Mehmet İmre
24 Kasım 2006
Sağlıklı nesiller, güvenilir yarınlar, toplumun temel taşları, sevgi ve mutluluk kaynaklarının yoğrulması, biçimlendirilmesi, emin adımlar haline getirilmesi, bir vazodaki rengarenk çiçek görünümleri, öğrenciler ve bu öğrencileri bu duruma getiren büyük fedakâr perde arkasındaki kıymetli öğretmenler. Cumhurbaşkanı değil, Başbakan değil, Genel Kurmay Başkanı değil, Bakan ve Milletvekili değil ama onların hepsini bu dereceye getiren fedakâr öğretmenlerdir. Sizler ne büyük insanlarsınız ki, tüm insanlar makamlara geçerken sizin yegane eseriniz oluyor. Mesleğe atanırken görevim kutsaldır, “neresi olursa olsun üzerime düşeni en iyi şekilde yerine getiririm” düşüncesiyle yollara koyulup, yürüdüğünüz bu yollarda birer meşale olup, insanlara umut olup, öğrencilere sevgi kucaklarınızı açarak yürüdünüz bıkmadan yorulmadan. Meslek uğruna karda üşüdünüz, karanlıkta kaldınız, çamura batıp yol almaya çalıştınız. ıçme sularınızda böcekleri ayıkladınız, fırtınada üşüyüp kitaplarınıza sarıldınız. Tezek dumanlarıyla tutuşan sobayla minik elleri ve ayakları ısıtmaya çalıştınız. Dağda bozkırlarda birleştirilmiş sınıflı köy okullarında. ıdarecilerinin kaprisleri, ego tatminleri, fabrika personeli bakışları, bazı müfettişlerin diktatörlüğü ve not korkuları hiçbir zaman bu gönül vermiş olduğunuz Peygamber mesleğinizden alıkoymadı. Mücadelelere siper oldunuz, atılan fırçalara sarı savunma zarflarına güler yüzlü, tatlı dillerinizle sevgi çiçeği oldunuz. Hayattan küsmüş, umutlarını yitirmiş, ailede şiddetle beslenmiş, yoksulluk psikolojisiyle kendini dışlanmış, varlığını hissettirmek için sataşmak, dersi bozmak ve size kafa tutmaya kalkışan gençleri adeta hipnoz ederek kazandırdınız. ıyi ki öğretmen oldum. Ortaokul sıralarından itibaren öğretmenlik mesleğini kendime ideal olarak seçtim. En modern üniversitede okusam da edindiğim tüm bilgileri insanlarıma aşılamak için yola koyuldum. Kimi zaman mesleğimde hayal kırıklığına uğrasamda, günahsız öğrencilerim için asla umutlarımdan taviz vermedim. Öğretmenliğe ilk olarak şanlıurfa’nın güneyinde 30 km. uzağında ulaşımı olmayan Yanık Çöğür köyünde, öğrencilerin gözlerindeki gülüşmeler, yüzlerindeki tebessüm, kalplerindeki sevgi deryası ile çalışmalara tüm enerjimle başladım. 5 yaşındaki öğrencim Sibel bir hafta okula gelmiyordu. Tedirgin olup sordum arkadaşlarına, meğer yeni bir kardeşi olmuş Sibel’de ona annelik yapıyormuş. Beşiğini sallayıp susturuyormuş. Bir hafta sonra birkaç öğrenciyle Sibel’in evine ziyarete gittim. Anne beriye gitmiş (koyun sağmaya) Sibel kendisinden iki küçük kardeşine bakıyordu. Biri beşikte, biri kucağında. Odaya girdiğimde gözleri doldu. Elimi başına koyduğumda bir kuş gibi titriyordu adeta. Belli ki beni ve okulu çok özlemişti. Neyseki bir ay sonrada olsa Sibel tekrar okula geldi. Artık ilkbahar geliyordu. Tüm çiçekler tohumdan çatlıyor, yeşeriyordu. Etraf papatyalarla dolmuştu. Birde henüz 5 yaşındaki Sibel’in okumaya geçtiğini fark edince sevinçten uçacak gibi oldum. Sibel için sınıfta kutlama programı yapıp kitap, çanta, defter, kalem gibi hediyelerle ödüllendirmeye çalıştım. Çalıştığım bu köyde köylüye geceleri şiir dinletisi, öğrencilere halk oyununun öğretilmesi, şiir grubunun oluşturulması ve en önemlisi de resim sanatının sevgisini aşılayıp, çocukların yapmış olduğu resimlerini Urfa tarihinde ilk defa öğrencilerle güzel sanatlar sergisinde sergilenmesi ve daha neler neler… ıyiki öğretmen oldum. Bir yıl sonra şehre tayinimi aldımsa da yeni maceralar ve yeni sevgiler, başarılar hep beraberinde hayatıma girdi. Bir öğrencimin velisine yol gösterdim diye savunma geçirdim, sendikalı oldum diye durmadan baskıya uğradım ama öğrencilerime sevgimi ve bilgimi hiç karşılık beklemeden hep verdim. Kimi zaman evini terk etmiş öğrencimin annesini yuvasına döndürdüm, kimi zamanda yoksul ve gariban öğrencimin bir kaşık tuzda olsa yemeklerinde tuz olma katkısını sağlattırdım. Çevremi ve dostlarımı onlar uğruna hiç bıkmadan sıkılmadan, belkide modern bir şekilde dinledim. 90 öğrenciyi dolmuşa sıkıştırırcasına sınıfa sıkıştırıp drama ile onları yönlendirdim. Salonu olmayan okulun koridorlarını kültür merkezi yaptım. Sokakta çalışan öğrencilerimi resim sanatıyla buluşturdum. Sergilerini yaptım. ızcilikle öğrencilerimi farklı coğrafyaları gezdirip, gönüllü yardım yapma ilkesini aşıladım onların ruhuna. Kimi zaman onlar adına gizlice ağladım, kimi zaman güldüm. Kimi zaman ödüller alıp alkışlandım, kimi zamanda uyarılar alıp tehdit edildim. Ama hiçbir zaman mesleğimden, öğrencilere sevgimden taviz vermedim, vermeyeceğimde. Her öğretmenin hayatında şüphesiz ansiklopedilere sığmayacak kadar anılar, başarılar, örnekler vardır. Öğretmenler bu yönleriyle her zaman toplumun önünde olmuş yol göstermiş, çaba sarfetmiştir. Her ne kadar ekonomik refahın içerisinde olmasalar da çoğu sosyal ve inanç haklardan mahrum, mesleklerine olan bağlılıkları onları hiçbir zaman geri bırakmamıştır. ışte onun içindir ki M. Kemal Atatürk; “ Eserinin üzerinde imzası olmayan yegane sanatçı öğretmendir” demiştir. Bu duygularla beni yetiştiren tüm öğretmenlerimin ellerinden öper, sevgi ve saygılarımı sunarım. Meslektaşlarıma da nice öğretmenler günü kutlamalarını dilerim. Sevgilerimle.