Remzi Mızrah
22 Kasım 2008
İlin kuzeydoğusunda merkez ilçeye
Karacadağ sönmüş eski bir volkan olduğundan eski dönemlerde püskürttüğü bazalt özellikli lavlar çok geniş bir alana yayılmıştır. Bu nedenle de bölgede siyah taşlar çoğunluktadır. Bu siyah taşlar mimaride baskın malzeme olarak kullanıldığı için de Siverek ve Viranşehir de bazalt taştan yapılma bir çok mimari unsur görmek mümkündür. Durum böyle olmasına rağmen Karacadağ ve çevresindeki siyah taşların çoğunluğu bilimsel bilgilerle açıklanmak yerine bir mistizm katılarak efsanelerle izah edilmeye çalışılmış, en azından halkın bilincinde bu şekilde yer etmiştir.
Derlerki; Karaca dağ’ın tepesinde kara yüzlü kara donlu dev bir ejderha barınırmış her soluk alıp verişinde çevresine ateş saçar, nefesi yaylım ateşi gibi dağın eteklerine dek her yanı yakar kavururmuş. Bu yüzden dağa yaklaşmak olanaksızmış. Herkes ejderhanın hiddetinden uzak kalmayı yeğlermiş. İnsanların içinde bulunduğu bu durum sevgisi bol şefkati geniş ulu tanrının hoşuna gitmemiş insanları bu beladan kurtarmış. Günün birinde gökyüzünden dağın doruğuna doğru çok kalın bir zincir sarkıtılmış öyle ki çıkarttığı şangırtılar ejderhanın kükremelerini gölgede bırakmış. Bu zincir dağın tepesindeki ejderhanın boynuna geçmiş ve canavarı göğe doğru çekip götürmüş. Bu sırada canavarın yakıcı soluğunun etkisiyle taşlar kayalar bir cümle toprak yanarak simsiyah olmuş dağın adı da bu siyah taşlardan dolayı Karacadağ olmuş. Bugün bile dağın zirvesinde zaman zaman ejderhanın homurtuları ve onu göğe çeken zincirin şakırtıları duyulurmuş.
Efsanenin biri bu şekilde bir diğeri ise şu:
Üç kalaycı, Karacadağda konaklayan göçerlerin kaplarını kalaylamaya gitmişler. Dağın tepesine yaklaştıkça yüzlerine doğru sıcak bir rüzgar esmeye başlamış. Atları da yürümemiş yerlerinde çakılıp kalmışlar. Kalaycılardan kazancı Salih yaya olarak biraz daha yürüyünce dağın tepesinde kocaman bir ejderhanın oturup, etrafına alevler püskürttüğünü görmüş çok fazla yaklaştığı için geriye de dönememiş, hemen tüfeğini ateşleyerek, tek kurşunla ejderhayı vurup öldürmüş sonra yollarına devam ederek göçer beyinin çadırına varmışlar. Bey şaşırarak “siz nasıl geldiniz yolunuzun üstünde bir ejderha var. Bir gelinimizle bir devemizi yedi” diye sorunca kazancı Salih de ejderhayı öldürdüğünün söylemiş. Buna çok sevinen göçer beyi, salihin sırtını sıvazlayarak kızını ona vermiş.
Karacadağla ilgili son efsanemizde şöyle: Diyarbakır beyinin çok güzeli bir kızı varmış. Beyin yanında marangozluk yapan yoksul bir delikanlı, beyin kızına aşık olmuş. Anasına gidip, beyin kızını kendisine istemesini söylemiş. Anası her ne kadar, bu işin olamayacağını anlatmaya çalışmışsa da oğlunun yalvarmalarına dayanamayarak, beye gidip durumu anlatmış. Bey kadını dinledikten sonra,kızıma oğluna veririm ama bir şartla demiş; “Benim de çok sevdiğim bir oğlum vardı. Bir gün atalarımızdan kalma değerli kılıcımızı alarak, dağda yaşayan ve insanlara zarar veren ejderhayı öldürmeye gitti fakat, ejderha onu öldürdü ve kılıç da dağda kaldı. Eğer, oğlun ejderhayı öldürür ve atalarımızdan kalan değerli kılıcıda bana getirirse kızımı ona veririm” demiş.
Anası gelip olanları oğluna anlatınca, delikanlı anasıyla helalleşip hemen dağa gitmiş. Ejderha oğlanı görünce, ağzından ateşler püskürterek, daha delikanlı davranamadan, onu yakıp öldürmüş. Oğlan can acısıyla öyle derin bir ah çekmiş ki, feryadı gökleri titretmiş. Bu çığlığı işiten anası, oğlunun öldüğünü anlamış ve duyduğu büyük acıyla şunları söylemiş.
Sandın olacak düğün
Kara gün oldu bugün
Oğlumu alan dağlar
Sen de karaya bürün
Acılı ananın bu bedduası üzerine dağ kararmış ve bundan sonrada bu dağın adı Karacadağ olmuş.