İbrahim Halil Okuyan
14 Haziran 2007
Allah’ın bir lütfu olarak benim de ömür sürdüğüm bir dönemde 60 yılı aşkın bir zamandan beri “Demokratik Hayat”ımızı yaşıyor, serbest seçimleri yapıyoruz.
Bu süre içerisinde olabilldiğince ileriye gidebildik mi? Demokrasiyi sindirme aşamasına geldik mi? Avrupa’daki gibi bu güzel hayatı yaşayabiliyor muyuz? Bunca tecrübeye rağmen yoksa hâlâ tökezliyor muyuz? 60 yıllık demokrasi tecrübesi, bin yıllık Devlet deneyimlerimizden bir şeyler kazanabilmiş miyiz? Sorulmaya, incelemeye değer…
Doğrusunu isterseniz iyi şeyleri yapan da biz, bozup tarumar eden de biz.
Hayret edilecek bir şey..
2003 yılında AKP iktidara geldiğinde her vesile ile “Seçimler 5 yıl sonra zamanında yapılacak” diyordu. Aslında bu olağan bir şeydi. Ama süre yaklaştıkça bazılarına kurt düştü, devamlı “Erken Seçim”i telaffuz etmeğe başladılar.
Her şey Mecliste, kararla değil mi? Nihayet oldu, erken seçim kararı alındı; 22 Temmuz’da yapılacak.
Ama bu arada her şey darmadağın edildi. şimdiye kadar 186 ile işleyen Anayasa birdenbire 367’ye yükseldi, Cumhurbaşkanı seçilemedi, yerine vekâlet etmesi gereken Meclis Başkanı Cumhurbaşkanının ayrılmaması sebebiyle bu işe başlayamadı. Kanunlar, yorumlar, yeni düzenlemeler biri birine karıştı. . Öyle bir karıştırıldı ki, sanıyorum, yeni duruma göre 8 yıllık bir seçim süreci de bizi pâkâ çıkaramaz.
Demokrasinin düzenleyici unsuru olan partilerin de ne yaptığı belli değil. Zaten onlar bilinçli olsa, kararlarıyla bir nâzım rolü oynayabilseler başımıza kötü işler gelir mi? Devletimizin bileğini büken olabilir mi?
şimdi seçimlerle meşgulüz, herhalde daha da meşgul olacağız. Bu seçim dönemi ve gelecekteki uzantıları çok konuşulacağa benziyor.
Biz şanlıurfa’daki dar bir alanda cereyan edenleri düşünüyoruz. Türkiye’de olanların boyutu herhalde hayliyle çok hacimlidir.
Partilerin iç yüzünün anlaşılması açısından bilinmesi gereklidir kanaatindeyiz.
Kimsenin hakkını inkâr etmiyelim, ediyoruz ama milletvekillerinin aday adaylığı müracaatları sırasında Sayın Gülender Açanal’ın müracaatı da bizi sevindirmiş ve Sayın Açanal’ın çalışmaları dolayısı ile hele şimdi bayan adaya da ihtiyaç olduğunu hesaplayarak listeye gireceğine kesin gözüyle bakmıştık.
Ne yazık ki Sayın AKP yöneticilerinin değerlendirmeleri Urfa halkı ile örtüşmüyormuş. Oysa gerçekte örtüşmesi lâzımdı.
Sayın Açanal her bakımdan Urfa’ya layık, ideal bir Milletvekili olabilir, şehrimizi ve ülkemizi layığı veçhile temsil edebilirdi. Bu görev Sayın Açanal’dan niye esirgendi. Halâ anlayabilmiş değiliz.
Dedik ya, partiler bir alem.. 22 Temmuz’a kadar Urfa’yı en iyi şekilde temsil etmiş Milletvekillerimiz (Urfa’daki genel kanaat budur) Sayın Vedat Melik’in adını CHP listesinde göremedik. Bu durum halkla partilerin açık bir inatlaşmasıdır. Eğer bu seçimde Sayın Melik uygun görülmemişse geçen yılların Urfa şeref levhası kime ait olacaktır. CHP de halkımızın minnettarlığını maalesef nankörce harcamıştır.
Demokrasinin kanadı olan partilere yanlış bir şey söyliyelim demiyoruz ama bu iki bariz örnekte, yapılmış büyük haksızlık ve halkın görüşünün hiçe sayılmasıdır.
Demokrasiden beklenen lezzeti partiler böyle hunharca katledeceklerse yarın milletten ne bekleyecekler, biz onlardan ne bekliyeceğiz. Bu kafa ile ileriye güvenle bakmamız mümkün mü?