Cihat Kürkçüoğlu
22 Temmuz 2014
20 yıldan bu yana Göbeklitepe kazılarını
başarı ile yürüten Prof.Dr.Klaus Schmidt’i
kaybettik. 20 temmuz 2014 Pazar günü eşi Çiğdem hanım ile birlikte
Berlin’in kuzeyindeki Baltık Denizi kenarına tatil yapmak için giden Klaus
Schmidt aynı gün deniz kenarında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etti.
Oradaki sağlık görevlilerinin tüm müdahalelerine rağmen maalesef kurtarılamadı
ve hiç beklenmeyen bir şekilde aniden aramızdan ayrıldı.
Göbeklitepe
kazılarını 1995 yılından bu yana yakından takip etmekteyim. 2010 yılından bu
yana ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın uygun görmesi ile kazının Başkan
Yardımcısı olarak görev yapma onurunu yaşadım.
Kazı
Başkanı merhum Prof.Dr.Klaus Schmidt, her yıl düzenli olarak getirdiği uzman
ekip ve yeterli ödenekle son yıllarda İlkbahar (2 ay) ve sonbahar (iki ay)
olmak üzere kazı sezonunu iki aydan dört aya çıkarmıştı. Kültür ve Turizm Bakanlarından
Sayın Ertuğrul Günay, Bakanlığı sırasında bir defasında; “Türkiye’de bazı kazılar
kazılıyormuş gibi yapılıyor ve ite kaka sürdürülüyor” şeklinde bir eleştiride bulunmuştu.
Göbekli Tepe Sayın Günay’ın haklı olarak eleştirdiği
kazılardan değil. Türkiye’de adam gibi yapılan kazılardan.
20 yıldır bir gün olsun dahi kazı alanına geç gelmedi. Hep
ekibi ile birlikte her sabah 06’da kazısının başında idi. Dört yıldır kazı
başkan yardımcısıyım. Yönetmelik; “Kazı
Başkanı bulunmadığı durumlarda kazıyı Başkan Yardımcısı yürütür” demektedir.
Merhum Schmidt bir gün dahi gelmemezlik etmedi ve bana bu konuda bir iş
düşmedi.
Merhum
Schmidt, 20 yıldır dünyanın dört bir tarafına günübirlik de olsa üşenmeden
giderek verdiği konferanslarla, Almanca (2006 ve 2007 yıllarında iki ayrı
kitap), Türkçe (2007), Lehçe (2010), İtalyanca (2011), Rusça (2012) dillerinde
yayınladığı kitaplarla, hazırladığı fotograf sergileriyle Göbekli Tepe’yi
dünyaya tanıtmaya çalışıyordu.
Prof.Dr.Schmidt,
20 Ocak-17 Haziran 2007 tarihleri arasında Almanya’nın Baden-Würtenberg
eyaletinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da desteklediği “12.000 Yıl Önce Anadolu-İnsanlığın En Eski Anıtları Sergisi” nin
Bilimsel Danışma Kurulu’nda yer almış, 100.000 kişinin gezdiği bu sergide yer
alan 387 adet eserin 102 adedinin Urfa’dan seçilmesinde büyük etkisi olmuştu.
Göbekli Tepe’nin birkaç metre boyundaki dikili taşlarının asıllarından ayırt
edilmeyecek biçimdeki kopyalarını yaptırtarak bu sergide yer almasını sağlamıştır.
Dünyanın en tanınmış fotografçılarını davet ederek Göbekli
Tepe’nin dört mevsim, gece-gündüz muhteşem fotograflarını çektirerek bu
fotografları dünyayla paylaşıyor, kısacası Göbekli Tepe’yi ve Urfa’yı layık
olduğu biçimde dünyaya tanıtıyordu.
Kazı ekibi; dört ay süren kazı sezonu dışında, yılın sekiz
ayı Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün “Göbekli Tepe Ofisi”nde o yıl elde edilen buluntuların
değerlendirmelerini ve laboratuar analizlerini yapıyor, kitap, makale,
konferans çalışmalarının hazırlıklarını yürütüyordu.
2011 ve 2012 yıllarında merhum Schmidt’in daveti üzerine
Berlin’eki ofiste Kazı Başkan Yardımcısı olarak bu çalışmalara ben de katılmış,
katkı sunmaya çalışmıştım.
Yani Göbekli Tepe ekibi yılın 12 ayı kazıyla meşgul oluyordu.
Yayınlanan kitapları ve uluslararası
makaleleri okuyan binlerce kişi Göbeklitepe ve Urfa’yı tanımış oluyordu. Bu
nedenle; Ben merhum Schmidt’e sadece Kazı Başkanı gözüyle bakmadım. O aynı
zamanda Urfa’nın tanıtım elçisi idi. Çiğdem Köksal Schmidt ise, bu çalışmalarda
eşine verdiği destekle “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın
vardır” sözünün ne kadar
doğru olduğunu kanıtlıyordu. Çiğdem Hanım adeta eşinin eli-kolu idi. Tüm
çalışmalarda eşine büyük destek veriyordu.
Sayın
Schmidt’in ve Çiğdem Hanım’ın bu tanıtma çalışmaları sonucundadır ki, Göbekli
Tepe ve Urfa dünyanın ilgi odağı olmuş, dünyanın en tanınmış televizyon
kanalları Göbekli Tepe belgesellerini hazırlamış, dünyanın en ünlü dergileri
Göbekli Tepe’yi kapaklarına taşımışlardır.
Tüm
bunların dışında, özel mülkiyet olan kazı alanının kamulaştırma bedeli Alman
Arkeoloji Enstitüsü’nün Göbekli Tepe bütçesinden mülk sahibine ödenmiştir.
Ayrıca,
kazı alanının daha iyi korunabilmesi ve ziyaretçilerin daha rahat gezebilmesi
için A-B-C-D tapınaklarının ve kuzeybatıda yeni açılan açmaların üzerini örten
iki çatı projesi üzerinde çalışılmış, bu proje Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Şanlıurfa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan geçerek uygulama
aşamasına getirilmiştir.
Merhum Schmidt’in vefat haberini
aldığımızda ailece büyük bir şok ve üzüntü yaşadık. Çünkü mesleki ilişkiler
dışında biz Schmidt’lerle aile dostu idik.
Klaus Bey ve eşi Çiğdem Hanım iyi bir
Urfalı idi. Urfa dostu idiler. Gelenek ve göreneklerimize, inancımıza son
derece saygılı idiler. Urfalıların misafir sevme özelliğini yaşatmaktan büyük
keyif alıyorlardı. Yorgun geçen kazı günü sonrasında Urfalı dostlarını kazı
evlerindeki sofralarında misafir etmekten
son derece mutlu oluyorlardı.
Her yıl Berlin’de düzenlenen ITB turizm
fuarında Urfa delagasyonuna ev sahipliği yapıyorlardı.
Yaratılanı yaratandan ötürü seviyorlardı.
Bu sevgilerinde insan, hayvan, bitki ayrımı yapmıyorlardı. Ören yerinde işçiler
tarafından öldürülen bir akrep için dahi Çiğdem Hanım’ın nasıl üzüldüğüne
defalarca şahit olmuşumdur. Beş-altı yıl önce Urfa’dan Berlin’e dönüş
günlerinde Kazı Evi sokağında buldukları hasta bir kedi yavrusunu uçakla
Berlin’deki evlerine götürmüşler ve tedavi etmişlerdi. Fındık adını verdikleri
bu kedi o günden bu yana kendileriyle Urfa-Berlin arasında gidip geliyor.
Ayrıca kazı alanında uzun yıllardır
besledikleri Sileks ve Kurt adını verdikleri köpeklere düzenli olarak kolilerle
yıllık yiyecek alıyorlardı.
Geçen yıl, Göbekli Tepe’de köylü
çocuklarının tel bağlayıp boynunu çok derin kestikleri bir köpeği çocukların
elinden alıp veterinere götürdüklerini, ilaçlarını düzenli vererek ve
iğnelerini kendi elleriyle yaparak, yarasına elleriyle ilaç sürüp sararak nasıl
tedavi ettiklerini biliyorum.
İnsan sevgisi de kendilerinde çok büyük yer
bulmuştu. Yoksul insanlara sürekli yardımda bulunuyorlar, kazı mevsimi Kurban
Bayramına denk gelmişse kazı yerinde kurban kesip işçilere dağıtıyorlardı. Ama
Çiğdem Hanım kesinlikle kesim sahnesine dayanamıyor, uzak durmaya çalışıyordu.
Urfa iyi bir hemşehrisini, Arkeoloji
dünyası önemli bir duayenini kaybetti.
Hepimizin başı sağ olsun.
Allah rahmetini üzerinden eksiltmesin.
Saygıdeğer eşi Çiğdem Hanım’ın yaşadığı acı
tarif edilemez. Onlar bir elmanın iki yarısı gibiydiler. Allah kendisine
sabırlar versin.
Merhumun naaşı, 11 Aralık 1953 tarihinde
doğduğu yer olan Bavyera eyaletine bağlı Feuchtwangen şehrinde toprağa
verilecek.
Bu güzel insana sürpriz olsun diye değerli
ressam arkadaşım Abdurrahman Birden’den Klaus Bey’in bir portesini yapmasını
rica etmiştim. Abdurrahman Bey portreyi bitirdiğinde Klaus Bey ve Çiğdem
Hanım’ı atölyesine götürdüm. Portreyi görünce çok mutlu oldular. Bu portreyi
siz değerli okuyucularla paylaşıyorum.