Ömer Elçi
8 Ekim 2013
Oldum olası, hazan mevsimini severim…
Kim sevmez ki, ömrümüzün son demleri ile bağdaştırdığımız bu mevsimi?
Kimimiz, sevdalarımıza şahit tutmuşuz sararıp düşen yaprakları, kimimiz, doğanın yaşlanışını kırlaşan saçlarımıza benzetmişiz hazan mevsimini.
Bir gerçek yönü daha var ki oda, Rabbim yaşamayı nasip etmişse yaşamımızla ilgili planlamaların bu mevsime denk gelişidir.
Yıllar yılı, hazan mevsiminin gelişi, kasvetli kış günlerinin habercisi olarak algılanmış; fakir zengin herkesi gelecekle ilgili planlamalara ve hazırlıklara itmiştir.
*
Her, Urfa’lı , geriye dönüp baktığında, babalarımızın bu mevsimde, yıllık zahirelerini koyabilmek için verdiği kutsal mücadeleyi hatırlar sanırım, gerçi bu kaygılarda kalmadı ya, isot’un dışında zahire talaşlıda yok; günübirlik yaşıyoruz artık.
Hazan mevsimlerinin o, eski güzellikleri de dâhil her şey değişim sürecine girdi.
Değişmeyen bir gerçek var oda; öteden beri süregelen hayata dair planlamalarımız.
Yaşamın her alanında bu planlamaları görebiliriz.
Toplumun en küçük çekirdeği olan aileden, toplumu idare eden devlete kadar .
Evdeki hesap , çarşıya ne kadar tutturulur bilinmez ama hazan mevsimi, hep hesap mevsimidir.
Başta bizimle olan hesaplamalarımız, çocukların doğup yaşamlarımıza katılımlarıyla, öncelikler onlara kaydırılır. Artık gelecekle ilgili planlarımızın kilometre taşları yavrularımız ve onların geleceğidir.
Bu geleceğin mimarları olarak aile ve okullarımızı görürüz.
Bunun yanı sıra, sanatsal ve kültürel faaliyetlerin yürütüldüğü yerel ve tüzel kurumların oluşumları da , insanoğlunun gelişiminde en önemli faktördür.
Yavrularımızın eğitim davranışının büyük bölümünü ailede ve sıfır altı yaş arasında alır
Buda demek oluyor ki, çocuklarımızın ilk eğitim yuvaları ailedir.
Profesyonel eğitim yuvalarımız olan okullarımız ise bundan sonraki aşamalarıdır.
Bütün bu aşamalarda ne yazıktır ki, çocuklarımızın bireysel gelişimlerine büyük katkılarda bulunacak kendilerine özgüvenlerini kazandıracak ve kendilerini ifade edebilecek bilgi ve becerilerle donanmalarını sağlayacak, kültürel ve sanatsal aktivitelere yer yoktur.
Eğitim sistemimizin başında ‘eğitim’ sözcüğü bulunmasına rağmen.
Sanatsal ve kültürel faaliyetler ailelerimiz için derslerinden geri kalacak zamanlar olarak değerlendirilmiştir.
Bu yanlış inancı çürütmek zorunda olan çoğu eğitim yuvalarımızın yöneticileri bu görüşleri teğet etmiştir.
Bu amansız öğretim kulvarında çocuklarımız, ev, okul, dershane üçgeninde sanat adına alabilecekleri eğitimden habersiz, kendi yeteneklerinin bile farkına varmadan , tek yönlü yetiştirilmektedir.
Girizgahta dile getirmek istediğim planlamadan kastım, okullarımız ve eğitimcilerimiz bu eğitim ve öğretim yılında; planlamalarını yaparken, sanatsal ve kültürel etkinlikleri de göz önüne almaları ve uygulamalarıdır.
Bu eksikliğin giderilmesi görevi sadece okullarımızın sırtına yüklenmesi yanlış olur. İsminin önünde kültür sözcüğü bulunan tüzel ve yerel sivil toplum kuruluşları da, bu kültür seferberliğine katkıda bulunmalıdırlar.
Bu yıl çeşitli alanlarda açılan kurslar umut verici,
Kültür adına açılan kursların inanıyorum ki, ilimize getirisi misliyle olacaktır.
Bilinmelidir ki, bir ilin kalkınmışlığı; sanatçılarının çokluğu ve niteliği ile ölçülür.
Bizler bu sanatçıların yetişmelerine olanak sağlayacak bir kültür merkezine bile kavuşturulamadık.
Ömrüm yeter mi bilemem ama , hala umutla bir kültür merkezini ; bir çok Urfa’lı gibi beklemekteyim..