Köşe Yazısı

KIŞ NERGİZİ

Bilgisayarımı açıyorum.Masa üstü ekranda sapsarı “kış nergizi’ resimleri…

Yağmur damlalarından sıçrayan toprak zerrecikleri,saman çöpleri sapsarı nergislere bulaşmış. Gök gürlemeleriyle birlikte yeniden serpelemeye başlayan yağmura,esmeye başlayan rüzgara aldırmadan kış nergiz’lerinin resimlerini çekiyorum. şiddetlenen yağmurla ıslanırken   ufacık “çiftçi çiçekleri” de yağmur damlalarıyla çamura bulanmaya, beyazlıklarını kaybetmeye başlıyor.Islanmış halde arabaya kendimi attığımda,isimsiz bir dağ yamacındaki kış nergizlerine ve çiftçi çiçeklerine el sallıyorum.”Bir daha ki Ekim ayında belki yeniden…” diyorum…

Yağmur şiddetleniyor.Köydes projesinde övünçle bahsedilen stabilize edildiği veya  asfaltlandığı söylenen  çukurlarla dolu köy yollarında  yavaş hızla ilerliyorum.

Bazı yerlerde  yolun iki  yanı biber, domates ve pamuk tarlaları.Çamur kullanılarak yapılmış briketten barakalar.Üzeri naylonla örtülü eğreti barakaların önünde başlarını omuzlarının arasına saklamaya çalışan yarı çıplak çocuklar ve ilerleyen araca havlayıp,saldırmaya çalışan  ıslanmış köpekler…

Yağmurun dinmesiyle bir dağın yamacındaki alıç ağaçlarını görüp,araçtan iniyorum.Kayganlaşan yamaçtan çıkıp alıç ağacındaki  sarımtırak alıcı koparıyorum.Erkenden bastıran yağmur ve sonbahar soğuklarından olsa gerek kekremsi tat ağzıma yayılıyor.Bazı alıç ağaçlarının üzerlerinde taşlara ve taş darbeleriyle zedelenmiş alıç bedenlerine bakıyorum.ınsanlarımız çalımsı bir yapıya sahip alıç ağaçlarındaki alıçların yere dökülmesi için  alıçları taşlamışlar.Birkaç avuç alıç için sıcaklığa, susuzluğa meydan okuyan alıçların bedenlerinde yaralar oluşturmuşlar, kırmışlar.Her yıl sayıları azalan alıç ağaçlarına da “bir daha ki Ekim ayında belki yeniden…” diyorum…

Yağmurlarda ıslanmış otlar…Otlanmaya çalışan tek tük büyükbaş hayvanlar ve Atatürk Baraj gölünde ürkerek açıklara kanat çırpan karabataklar.Çamlarla bir türlü tanıştıramadığımız gölün suyunda ellerimi yıkarken;Samsat  ve Bozova ilçesini  yağmur perdeliyor.Çakan şimşeklerin ışıltısına  ve sonrasındaki gök gürlemesine aldırmadan yüzen minicik bir balığı izliyorum….

Arabadaki somundan bir parça koparıp minicik balığın yanına dönüyorum.Ufalanan parçacıklar ilk anda minicik balığı ürkütse de, suda süzülen ekmek kırıntılarına saldırı başlıyor.Sudaki halkaların çoğalmasıyla birkaç minicik balığın daha ekmek kırıntılarına saldırdığını görüyorum.Gölün suyu ayakkabılarda ıslaklığını hissettirirken ellerimi yıkayıp, parmaklarımdan süzülen su zerreciklerine ve minicik balıklara ““bir daha ki Ekim ayında belki yeniden…” diyorum…

Yaşamın her anı farklı güzellikleri görmemize, yaşamamıza neden olabilirken;bir daha ki günü,ayı, yılı görüp, göremeyeceğimizi bilemeyiz…

ılimize, bölgemize  özgü  bitkileri, çiçekleri , doğayı korumak ve gelecek kuşaklara bırakmak sorumluluğumuz.Bir çok insanın kırsaldaki bitki, çiçek çeşitlerini güzel görünümleri veya ilaç sektöründeki kullanımlar nedeniyle topladıkları, tahrip ettikleri ise acı gerçeğimiz….

Doğanın her zaman bizlere cömert olacağını sanırız…

Birey olarak yüzlerce yıl yaşayabileceğimizi düşünürüz…

Sevdiklerimizle,dostlarımızla ve bizlere her türlü güzelliği, nimeti sağlayan doğayla barışık yaşamak zorundayız…

Yaşam 15 Kasım’dan 16 Kasıma ilerlerken ekrana gülümseyen sarı çiçeklere, (kış nergizi-sarı çiğdem)” bir daha ki Ekim ayında belki yeniden…” diyorum…

324 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir