya öyle bir dönüyor ki… Bizim bu gidip-gelmeler, işleri ağırdan almalar, bir günde bitecek işi bir ay’a sarkıtmalar sonucunda görüyoruz ki hayli gerilerde kalmışız. Bir de konuşmalar da dinliyoruz ki; “Cumhuriyetin bütün müesseseleri biribirine hürmetkâr, son derecede saygılı…” Vatandaş da bu saygıda kusur etmek istemiyor. Ama birilerinin, evlâdı Endüstri Meslek Lisesinde, Ticaret Lisesinde, ımam Hatip Lisesinde, kısaca “Lise muadili okullarda okuyan çocuğu olan Veliye olanları erkekçe izah etmesi lâzım. “Bu okulları Devlet kurmadı mı?” Sorusunun cevabını vermesi lâzım.