Suruç, 1900’lü yıllarda; önce Halep Vilayetine bağlı Urfa Sancağı’na; 1911 yılından sonra bağımsız Urfa Sancağı’na ve 1923’den sonra da Urfa Vilâyeti’ne bağlı bir kaza merkezidir. Urfa sancağı sınırları içerisinden geçen ve daha sonra Akçakale, Suruç, Birecik kazalarının güney sınırını teşkil eden demiryolu üzerinde bulunan Telebyat, Gültepe, Harapnaz, Arappınar, Siftek, Cerablus istasyonları, Mondros Mütarekesi’ni müteakip 1919 yılında İngilizlerin işgaline uğramış, aralarındaki anlaşma üzerine 1919 yılı Kasım ayı başlarında Fransızlara devredilmiştir.
Tablo Urfa Sancağının Güneyindeki Tren İstasyonları
İşgal güçleri bölgeyle ilgili görüşmeleri genellikle askerlerinin bulunduğu bu istasyonlarda yaparlardı. Sözgelimi İngiliz işgalinde General Davis Suruç aşiretleriyle görüşmek üzere Arappınar’a geldiğinde, hükümetinin şan, şöhret ve gücünü anlattığı ve nasihatlerde bulunduğu görüşmeden sonra reislere bir at yarışı yaptırarak reislerin uşaklarına birer kırbaç, gümüş tütün tabakası ve buna benzer şeyler vermişti.
Fransızlar, temel çerçevesini Sykes-Picot anlaşmasının oluşturduğu ve Suriye İtilâfnamesi olarak da bilinen 15 Eylül 1919 tarihli Suriye ve Kilikya’da İşgal Kuvvetlerinin Değiştirilmesine İlişkin İngiliz-Fransız Anlaşması’na göre Ekim ayı sonunda işgal bölgelerini bu arada Urfa Sancağını İngilizlerden devraldılar. Devirle birlikte demiryolu üzerindeki stratejik tren istasyonlarına da yerleşen Fransız kuvvetlerinden yaya ve süvarilerden oluşan Karma Doğu Alayı’ndan 1 Afrika Mangası Suruç’ta 17. Senegal Avcı Alayı’nın 9. Bölüğü Cerablus’ta, 10. Bölüğü Suruç, Harapnaz ve Arapppınar’da, 11. Bölüğü Telebyat ve Gültepe’de ; 3. mitralyöz bölüğünün de bir bölümü Cerablus, Arappınar ve Telebyat’ta bulunuyordu.
Tablo 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşmasına Göre Nüfuz Bölgeleri
İngilizlerin işgalini ‘geçici’ sayan Urfa bu kez Fransız işgaliyle karşılaşınca her tarafta direniş amaçlı örgütlenme faaliyetlerine başladı. Suruç Berazi aşireti de, Ketkânlı reisi Basravî dışındaki altı kabile reisiyle toplanarak içlerinden Galipbeyzâde Mustafa, Şahinbeyzâde Bozan ve Seyfettinbeyzâde Ömer’i delege olarak Urfa’ya gönderdiler. Görüşmelerde belirlenen talimat ve öğütlerden sonra milli örgütlenmeyi sağlamak için yerlerine döndüler. Bir süre sonra Berazi aşiretinin riyaseti altında bulunan Ketkânlı hariç diğer aşiretler Dahiliye Nezaretine aşağıdaki telgrafı çektiler:
“Tarihen bilinmektedir ki Urfa sancağı Selçukîlerden beri Türklerin ve Eyyubîler zamanında perişan Kürtlerin kadim vatanıdır. Yüzde beşi aşmayan gayrimüslim unsurlara göre büyük bir çoğunluk oluşturan sancağımız, mektepleri, camileri ve bütün uygarlık eserleri ve kurumlarıyle Osmanlı memleketidir. İtilâf devletleri yüksek meclisince adalet ve hakkaniyet esasları içinde istişare ettiğimiz, Osmanlı Devletinden ayrılmamak kesin kararında bulunan Berazi aşireti olarak Türklerle birlikte oluşturduğumuz çoğunluğumuz göz önüne alınarak herhalde Osmanlı topluluğunda kalacağımızı Barış Konferansı adalet huzuruna iletilmesini milli mukadderatımız adına arz eyleriz.” İmzalar: Bütün Berazî Aşireti Reisi Şahinbeyzâde Mustafa, Dinaî Aşiret Reisi Halitbeyzâde Salih, Picanlı Aşiret Reisi Galipbeyzâde Mustafa, Şeddadı Aşiret Reisi Gökoğluzâde Haşim, Didan Aşiret Reisi Melikzâde Mustafa, Milli’den Aşiret Reisi Mehmet, aşiret reisleri Abdulkadir, Şeyh Yoranzade Yusuf, Hacıhıdırzade Mehmet.Bir süre sonra ihbar üzerine örgütlenmeyi öğrenen Fransızlar bir taraftan Suruç Kaymakamı Mesut Bey ve Jandarma Komutanı Hüseyin Pertev Efendi’yi tevkif ederek Arappınar İstasyonundan trene bindirip İstanbul’a sevk ettiler diğer taraftan da Berazi aşireti reisi Şahinbeyzadeleri kazanmaya çalıştılar. Fransızların Arappınar kumandanı, Şahinbeyzade Mustafa Bey’i çadırında ziyaret ederek kimden taraf olduğunu sordu. Mustafa Bey soruya kahve ve yemekten sonra cevap vereceğini ifade ettiyse de, Fransız subayı‘nın, sorusuna cevap verilmedikçe yemeğe oturmayacağını söylemesi üzerine Mustafa Bey, “..isterseniz yiyiniz, isterseniz yemeyiniz, ben altıyüz senedir Osmanlı’yım ve yine de Osmanlı olarak öleceğim” şeklinde mukabele ettiğinden Fransız subayı oturmaksızın geri döndü.
Urfa’daki örgütlenmenin de Fransızlarca öğrenilmesi üzerine tutuklanan Jandarma Kumandanı Bnb. Ali Rıza’nın yerine atanan Yzb. Ali Saip 1919 yılı aralık ayı sonuna doğru Urfa’ya geldiğinde yapılan görüşmeler sonunda örgütlenme çalışmaları bütün bölgede son aşamaya gelmişti.Fransızlara karşı 15 Ocak 1920’de başlatılması planlanan ayaklanmayla ilgili olarak Yzb. Ali Saip tarafından Kürt aşiret reislerine gönderilen ve “..Dünyada İslamiyet’i koruyan özgür ve bağımsız olanlar ancak Türkler ve Kürtlerdir. Ve bugün İslamiyet ve vatan tehlikededir. Siz ki, bütün bir Hristiyan âlemine karşı Kudüs’ü koruyan Selahaddin-i Eyyûbi Hazretleri’nin torunlarısınız. İslamiyet ve vatan sizden imdat bekliyor.. ” diyen bildirgenin ekindeki
talimatnamede “Ocak’ın 15. günü saat sekizde Urfa, Telebyat, Arappınar Fransız işgal kuvveti kumandanlığına, ekli ültimatomun birer sureti mühürlü olarak verilecek ve suret verildiğine ilişkin kendilerinden imza alınacaktır ” dedikten sonra, Suruç aşiretlerinin Aneze aşiret reisi Haçım Bey’in aşiretiyle birleşerek Suruç ve Arappınar’daki Fransız kuvvetlerini püskürtmesi ve Suruç’un başka yerlerle her türlü bağlantısının kesilmesi öngörülüyordu.
Bu ayaklanma planı da Fransızlara ihbar edildiği için bütünüyle gerçekleşmedi ve ertelendi ama talimatı alan aşiretler ertelemeden habersiz, rayların tahribi vs. faaliyetlere başlayınca Fransızların yöneticisi Yzb. Sajous, Mutasarrıfa gönderdiği yazıyla “Arappınarı ile Siftek arasında bana ihbar edildiği veçhile bir rayın tahrip edilip edilmediğinin acele olarak bildirilmesini rica ederim. Eğer durum gerçekse, Suruç ahalisi hakkında uygulamaya mecbur kalacağımız tedbirlerden korunmaları temin edilmek üzere derhal faillerin buldurularak tutuklanmaları önemli ve gereklidir ” şeklinde tehditlere başladı.
Aneze aşireti şimendifer hattını tahrip edip, aşiretler Arappınar’da Fransızlar’la çatışmaya girdikten sonra Aneze aşireti reisi Haçım Bey ile Berazi Aşiret Reisi Şahinbeyzâde Mustafa Bey, Arappınar ve Suruç’ta mevcut Fransızlar’ın 24 saat içerisinde çekilmeleri için ültimatom verdiler
Diyarbekir’deki Kolordu’dan Harbiye Nezareti’ne gönderilen ivedi mesajda, verilen ültimatom “..Arappınarı’ndaki kuvvetin de çekilmek üzere olduğu haber alınmıştır. Oradan servisle verilen bilgilere göre Telebyat’da galeyan başlamıştır. Urfa Mutasarrıfı’nın 29.01.1920 tarihli bildiriminden de Suruç’daki kıyamın Fransızlar’ın hükümet işlerine karışmalarından ve bütün hareketleriyle Urfa’dan çıkmayacaklarını, Urfa’yı sömürgeler gibi idare edeceklerini ahalinin anlamalarından doğduğu, Urfa’da kıyamın hissedilmekte olduğu anlaşılmıştır.” şeklinde değerlendirilmiştir.
Urfa milis kuvvetleri, 7 Şubat 1920’de Siverek ve Hilvan bölgesi’nden yardıma gelen aşiretlerle birlikte Urfa’daki Fransızları kuşatma altına alınca, Arappınar istasyonuna yeniden ‘teslim ol’ çağrısı yapıldı ve Arappınar Fransız Mevki Kumandanı Suva’dan “Suruç Kuvayı Millîye Cemiyetinden 11 Şubat 1920 tarihli mektubunuz geldi, ben de kan dökülmesini istemem ve hiçbir kimseye teslim olmam.” cevabı gelince iki taraf arasında müsademe başladı .
Şubat ayı boyunca Urfa’daki kuvvetler kuşatma altındaki Fransızlara yapılan hücumlarla meşgulken mart ayı başlarında Fransız kuvvetlerinin Suruç’a doğru yürüdüğü haberi Urfa’da büyük heyecan yarattı. Urfa’daki hücumlardan istenilen sonucun alınamaması ve Fransızlar’ın yaklaşmakta oldukları haberi halkın moralini çok kötü etkiledi. Ketkânlı aşireti reisi Basravî’nin Fransız kuvvetlerine katıldığı ve katliam yaptıkları haberi, Fransızlar’ın Urfa’ya gelmesi halinde çok kimsenin idam edileceği ve geniş tutuklamalar yapılacağı haberleri Ermeniler’in intikam alacakları haberleriyle birleşti, yayıldı. Karargâhta yapılan toplantıda geniş yetkili bir çete bölüğünün devriye gezerek panik yaratanları ve teşvikçilerini yakalayıp Heyeti Merkeziye’ye teslim etmeleri kararlaştırıldı. Bu arada 50 vagon Fransız askerinin Telebyat’a gitmek üzere Arappınarı’na ulaştığı, Telebyat’a hareketten önce Karapınar köyü ile Şahinbeyzâde’lere ait Mektele köyünü yaktıkları, Atmanik köyünün kadın ve erkek ahalisini vagonlara doldurarak birlikte götürdükleri haberleri yayıldı. Urfa eşrafı, düşmanı karşılamak ve mümkün olduğunca hattı tahrip etmek üzere bir mitralyözle birlikte ahaliden bir kuvvet ayrılarak acilen Suruç’a çıkarılması için Kolordu’dan yardım istedi.
Suruç’a gönderilen Yzb Hacı İzzet komutasındaki 100 kişilik müfreze’den başka Suruç’a hareket edenleri Siverek kuvvetleriyle Urfa’ya gelen yedek subay Kerim Fırat şöyle anlatıyordu:
“..Müsademe bir taraftan devam ederken, hariçten Fransızlar’a takviye birliklerinin geleceği haberi herkesi endişeye düşürmüştü. Bu hadiseyi ilk işiten Hacisazâde Ömer Efendi ve Hocazâde Abdurrahman, Arabizâde Reşit Efendinin evinde toplanarak aralarında bu mesele hakkında uzun boylu görüşerek konuştuktan sonra tren hattının tahribine karar veriyorlar. Bunu gerçekleştirmek için atı olan Urfalılar’dan 100 kadarının isimleri bir kâğıda tespit ediliyor. Bu göreve katılmayacaklar hakkında da çok fena muamele yapılacağı ekleniyor. Bu kıymetli ve fedakâr insanlar fikirlerini Hacı Mustafa Kâmil’e ve Ali Saip’e anlatıyorlar. Ali Saip bunların fikirlerini kabul ediyor. Tren hattının nasıl tahrip edileceğini bilen ve eskiden muhabere memurluğunda bulunan Kemancızâde Nuri, Mamozâde Hasan, Abuzer oğlu Abdi ile kuvvetler Hacisazâde Ömer Ağa’nın köyüne gidiyor. Ömer Ağa’nın köyde bulunan oğlu Osman Ağa ile amcazâdesi Halil ve akrabaları bu kuvvetlerle birlikte Suruç’a hareket ediyorlar. Suruç halkı büyük bir tezahüratta bulunarak, milli kuvvetleri kucaklayarak kurbanlar kesiyorlardı. O zaman Suruç Kaymakam Vekili Celâl Bey idi. Şahin Bey’in oğulları Bozan ve Mustafa Bey’ler Urfa ve Siverek Milli kuvvetleriyle birlikte bulunan Siverekli Bozan Ağa’ya katılarak İlyas Bey’le birlikte Cerablus’a doğru şimendifer hattını tahribe başlıyorlar. Hattın sökülmesine Harapnaz’dan, Çal köprüsüne kadar birçok yerden başlanmıştı. Hacisazâde Osman’la Halil Ağalar hattı sökerken bir Fransız müfrezesiyle çarpışıyorlar müfreze dikiş tutturamayıp ricat ediyordu..”
Berazî Aşireti Reisi Şahinbeyzâde Mustafa Bey bu konuda Urfa’ya gönderdiği yazıda : “Urfa’dan gönderilen Kuvâyı Milliye ile birlikte çalışarak Siftek İstasyonundan itibaren şimendifer hattının ayrıca tamirine imkân bırakmamak üzere tahribine başladık. Kuvayı Milliye’yi gören Suruç halkının maneviyatı yükseldi, bize mütemayil oldular. Urfa’dan gelen kuvvetle bin kişiye yakın muazzam bir kütleyle çalışıyoruz. Tahribat bitince istasyonlarda mahsur kalacak düşmanın tenkili için Urfa’daki toplardan birinin gönderilmesi maneviyatı artırır, halkı mücahede etrafında toplar.” derken hat boyundan gelen haberlerde Fransızlar’ın Cerablus ve diğer istasyonlarda süvari kuvvetleri bırakarak şimendiferle geriye çekildiği ve Akçakoyunlu’da düşman kuvvetleriyle Kuvayı Milliye ve aşiretlerin çatışmaya girdikleri bildiriliyor ve içinde Sacur köprüsünün de bulunduğu dört köprüyle dört kilometrelik tren yolunun tahrip edildiği kaydediliyordu.
Hat boyunda çarpışmalar devam ederken mart ayı sonuna doğru Suruç’daki Binbaşı İlyas Bey, Ali Saip Bey’e Urfa’daki Fransız kumandanlığından Arappınar’daki Fransız kumandanlığına gönderilen Urfa Ermenilerinden Abraham adlı birinin yakalandığını ve elindeki şifrenin alındığını bildirdi. Abraham sorgusunda, 20 lira ücretle Urfa’daki iki Ermeni tarafından gönderildiğini ve eğer mektup ele geçip kendisi Arappınarı’na gidebilirse onlara “Erzak ve cephane bitmek üzeredir, şu yakınlarda kuvvet gelmeyecek olursa teslim olmaya mecburiyet hasıl olacaktır” biçimindeki mesajı ileteceğini söyledi. Aşiret reisleri kendisini öldürmek istedilerse de İlyas Bey izin vermedi. Fransızların erzak ve cephane bakımından sıkıntıda oldukları anlaşılmıştı.
Kuvayı Milliye’ce tekrarlanan ve her defasında reddedilen tahliye isteğinin Fransızlar tarafından kabul edildiği, 7 Nisan’da Ermeni cemaatinden temsilcileri Mihran ve Dr. Beşliyan aracılığıyla öğrenildi. Varılan anlaşmaya göre Fransızlar 10 Nisan gece yarısı saat 01’de Suruç-Arappınar yolundan Urfa’yı terk edeceklerdi. Fransız kafilesi Suruç yoluna çıktıktan sonra sabaha karşı aşiret ve milislerle çatışma meydana geldi. Nedenleri ayrı bir yazının konusu olan ve Fransızların teslimiyle sonuçlanan kanlı çatışma Urfa’nın 15 km. batısındaki Suruç ile Arappınar yol kavşağına 3 km. mesafedeki Şebeke mevkii denilen tepelerde vuku buldu
Fransızların Urfa’yı tahliyesine yakın Yzb.Ali Saip’in yerine millî kuvvetlerin kumandanlığına atanan Bnb. Pehlivanzade Nuri , Şebeke olayından sonra 14 Nisan 1920 akşamı kuvvetleriyle birlikte Suruç’a geldi. Arappınar istasyonundaki Fransız birliğinin topçu ateşiyle geri çekilmeye mecbur edilmesi üzerine Siftek istasyonunda çok sayıda Fransız kuvveti toplanarak 16 Nisan’da Arappınarı’na doğru harekete geçti. Bunun üzerine Suruç’a doğru çekilen milli kuvvetler taburu Suruç aşiretleriyle birleşip sevk ve idare işlerini yeniden düzenlediler. Fransız kuvvetleri Arappınar’dan Suruç’a topçu ateşi desteğinde taarruza geçtiğinde milli kıtalar önce Suruç’un 15 km doğusundaki Bırdırej’e doğru çekilip tahkimat yaptılar, daha sonra da Fransız kuvvetlerinin Şebeke’nin intikamını almak için Urfa üzerine yürüdüğü haberleri üzerine toplanıp Sarımağara’ya gelen 1500 kadar silahlı Urfalılarla birleşip çekildikleri Sarımağara’da savaş düzeni aldılar. Siverek’ten getirtilen iki topla güçlenen ve sayıları ikibini aşan milli kuvvetler 8 Mayıs 1920’de topçu ve ağır makineli tüfeklerin desteğinde taarruza geçen Fransızlarla altı saat süren şiddetli bir çatışmaya girdi. Şiddetli savunma karşısında akşama kadar ilerleme sağlayamayan ve muharebe alanında 150 kadar ölü ve yaralı bırakan Fransız kıtaları Suruç istikametinde geri çekilip şehri yağmayla lüzumlu gördükleri malzeme ve eşyaları alıp Arappınarı istasyonuna döndüler. 15 Mayıs’ta tekrar milli kuvvetlerin hücumuna uğrayan Fransızlar, baskına uğrayacakları endişesiyle doğudaki Telebyat, Gültepe ve Harapnaz istasyonlarındaki kuvvetlerini Arappınar’a topladılar. Nihayet 4/5 Haziran 1920 gecesi Suruç’ta toplanan kuvvetler bir baskın hareketiyle Arappınar istasyonunu ele geçirdiler ve Fransızları Siftek istasyonuna, oradan da Cerablus’a çekilmeye mecbur ettiler.
Tablo Fırat ve Habur Arasındaki Aşiretler
Şurası bir gerçek ki, milli kuvvetlerin Suruç cephesindeki başarıları, bekledikleri yardım umutları yok olan Fransızların Urfa’yı tahliye etme kararına büyük katkı sağladığı gibi Fırat’ın doğusunun Fransızlardan temizlenmesini de sağlamıştı. Şüphe yok ki milisler ve aşiretler, Arappınar ve diğer tren istasyonlarını içeren bu önemli bölgeyi cansiperane bir şekilde savunmasalardı Urfa ve civarındaki Fransız işgali ve Urfa’nın tahliyesi farklı şekilde seyrederdi.
Bugün halk arasında; bölgede faaliyette bulunan Osmanlı Anadolu Demiryolu Company’deki Company kelimesinin halk arasındaki telâffuzu/dönüşmesiyle Kobanê şeklinde adlandırılan ve artık bütün dünyada bu adla bilinen ve Osmanlı’nın Halep vilâyeti kayıtlarında Arappınar olarak adı geçen bu yer, yukarıda anılan nedenlerle Urfa’nın İngiliz ve Fransızlar tarafından işgalinde son derece stratejik bir önem taşımıştır. Burası küçük bir yerleşim iken 1903 yılında Bağdat Demiryolu imtiyazının Almanlara verilmesini müteakip tren istasyonu kurulan yerlerden biridir ve Ermeni tehciri sırasında toplanma merkezi olan Urfa’dan kafilelerin toplanma ve nakli için de kullanılmış, Suriye devleti kurulduğunda Arappınarı sözcüğünün Arapçası olan Aynelarap şeklinde adlandırılmıştır.
Tablo 1869 Yılı Halep Salnamesi’nde Arappınar Köyü
Fransızların Fırat’ın doğusunu bu şekilde terk etmelerinden sonra Anadolu Hareketiyle kurdukları yakın ilişkiler sonucu imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara anlaşmasıyla belirlenen Suriye sınırı BMM’de ciddî eleştirilere uğramıştır. Urfa mebusu Birecikli Yaşarzade Hacı Hayalî Efendi BMM gizli celse görüşmelerinde; silahlanıp Fransızlara karşı şiddetli mücadeleler veren insanların ve arazilerinin önemli bir bölümünün Fransızların tarafında bırakılmasına “Bunun için mi savaştılar?” diyerek şiddetle itiraz etmiş ve sınırın tren hattının 10 km. güneyinden geçecek şekilde düzeltilmesi için bir önerge vermiş ancak kabul görmemiştir.
Bu işten çok zarar gören ve toprakları sınırın öbür tarafında kalan Urfa livası sakinleri gibi, cesaret, fedakârlık ve kahramanlıkla savaşan Suruç aşiretleri de aynı akıbete uğramışlardır. Bunlardan en büyük zararı görenler toprakları önemli ölçüde bölünen Suruç’taki Berazi aşiretler konfederasyonudur. Suruç’taki 7 aşiretin reisi durumundaki Berazi aşiretinin reisleri Şahinbeyzade Mustafa Bey ve o tarihte BMM 1. Dönem mebusu olan kardeşi Şahinbeyzade Bozan Bey Ankara Anlaşması’ndan sonra aileleriyle Türkiye’yi terk ederek topraklarının büyük bölümünün kaldığı Suriye’ye yerleşmişlerdir.
Tablo TBMM 1. Dönem Urfa Mebusu Şahinbeyzade Bozan Bey
Berazilerin Suriye’de kalan toprakları içerisinde bulunan; üzerinde, işgale karşı mücadele ettikleri için Fransızlarca yakılıp yıkılan Şahinbeyzadelerin konağının da bulunduğu, fedakârlık, cesaret, yiğitlik, üzüntü ve sevinçlerle dolu ortak hafızaya ait sayısız hatıranın paylaşıldığı Kobanê, işte bu nedenlerledir ki, Suruç bölgesinde yaşayan insanların kalplerinin ve ruhlarının parçasıdır.