Mehmet Göncü
18 Mart 2016
Kıymetli
okuyucularım, boşuna dememişler, hayat yaşanarak öğrenilir. Gerçekten görünen o
dur ki, canlıların bir bölümü, yaşam olgusuna gözlerini açtıklarında hayat
serüvenini sürdürebilecek bazı bilgilerle donanmış bir konumdadırlar.
İşte
bu doğal olguya biz insan olarak iç güdü veya bilinç diyoruz. Adına içgüdü
dediğimiz bilgiler bazı canlı türlerinin yaşam motorlarının çalışması ve
sürdürülebilmesi için yeterli gelirken, bazı canlılar içinse kâfi
gelmemektedir.
Bu
kategoridekilerin mutlaka dış öğretiler alması ve yaşam pratiğini deneyerek
öğrenmesi gerekmektedir.
Örneğin
bir kuşun uçabilmesi veya bir aslanın avlanabilmesi için, mutlaka uygulamalı
pratik bilgiler edinmesi gerekmektedir.
Yazımın
konu başlığındaki aslan örneğinde olduğu gibi, annesinden veya ailesinden
tecrit edilmiş ve herhangi bir avlanma becerisi kazanmamış aslan, doğal hayata
salındığında avlanma becerisi olmadığı için ya açlıktan ölmekte veya tilkilere
ve çakallara yem olmaktadır.
Geçen
gün ulusal televizyonların birinde ilginç haber diye sunulan ve gösterilen bir
magazin türü haberde, Çin de faaliyet
gösteren bir hayvanat bahçesi yöneticileri, parkı gezen müşterilerine ilginç ve
heyecan verici bir gösteri sunmak isterler.
Bu
konuyla ilgili olay şu şekilde cereyan eder. Park görevlileri dışarıdan
getirdikleri bir mandayı canlı, canlı olarak bir çift genç aslanın yaşadığı
kafese koydular.
Görevliler
akılları sıra vahşi ve yırtıcı varlıklar olan aslanların mandayı parçalarken
meydana gelecek heyecanı ve manzarayı müşterilerine sürpriz olarak sunmayı
tasarlarken, esas sürprizle kendileri karşılaştılar.
Zira;
Avlanma ve savunma bilmeyen hep hazır yiyeceklerle beslenen aslanlar, mandayı
görünce şaşırdılar ve ne yapabileceklerini bilemediler. Çünkü hazır yemek ve
tembel yaşam, zamanla avlanma iç güdülerini de körletmişti.
Manda
ise, dışarıdan geliyordu ve yaşam pratikleri içinde var olan savunma iç
güdüleri de gelişmiş vaziyetteydi. Hemen genç aslanlara boynuzları ile savunma
amaçlı olarak saldırmaya başladı. Aslanlar hiç bir tepki göstermiyorlar hep
kaçacak yer arıyorlardı.
Nitekim;
ilkin erkek aslan bir fare gibi bir boşluk bulup başka bir kafese kaçtı. Eşini
ve kendini savunamadı. Doğadaki rolünü unutmuş vaziyette çok ürkmüş bir görüntü
sergileyen bu erkek aslanın adına ben şahsen utandım desem şaşmayın. Bilahare
dişi aslanda bir boşluk bulup, öbür kafese kaçarak canını zor kurtardı.
Değerli
okuyucularım, tecrübe, bazı canlıları yanıltmayan en değerli bilgilerdir. Hele
insan içinse en hakiki bir dosttur.
Bu
manada, çocuklarımızı narin ve nazik bedenlerine zarar vermeyecek ve onurları
zedelenmeyecek bir şekilde dış dünyayla tanıştıralım. Hayat olgusunun başarılı
bir şekilde sürdürülebilmesinin, yaşam pratiklerinin öğrenilmesi ile mümkün
olabileceğini onlara uygulamalı bir şekilde anlatalım.
Aslında
Selçuklu ve Osmanlılar döneminde ilimiz Urfa Ahilik teşkilatının merkezlerinden
biriydi. Burada genç çocuklar şu kategoriye göre, beceri kazanarak, yaşam
olgusunu mükemmelleştiriyorlardı. Bunlar; Yiğit, Yamak, Çırak, Kalfa, Usta,
Ahi, Şeyh, Halife ve Kırşehir’de bulunan
Şeyhulmeşayih hiyerarşisine göre düzenlenirdi.
Bu
manada örneğin; suda yüzme becerisinin elde edilebilmesi için sarf edilen
deneme uygulamalarında olduğu gibi.
Keza,
bisiklet hakkında yüzlerce kitap teorik olarak okunup öğrense bile pratik
uygulamaları olmayan bir kimse bisiklet süremez. Bana göre; Günümüzde de genel
eğitimin dışında çocuklarımızı dış dünyaya adapte edecek, toplumsal yön ve
yöntemler idareciler, yöneticiler ve ebeveynler tarafından mutlaka bulunmalı ve
uygulamaya konulmalıdır.
Zira;
kafeste büyüyen aslanları sürekli besleyecek dünyada hiçbir kaynak da yoktur.
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; engin gönüllü dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın
sağlıcakla.