Ahmet Karavelioğlu
3 Nisan 2016
coğrafyada, hatıraları hepimizin gönlünde taht kuran abide şahsiyetler gelip
geçmiştir. Bunların en önde gelenlerinden birisi de YUNUS EMRE’dir.
Yunus
Emre’nin 13. Yüzyıl ile 14. Yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığı kabul edilir. Bu
zaman diliminde Anadolu’da, Anadolu Selçuklu devleti hüküm sürmekte olup, gerek
sosyal, gerek siyasal ve gerekse de ekonomik ve kültürel durum felç durumdadır.
Moğollar Anadolu köylerini, kentlerini talan etmişler, harabeye çevirmişlerdir.
Halk,
yoksulluk ve perişan durumdadır. Kıtlık kol gezmektedir.
Anadolu
Selçuklu devleti 1243 KÖSEDAĞ savaşında Moğollara yenilmiş, siyasal sarsıntı
baş göstermiştir.
Yoğun
taht kavgaları da buna karışınca, Anadolu’da birlik ve beraberlik tamamen
bozulmuştur.
1308
yılından itibaren Anadolu Selçuklu devletinden eser kalmadı, bu devletin yerine
irili, ufaklı beylikler kuruldu, eski Uç beyleri bağımsızlıklarını ilan
ettiler. Bunlardan Karamanoğulları daha çok merkezi bir devlet gibi hareket
edip örgütlenmekte, dil, kültür ve siyasal birlik sağlayabilmek için çaba
harcamaktaydı. Bu işin de Anadolu’daki ilk öncüsü Karamanoğlu Mehmet beydir
(1277)
İşte
Yunus, böyle bir toplumsal yangın döneminde Anadolu’da yaşamıştır. Bu arada
zalim Tatarlardan, Beğlerden yakınan şiirlerde yazmıştır.
YUNUS
EMRE’NİN HAYATI
Bu
büyük bilge kişi hakkındaki bilgilerimizi üç ayrı ana kaynaktan
toplayabiliyoruz.
1-Yunus
hakkındaki rivayetler
2-Yunus’un
kendi eserlerinden edindiğimiz bilgiler
3-Yunus’la
ilgili diğer yazılı kaynaklardan ve belgelerden edindiğimiz bilgiler.
Yunus
Emre’nin Hacı Bektaş-ı Veli’nin çağdaşı olduğu rivayet edilir. Bu rivayete göre, Anadolu’nun yoksul bir
köyünde yaşarken, kıtlık zamanı Hacı Bektaş-ı Veli’nin namını duyar ve dağdan
topladığı Alıç’larla Hünkar’ın dergahına gelir, ona alışları ikram ederek
buğday almak ister. Çoluk-çocuk köyde perişan olduğunu anlatır.
Dergah’ta
birkaç gün konuk olarak kalır.
Hacı
Bektaş’ı Veli onu yedirir, içirir ve sonuçta Yunus’tan isteğini sorar. Yunus’ta
buğday ister. Ona der ki; ‘İstersen sana buğday yerine nefes vereyim’
Yunus,
‘Ben nefesi neyleyim, ailem çoluk çocuğum var benim. Bana buğday gerek’ der.
Hacı
Bektaş-ı Veli, tekrar ‘Sana iki kat nefes vereyim’ der.
Yunus
yine buğday ister.
Bunun
üzerine Hacı Bektaş-ı Veli, müritlerine bu isteğin yerine getirilmesini söyler.
Yunus,
Buğdayı yüklenip yola koyulur. Fakat yolda pişman olur ve geri döner. Hünkar’ın
dergahına varır ve ‘Ben nefes istiyorum’ der.
Hacı
Bektaş-ı Veli, ‘Artık geçti’ der ve o işin kilidinin Toptuk Emre’ye verildiğini
söyleyip, ‘Var ondan himmetini ara’ der.
Bundan
sonra Yunus Emre’nin Toptuk’un dergahına yüz sürdüğü rivayet edilir.
Bir
rivayete göre de, Toptuk’un kızı Balim Sultan’a aşık olduğu, bütün şiirlerini
onun aşkıyla kaleme aldığı kabul edilir. Onunla evlenerek çoluk çocuğa
karıştığı veya bu aşkını bir türlü açığa vuramayıp kendini dağlara vurduğu da
söylenmektedir.
Yunus Emre’nin, şeyhi Toptuk Emre’nin dergahında
kırk yıl hizmet ettiği, bu sene içinde dağdan odun kesip getirdiği, fakat
katiyen canlı ağaç kesmediği ve kurumuş ağaçlarında kalem gibi dosdoğru olanı
kestiği, hiçbir zaman eğri odun getirmediği, soranlara da; Bu kapıdan odunun
bile eğrisi girmez dediği rivayet edilir.
Bu
süre içinde şeyhinin dergahında iyice piştiği kabul edilir. Ancak Yunus
piştiğinin, olgunlaştığının farkında değildir.
Denir
ki bi ara Yunus dergahta işe yaramadığının veya şeyhi Toptuk Emre’ye layık
olmadığı hissine kapılıp Dergah’ı terk eder, dağlara düşer, dolaşır divane
divane.
Yunus’un
dergahtan ne kadar ayrı kaldığı konusunda net bir bilgi yoktur. Bu sürede dağda
bir mağarada yedi kişiye rastlamış, arkadaş olmuşlar. Her gece bunlardan biri
dua eder, duasıyla bir sofra açılırmış. Sıra Yunus’a gelince, ‘Yarabbi, benim
yüzümü kara çıkarma, onlar kimin himmetine dua ediyorlarsa, onun hürmetine beni
utandırma’ demiş. O gece iki sofra yemek gelmiş. ‘Kimin yüzü suyu üzerine dua
ettin’ diye sormuşlar. Yunus, ‘Önce siz söyleyin’ demiş. Onlar da, ‘Biz Toptuk
Emre’nin kapısında kırk yıl hizmet edenlerin hürmetine dua ederiz’ demişler.
Yunus bunu duyunca hemen Toptuk Emre’nin dergahına geri dönmüş ve Toptuk
Emre’nin eşi Ana bacıya sığınıp ‘Beni bağışlat’ demiş. O yıllarda toptuk iyice
yaşlanmıştır. Gözleri de artık iyi görmemektedir. Bütün hizmetini Ana bacı
görmektedir. Yunus bu nedenle Ana bacıdan medet umar.
Ana
bacı der ki; ‘Toptuk sabah namazı için abdest almaya çıkar, dönüşte sen kapının
önüne uzan, senin üstüne basıp geçerken, gözleri görmediğinden ‘Bu kimdir?’
diye sorar. Ben de ‘Yunus’tur derim. O zaman bizim Yunus mu derse, bilesin ki
seni özlemiştir. Sen de kendini bağışlat’ demiş. Yunus, Ana bacının öğüdünü
aynen uygulamış ve Toptuk Emre, ‘Bizim Yunus mu?’ dediğinde Yunus, Toptuk
Emre’den bağışlanma dilemiş. Toptuk Emre de,
‘Mertebeni öğrendin artık. Asamı attığım yere gider, orada ruhunu teslim
edersin’ demiş. Yunus, bunun üzerine der ki;
‘Toptuk’un
tapusunda,
Kul
olduk kapısında.
Yunus
miskin çiğ idik,
Piştik
elhamdülillah’
Yunus
Emre’nin Eserleri:
İki
ünlü eseri vardır:
1-
Risalet-ü Nashiye 2-‘Divan’
Öğrenim
durumu: Bu konuda iki görüş vardır. Daha çok eserlerinden yola çıkarak 1- Ümmi
olduğu
Ne
elif okudum ne cim
Varlıktandır
kelecim
Bilmeye
yüzbin müneccim
Talim
ne ildüzdan gelir
Yerde
gökte bu aşk ile
Aşktan
gelir bu söz dile
Biçare
Yunus ne bile
Ne
kara okudu ne ak
2-Yunus’un
okuma-yazma bildiğini anlatırken, yine onun şiirlerini delil olarak
gösterirler:
Mescid-ü
medresede
Çok
ibadet eyledim
Aşk
oduna yanuban
Ondan
hasıla geldim.
Benim
gibi mücrim kul
Var
iste bir daha bul
Dilimde
ilm-ü usul
Gönlümde
dünya sever
Yunus’un
işlediği konular: genelde aşktır. Tanrı aşkı, insan aşkı, ahlak doğruluk, erdem
ve sabır gibi konular, Evrensel insan sevgisine çok önem vermiştir. Örneğin;
Gelin
tanış olalım
İşi
kolay kılalım
Sevelim,
sevilelim
Dünya
kimseye kalmaz
Adımız
miskindir bizim
Düşmanımız
kindir bizim
Biz
kimseye kin tutmayız
Kamu
âlem birdir bize
Sonuç
olarak Yunus Emre kendini şöyle tarif eder;
Ete
kemiğe büründüm
Yunus
diye göründüm
Allah
gani gani rahmet eylesin, saygılarımla.