İbrahim Dülger
16 Nisan 2008
Her yıl binlerce mevsimlik işçi göçer Doğu ve Güneydoğu’dan Karadeniz’, Batı Anadolu’ya. Neredeyse 8 ay boyu, bir uçtan bir uca…
Çoluk çocuk en büyüğünden en küçüğüne, aileye yeni katılmış taze gelinlere, orta yaşlarda, hayatın çilesinden 60’ında gösteren anneler, babalar, ninelere, dedelere kadar. Zorları; çalışamadıkları kış sezonu için para kazanmaktır.
Dillerini çat pat konuştukları, konuşmalarına da gerek kalmadığı yaban ellerde; şeker pancarı sökmek, fındık, domates, tütün toplamak, nohut yolmak için en erkeninden yola çıkılır aceleyle. Yaz sonu, sonbahar başı Akdeniz ve Güneydoğu’da pamuk toplama mevsimidir. Dönülecektir bir koşturmaca ile tekrar buralara..
Elçi denilen işçi toplayıcılarının yönetiminde, kamyonlara doldurulur yatak, yorgan birkaç kab kacakla; Üst üste istif istif. Lüksleri, bazılarının brandalı kamyonlarda gitmeleridir, yağmurdan ve rüzgârdan korununca.
Bozuk içi geçmiş kamyonlar. Taşıma aracından çok, canlı cenaze aracıdır artık umuda, paraya giden yolda. Günler, kilometreler geçer pek de sağlıklı olmayan koşullarda.
Say ki köle ticareti.
Yollar da hiç mi denetlenmez yetkililerce. Bir kolayı bulunuveriyordur elbet!
Böylesi ucuza geliyor hani.
Elde kalan parayla on altısında ki kızını-oğluna çeyiz parası yapacaktır. Hastalık, dertler alır götürür kazandığı paranın çoğunu. Yirmi beşli yaşlarda; kırkında, ellisinde görünmek pahasına.
Ya Kadınlar!
Üremek ve de çalışırken sırtında, karnında tekmeleyeni, yanı başında ağlayıp aş isteyen bebelerle uğraşmak.
Gecesi; karton ve naylonlardan oluşturulan uyduruk çadırda, uyku sırasında tatlı tatlı kaşınan, horultusundan uyuyamadığı, rüyasında kendisini gören eşini mutlu kılmak kaçınılmaz görevi.
Her yıl aynı kaza haberleri ile dolu gazeteler. Ders alınmıyor. Bir iki vah vah tan sonra hayat devam ediyor. Artık onlar istatiksel bir değer.
“Bu yıl kazalarda yüzde 1 azalma var” haberi hepimizi pek rahatlatıyor. Derin bir oh çekip şükrediyoruz. Yakın bir zamanda yüzde 99’da yer almamayı garantilemişçesine…
Gelişmiş ülkelerde bu sayıda kaza, bakan ve hükümet düşürürken, bizimkiler umursamaz.
Bir çare yok mu?
Kendilerine oy verip inanan çaresiz, tek suçları çalışmak olan bu insanlara?
Geçen yıl Ceylanpınar’da yaşanmıştı benzer facia. Gencecik yaşta 10 insan ölmüştü, tarım işçilerini müteahhidin taşıttığı kamyonda.
Birkaç gün önce Urfa’dan Afyonkarahisar’a tarım işçisi taşıyan kamyon uçunca şarampole 9 yoksul insanı daha kaybettik. cehaletin, dikkatsizliğin kurbanı olarak. Onlarcası yaralı, çaresiz…
Kader mi bu?
Hizmet’in manşeti toplum olarak yapımızı nasıl da çarpıcı özetliyor: ”Onlara hayat, mevsimlik’’
Yüreğimden bir yapı taşı daha düşüyor. Çocuklarım, ben, en sevdiğim insanlar da olabilirdi orada. Ama fark etmiyor. Gazetede gözü yaşlı insanların resimleri, umutları yürek dağlıyor…
Neden bu kadar duyarsızız?..
Hızlı ancak, riskli ve pahalı olan karayolu taşımacılına yönelmemiz toplum olarak hepimize bedeller ödetirken, daha ekonomik demiryolu ve deniz ulaşımını ihmal ettik.
Gelişmiş ülkeler de bile böyle bir savurganlık görülmezken; 1950’li yıllardan sonra yaptığımız bu yanlış seçim, dışa bağımlılığımızı arttırırken, yoksulaşmamızı da sağlamakta.
Mevsimlik işçi taşımacılığında yapılacak yeni düzenlemelerle böyle facialara dur denilmeli.
Demiryolu ulaşımı, mevsimlik işçi taşınmasında özendirilmeli. Gerekirse bedava taşınmalı. Yurt içi petrol tüketimi azalacağı için ekonomiye katkı olur Mevsimlik işçilerin büyük bölümünü sağlayan bölgemizdeki istasyonlardan faydalanmak mümkün Bu insanlarımız zaten yoksul. Yaptıkları işle ekonomiye katkılarda bulunurken, bedelini canları ile ödememeliler.
Başta insanlarımızın eğitimsizliği, savsaklama ve vurdumduymazlığı bunlara neden olurken, yasal düzenlemelerdeki eksiklikler, teknik ve yol hataları kazaları arttıran diğer etkenler.
Trafik canavarına kurban olmaya adayken hepimiz, bıçak yerine sanki tekerin geçmesini bekliyoruz, boynumuzu uzatmış…