Mahmut Çepoğlu
16 Ağustos 2006
Ziyaret; saygı duyulan bir aileyi, bir büyüğü, önemli bir şahsiyeti, bir kutsal mekanı görmek, ona saygısını ifade etmektir. Aile büyüğü ve yakınları ziyaret saygı ve sevgi ölçülerindendir. Oysa tarihi süreç içinde insanlar kaygılarını korkularını yenmek, ümitlerini tazelemek, düşlerini kurdukları, hayal ettiklerine kavuşmak için mezarları, türbeleri, yatırları kutsal kabul ettikleri mekanlara gitmişlerdir. Ziyaret adı verilen bu gidişe, ziyaret ettikleri mekandan çeşitli taleplerde bulunurlar. Hatta dilekçe, mektup yazıp mezarın dibine bırakanlar bile var. ışi olmayanlar iş bulmak için, işi olmayanlar ve doğacak bela ve musibetlerden kurtulmak adına adak adar, kurban sunarlar. ınsanlığın doğuşundan bu güne değin bu böyle devam etmektedir. Ritüel adı verilen bu kutsanmaları insanlar bir istek, dilek, talep uğruna hep yapmışlardır. Belalardan ve musibetlerden korunma, işlerinin rast gitmesi, uğurlu bir hal almaları, kötü nefes ve kem nazarlardan kurtulma adına ziyaret ederler. Bir virüs gibi insanın beynini kemiren bu batıl inançlar bir çok yerde sömürü aracı olarak kullanılmaktadır. Beraberinde büyük abartılar getiren bu kurmaca olaylar bazı kimseler nemalandıkları için sürüp gitmektedir. Çoğu kimse için bunlar birer tabudur, dokunulması günah ve suçtur. Neolatik çağdan bu yana, insanoğlu hep inanmak ve bu inanç yoluyla bir yerlere ermek için sunaklar, tapınaklar, mabetler yapmışlar. Buraları ziyaret ederek inançlarını tatmin yoluna gitmişlerdir. Bu kurmaca olaylar inançlarla birlikte hurafeleri de beraberinde getirmişlerdir. Göbekli Tepe bunun en güzel örneğidir. Büyük taş stellerin üzerine yaptıkları rölyeflerle, korktuğu yada sevdiği hayvanlara tapınmayı sürdürmüşlerdir. Öyle ki bu tapınma on bin yıllardır bu güne kadar gelmiş ve hala bu tapınmayı insanlar sürdürmektedirler. Onlar için o ziyarette kimin olup olmaması önemli değildir. O mezarda yada yatırda, bir şeyin olup olmaması da çok önemli değil; önemli olan onun o inancını yerine getirmesidir. Çünkü atadan dededen bu böyle gelmektedir. Bir gün adamın biri bir kış günü şeyhini ziyarete gider misafir olur. Adam yola çıkacağı zaman yükü ağırdır. şeyh müridine kıyak olsun diye yükünü yüklemesi için bir sıpa verir. Adam yola çıkar az gider uz gider. Sıpa dayanmayıp yolda düşer, ölür. Adam da bunu fırsat bilip ağacın altına bir mezara gömer. Gelip geçenlere bu kimin mezarıdır denildiğinde oda “uzun kulaklı baba” diye cevap verir. Bu uzun kulaklı baba ünü öyle bir yayılır ki ona sıpayı veren şeyhin kulağına kadar gider. şeyh da duyduğu bu üne dayanamaz gelir ziyaret eder. Bakır ki bu yolda kalan mürididir. Ona sorar “nedir bu” diye… O da “senin bana verdiğin sıpa” deyince şeyh hemen dışarı çıkar;” gelin gelin daha anası bende” der. Her ne kadar kuran-i kerimde bu konuda açık ve seçik olarak “ölülerden medet beklemeyiniz” ayrıca “hurafelere aldanmayınız, batıla inanmayınız” buyrukları mevcut ise de insanlar ıslam öncesi adetlerden olan bu yatır ve mezarları ziyaret, örf ve adetlerin içinde yer almasından dolayı bu güne kadar gelmektedir. ınsanların ziyaret ettiği kabirlerden medet beklediği gibi toprağını alıp teberüken hastalıklardan kullanma, dileklerinin yerine gelmesi adına yendiğini yada onu çamurlaştırıp vücudundaki yara berelere sürttüğünü görmekteyiz. Özellikle çocuğu olmayan kadınların doktorlar tarafından “sizin daha çocuğunuz olmaz” demesinden sonra büyük bir buhran içine düştüklerinden ziyaret adı altında gittikleri yerlerin toprağını hatta etrafındaki kurtçukları alıp yediklerini duymuşuz. Yine bir gün bir köyden biri bir kızı kaçırır. Gece olunca gideceği bir yeri yoktur saklanması için bir ağacın altında bir nevsim yapıp içinde uyurlar. Ağacı unutmamak için kaçırdığı kızın yazmasından bir parça koparıp ağacın dallarına asarlar. Aylar sonra yolları oraya düştüğünde şu bizim ağacı bir görelim derler. Ağacı gördüklerinde şaşırırlar. Yüzlerce binlerce çaput, bez, mendil bağlanmıştır. Sorarlar, nedir bu diye? Onun bir ziyaret olduğunu söyleyince adam şaşırır. “altında uyuduğumuz ağaç bile ziyaret olmuş” der. Cehaletin hüküm sürdüğü, dinin özümsenmediği yerlerde bilginin, eğitimin yetersiz olduğu toplumumuzda bu böyle sürüp gideceğe benziyor. Bu tür trajedi komik sorunların birer meramın ifadesi olduğu gibi bunlar doğmatizim ve kaderciliğin kurbanıdırlar.