Köşe Yazısı

Kişi düşündüğü gibi yaşayamazsa yaşadığı gibi düşünmeye başlar

Mehmet Göncü

Mehmet Göncü

Tüm Yazıları Gör

Kıymetli okuyucularım, bildiğiniz gibi kentte yaşamanın bazı zorunlu kuralları var. Bu kurallara şehirde toplu olarak yaşayan her birey uymak zorundadır.


İsterseniz bu konuyu biraz açalım. Arapça da toplu yaşanan kentte ‘Medine’ denir. İşte “Medeni”,  yani ‘Uygar olma’ sözü bu Medine sözünden türemiştir.


Bu nedenle; toplu olarak şehirde yaşayan ve kurallara uyan bir kimseye Medeni denmektedir.


Kaldı ki evrensel hukukta da bu böyledir.


Örneğin bir kişi tek başına hiç kimsenin olmadığı bir sahilde çırılçıplak olarak suya girip yıkanabilir, bunda yadırganacak bir şey yoktur. Ancak aynı kişi kilometrelerce uzakta da olsa bir şahsın geldiğini gördüğünde hemen mayosunu giymek zorundadır. Giymezse ar ve hayâya mugayir davrandığı için hukuku yaptırımı gerektiren bir fiilin faili konumunda olur.


Sevgili okuyucularım, gerek kentlerde ve gerekse kentler dışında yaşayan herkese her bireye saygımız ve sevgimiz büyüktür. Ancak toplu yaşam esnasında bireylerin birbirlerinin haklarına saygılı olma zorunluluğu da vardır.


Örneğin; motosikletinin egzoz susturucusunu çıkarmış son sürat gürültü çıkararak aracını süren ve dolayısı ile gürültü kirliliği yapan şahsa uygar veya medeni demek mümkün müdür?  Bu kişinin böyle bir hakkı var mıdır?  Kuşkusuz yoktur.


Keza; motosikletini yaya kaldırımında kullanan kişiyi kentli olarak vasıflandırabilir miyiz?


Çoğumuzun yadırgadığı birkaç örnek daha vereyim:


Toplu taşıma araçlarında çok yüksek sisle cep telefonuyla uzun uzun konuşup, halkı rahatsız edenlere ne ad koyabiliriz.


Ya hele gecenin ilerlemiş bir saatinde otomobilindeki CD çaları bütün bir mahallenin duyabileceği şekilde açmış olanlara nasıl bir ad yakıştıralım?


Doğrusu ben bir ad koyamıyorum.


Öte yandan oturduğu binanın bahçesini kent çöplüğü sanıp, çocuk bezi, şişe dahil, her türlü kirli ve pis lüzumsuz nesneyi atan ve komşuluk hakkı nedir bilmeyenlere ne ad koyalım.


Belediyemizin büyük bir özveriyle sokakları temiz tutmaya özen gösterdiğini görüyorum. Bu uğurda görevlerini yerine getirmeye çalışan işçi kardeşlerimize teşekkür ediyorum.


Sokak ve caddeler gerçekten çok temiz.


Bir de bazı aymazlar var ki; çöp bidonlarını Basketbol potası sanıyorlar. Bunlar beşinci kattan çöp poşetlerini bidonlara atıyor ve çoğunlukla da tutturamıyorlar. Bu gibi davranışlar olmazsa hiç kuşku yok ki cadde ve sokaklarımız daha temiz kalacaktır.


Ben şahsen düşündüğüm gibi, kentte yaşamanın kurallarına uymaya çok özen gösteriyor ve örnek olmaya çalışıyorum.


Zira; biliyorum ki kişi düşündüğü gibi yaşayamazsa yaşadığı gibi düşünmeye başlar.


Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…


 


 


 

616 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

Kişi düşündüğü gibi yaşayamazsa, yaşadığı gibi düşünmeye başlar.

Mehmet Göncü

Mehmet Göncü

Tüm Yazıları Gör

Yazımın konu başlığındaki bu veciz söz İslam’ın dördüncü halifesi olan Hazret-i Ali’ye aittir.


Gerçekten kişi düşündüğü gibi yaşama imkânına sahip değilse, bu sefer yaşadığı gibi düşünmeye başlar ve zamanla insan beyni olayı kabul eder ve kişi yaşadığı ortamdan rahatsız olmamaya başlar. Bu konuda bazı ortamlarda zaman zaman yapılan sohbetlerde ilimiz Urfa’nın çok kısa zamanda ve çeşitli sebeplere bağlı olarak aldığı göçler nedeniyle çok büyüdüğünü ancak bu büyümenin sağlıklı olmadığı, hatta bunun büyüme değil de irileşme olduğunu söyleyenler var.


Gerçekten altyapı sağlanmadan, hazırlıksız olarak çeşitli sebeplerle kente göç edenler kent yaşamına ve kent kurallarına bir anda uyum göstermede zorluk çekerler.  Bazı sosyologlar bu adaptasyon sürecini bir aile için üç nesil olarak izah ederler, üç nesil ise en iyimser tahminlerle yüzyıla tekabül eder.


E…peki bu yüzyılı çok az bir zamana indirmek mümkün müdür? Sosyologlara göre mümkündür.


Bana göre de mümkündür.


Şöyle ki;


a) İstisnasız her yaştaki tüm bireylerin eğitim ve öğrenim imkânına kavuşması ile,


b) Kentlilik bilincine sahip herkesin örnek alınacak pozitif davranışlar sergilemeleri ile,


c) Kentin ekonomik, sosyal ve kültürel potansiyelini dinamizme çevirerek, çalışabilecek durumda ve konumda olanlara istihdam imkânı sağlamakla ve daha bir çok pozitif davranışlarla yukarıda saydığım 100 yıl çok kısa bir zamana inebilir


Şimdi akla bir soru gelebilir, peki kim bunları yapacak ve kim bunları sağlayacak?


Kentte yaşayan ve “Ben uygar bir kimseyim” diyen herkes bu işte rol alabilir.


Neler yapabilir?


Örneğin; evinin bahçesini temiz tutarak, işyerinin önündeki, kaldırımdaki ağaçlara su vererek, trafik kurallarına uyarak herkes bu gibi faydalı davranışlar sergileyebilir.


Dikkat ediyorum. İlimizde artık kimse refüjlerdeki ve göbeklerdeki çiçekleri koparmıyor ve yine dikkat ediyorum; Kentimize toplu konutlar yapılmaya başlandıktan sonra gecekondu artık yapılmıyor, yapmak isteyenlere de Belediye mani oluyor. Ayrıca küçük parsellere de imkân tanıyarak,  Devteşti’ndeki gibi  imara uygun konutların yapımını sağlıyor. Keza; bakın yeni ve modern bir yerleşim alanı olan Karaköprü beldemizde hiç gecekondu yok.


Umarım yakında kadim şehrimiz Urfa Büyükşehir olur ve şirin ve serin güzel beldemiz Karaköprü de ilçe olur. Bu konuda en içten temennimiz odur ki, tarihe tanıklık yapmış kadim şehrimiz Urfa, güzel düşünenlerin ve düşündüğü gibi yaşayanların bir kenti olmaya daha bir azimle devam eder.


 


Dürüst ve şeffaf bir toplumda, lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla.


 


 

168 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

“Kişi düşündüğü gibi yaşayamazsa, yaşadığı gibi düşünmeye başlar”

Mehmet Göncü

Mehmet Göncü

Tüm Yazıları Gör


 


Yazımın konu başlığındaki bu veciz söz, İslam aleminin en büyük alimlerinden ve dördüncü halifemiz olan Hazreti Ali’ye aittir.


Peygamber efendimiz, Hazreti Ali için; “Ben ilmin şehriysem, Ali de kapısıdır” demektedir.


Gerçekten,  günlük yaşamımızda bu söze uygun davranışlarda bulunan bir çok kimseyle sık sık karşılaşırız.


Ben şahsen, Urfa’da bazı öyle kimseler tanırım ki, yaşamları tam bu söze uygun düşmektedir.


Kuşkusuz konu her boyutuyla pozitif ve negatif olarak değerlendirilip yorumlanabilir.


Bu hususta sözü fazla uzatmadan konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm ve amcam Mehmet Nuri’den dinlediğim bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum:


Vaktiyle Padişahın biri, Sarayının balkonundan bin bir renkli çiçeklerle süslü cennet gibi olan bahçesini seyir ederken, Sarayın kilerine bahçenin içinden geçerek erzak taşıyan bir gurup sırt hamalını görür. Bu esnada hamallardan biri yerde unutulmuş olan bir kalasa basar. Kalasın üzerindeki kalın çivi de yalın ayak olan hamalın ayağına tabandan batar ve ayağın ön yüzünden çıkar. Bu duruma of bile demeyen hamal hemen eğilir, çivi batmış ayağını biraz yukarı kaldırır, kalasla birlikte çiviyi de ayağından çıkarıp yere atar,  avucuna biraz tükürüp ayağındaki kanayan yere bastırır ve işine devam eder.


Bu durumu gören Padişah, bu hamalın mukavemetine,  cesaretine hayran olur ve  kendi kendine; “İşte bana damat olacak yiğit budur” der ve kızını bu hamala verir.


Padişah damadı olan şahıs, Saraya yerleşir. Artık hayatı değişmiştir. Aradan yıllar geçer. Bir bayram günü Padişah evlad-u ayaliyle bir araya gelerek düzenlenen ziyafet sofrasında çocukları ile buluşur. Onlara çeşitli ikramlarda bulunur.  Bu arada damadının bayramlaşmaya gelmediğini fark eder ve kızına sorar; damadım niye gelmemiş diye merak ettiğini belirtir.


Padişahın kızı da; “Sultanım, damadımız olan eşim geçen gün Sarayın bahçesinde gezerken bir gül koparmak istemiş. İşte o esnada eline gülün dikeni batmış. Bu nedenle kendisi çok rahatsızlandı. Şimdi hasta yatıyor. Bu nedenle bayramlaşmaya gelmedi” demiş.


Evet kıymetli okuyucularım, bu öykü aslında çok uzundur ama ben kısa kesiyorum ve konunun yorumunu da sizlere bırakıyorum.


Ben şahsen evveliyatlarını bildiğim bu tip kimselere rastladığımda gerçekten çok şaşırıyorum.  Üzüleyim mi, sevineyim mi, güleyim mi? doğrusu nasıl davranacağımı bilemiyorum..


Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…


 


 

240 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir