İbrahim Dülger
2 Nisan 2007
Parasal açıdan çıkmaza girdikçe sayıları artıp cüzdanlarımıza sığmayan, daha kolay taşınmaları için klasör misali özel cüzdanlar üretilen kredi kartlarından söz etmek gerek. Toplumun daha büyük kesimlerini ilgilendiren ateş düştüğü yeri değil, kredi kartı düştüğü ocağı yakıyor besbelli… Bazen insanı istenmeyen şeylere şeytan dürter derler ya! Bu ondan da beter. Cebinizde varken sizin çocuğunuzun hanımın canının çektiğini, bankaların, büyük mağazaların çığırtkanlık derecesinde reklamlarıyla uzun upuzun taksitlendirilerek satılan markalı mallar… gel de alma! Çocuk “babacım ayda 10 Ytl taksitle, sudan ucuz” hanıma manto ayakkabı, 15 taksit 50 Ytl’den, “sana da ayda 25 Ytl taksitle pantolon ayakkabı “ derken hanım, limiti dolmuş kartın, daha önceki aldıklarımızı ödemeden… Açılan cüzdanda rengarenk dizilen kartlar (yılanlar) teknolojinin oluşturduğu cennetten kovulmaya neden elma değil de kredi kartı olacak galiba, hanımın çocukların ısrarları ile… Bazen faizlerini ödemek için ayaklarını yerden kesen modeli düşük arabayı satarak, kiminde de tüm mal varlığını haciz gelip yetmeyince utancından öteki kıyıya göçmekte bulmak kurtuluşu… A,B,C,D,E…… bankalarının kartlarının tümünün limitleri dolu,” dur bir dakika, geçende ben istemeden gelen Z bankasının kartını kullanalım” derken hanım, hazine bulmuşçasına bütün ailenin neşesi yerine gelir. – Nasıl ödeyeceğiz bunca kartın ödemelerini? – Kolayı var! tüketici krediniz ne güne duruyor. 5- 10 milyar hemen kullanın kurtulun sıkıntınızdan. – Ev kredisi de vardı? Nasıl öderiz ikisini birden? – Ailemizden borç alırız, olur biter, -Üzme tatlı canını “Herkesun bir derdu var durur içerisunda” derken ozan cüzdanların içerisindeki kredi kartları bir çok aile ve insanın derdi sanki, Yol, askerlik hikayeleri gibi kart hikayeleri türedi son yıllarda, toplumumuzun başına bir bela kabus gibi… ılle de memuru, polisi, askeri dar gelirlisi, gazetelerde televizyonlarda boy boy. Acılı iki perdelik trajedi. Kredi kartı çıkmaz sokağı tuzağında, göçüp kurtulmak çeşit çeşit, kimi silahla, kimi köprüden atlayarak, kaybolup veya kendini boğarak… Kimi de istemeyerek rüşvet ve menfaat sağlayarak kurtulmaya çalışır bu girdaptan, bataklıktan… Hiç mi hırsızın günahı yoktu derken Hoca? Bankaların insanları ayartan tutumlarından mı söz ediyordu yıllarca önce ne? Çok yüklü paraları, çaresizlikten kıvranıp çocuklarını okullarda okutmaya, onlara iyi bir hayat yaşatmaya çalışan dar gelirli anne ve babalara, al yanında kalsın, sıkışınca kullanırsın diye veren bankalar, suçlu değimli de sizce? Değimli ki ellerine düşesiniz, bankada hesap açtırasınız, sayfalarca hazırladıkları sözleşme metnini hemen oracıkta okumanızı isterken (neyse ki çıkan yasa sadece sözleşme metninin yazılarını büyütmeye yetti ki kolay okunmakta) bin bir yükümlülüklerle sizi sorumlu tutarken; ayrıca istemeseniz dahi size kredi kartı gönderilebilir ifadesini de satır aralarına sıkıştırıvermiş, kaybolması durumunda sizi sorumlu tutarak. Ayrıca sözleşmeyi hiçbir çekince de koymadan imzalamanız istenmekte. ıtirazınız nafile, hesap açmak için sözleşmeye imza atmak şart. Yasa ile işportacı tezgahları gibi caddelerde rengarenk masalarda kredi kartı istek formu dolduranlara çanta hediye ve bonusları veren alımlı genç kızların biraz da cazibelerini kullanarak insanları kartlandırma yöntemi kalktı gibi, derken millet olarak çözüm yolunu bulduk hemencecik. Masa yok seyyar (mobil) dolaşan, alımlı, banka sözleşmelerini dağıtan gençler doldu kaldırımlar. Maddi yönden sıkıntıya girmiş çıkış yolları arayan insanları kandırmak için… Ödeme güçlüğü içinde sıkıntıdan patlayacak baba ve anne, üretmeden tüketmeye alışmış, babasına arkadaşının markalı spor ayakkabısının aynısını ayağındakiler yırtılmadan aldırmak, yanağına kondurduğu tatlı bir öpücükle beraber “A bankasının kredi kartının hesap kesim tarihi yenimi ?“ diye soran çocuk “ benim ne zaman kredi kartım olacak?” diye soran büyük çocuğuna acı bir tebessümle bakan bir baba… Galiba ayağımızı yorganımıza göre de kartımıza göre de uzatamadık! Küreselleşen dünyada tüketim toplumu olduk çıktık, OYNATMAYA AZ KALDIK! Son on yılda tutumsuz tüketici bir toplum yarattık her yaştan. Başta bütün dünyanın bankalarına yurdumuzu cüzdanımızı açtık her yandan. Masallarda anlatılan; bir dudağı yerde bir dudağı gökte devler gibi! Toplumu istismar eden kimi bankalar kredi kartları, HAM edip yiyecek bu toplumu. Bir kütüphaneler haftasına daha girerken, okum alışkanlığı kazanamayan toplumumuz, görsel iletişim araçlarına tutkuyla bağlanıp aralıksız 5-10 saatini ayırırken; en az toplumlar listesinde yeralır. Kalem misali; iyi kullananlar için Musa’nın asası; iyi kullanmayanlar için Allah’ın belası gibi olan kredi kartları geçmişinde tutumlu olup, olanla yetinen halkımızı reklamlarla şartlandırıp, üretmeden tüketen toplum yapıp yolundan saptırdı. Kişi başına düşen milli gelir 6bin dolarken harcama üzerinden 9-10 bin dolar. Kredi kartı yiğidin kamçısıdır diye, onurumuzdan olup ailecek kartlaştık velhasıl… TEMEL’ıN DERDı Meleklerin iyilik ve kötülükleri kredi kartlarındaki puanla hesapladıkları bir dönemde; iyice yaşlanan Fadime, -Temelcuğum cennet danişma haatından öğrendum iyilik kredi puanumuz yüksek diye ikimuz da cennette aynı tabakada olacağuz ne güzel, değil mu? Temel, pek memnun görünmemekle beraber kafasını sallar, bir ara Fadime’nin dışarı çıkışından istifade, cehennem danışma hattını arayarak : – Cehenneme gelmek içun kaç kötülük puanına ihtiyacum var da? – Melek: hangi tabakası için diye sorar – Temel: natasalarun olduğu tabaka içun da …