İbrahim Halil Okuyan
20 Ağustos 2007
“Beslenme açısından Türkiye kendi kendine yeten 7 ülkeden biridir” deriz. Bitkisel ve hayvansal gıdaların bolluğu uzun yıllar bu sözün doğruluğunu teyit eder mahiyette seyretti. Sonraları yanlış ziraat ve hayvancılık politikaları yüzünden buğday ve et ithal eder duruma geldik
Ancak, yurdumuz mevcut potansiyeli ile akıllı politikaların izlenmesi neticesinde yine kendine yeterli duruma gelebildik. Bizim noksanımız toprak, tohum, damızlık hayvan değil, bunların değerlendirilmesindeki yanlışlıktır. Kendi servetlerimizden nasıl istifade edeceğimizi bilemememizdir.
Bereketli topraklarımıza neler ekeceğimizin belli bir plânı-projesi yoktur. Bir sene yere-yurda sığmayacak derecedeki böl ürünün ertesi yıl sıkıntısını çekeriz. Bu Hüdanın vermezliğinden değil, ürünün ekim yanlışlığındandır. Örneğin; ekilen soğan her tarafı kaplamış o yıl çiftçi soğandan zarar etmiştir. Ertesi yıl hiç soğan ekilmez. Bu sefer soğan aranır, elma fiyatını gerilerde bırakan bir para ile satın alınır. Soğanın kokusu çiftçisine amber gibi gelir. Ama ertesi yıl bir darbe yemeğe de hazırlıklı olmalıdır. Bizde çiftçilik yapan kişinin iyi ve kötü sürprizlere alışkın olması gerekir…
Hayvancılık dersen gene öyle. Çayır meraları süre süre bitirdik. Yem fiyatlarını da astronomik rakamlara ulaştırdık. Bir müddetten beri de sanki olacağı belli değilmiş gibi “Yahu hayvancılık can çekişiyor, ölüyor” diyoruz.
Son nefesteki canlıya hayat öpücüğü kondurur gibi bu sefer besicilere kredi vermeğe kalkıyoruz..
Bu kredileri de hayvan besicilerinden ziyade löpçüler kullanmak ister. Hakiki besici alabilse bile masrafının, faizinin altından kalkamaz; ezilir gider. Sırf bu yüzden hayvancılığı terk eden binlerce insanımız vardır. Bunlar yanlış uygulama terörünün kurbanlarıdırlar.
Hayvancılığı son nefesinden kurtarmanın birinci şartı besiciye ucuz yem temin etmek ve yetişen hayvanına zamanı gelince Pazar imkânı hazırlamaktır. Hükümet trilyonlarca lirayı “Hayvancılığa kredi veriyorum” adı altında çar-çur edeceğine, bu gayeye hasr’etse hayvancılığımız kurtulur, besici yaptığı işten hayır görür., dövizimiz ne idüğü belirsiz yapancı donmuş etlere akmaz.
Kuraklık tehlikesi, ziraî mahsulleri ve hayvancılığın problemlerini beraberinde getirmektedir. Bugün için bizi ilgilendiren önemli bir sorun halinde değil gibi görülüyorsa da üst üste gelecek kuraklık yılları bütün ülkeleri olduğu gibi Türkiye’yi de zora sokabilir. Görülüyor ki devasa barajlarımız bile kuraklık karşısında aciz kalıyor . Ankara, ıstanbul gibi koca şehirler içme suyu temin etme telaşına düşüyorlar.
Yeni hükümetin icra hedefinde GAP’ı tamamlayıp 100 de yüz randımanlı işler hale getirmek öncelikle yer almalıdır. Bunun faydası yalnız bize, komşu ülkelere değil, bütün dünyaya insanlığa olacaktır.