Cüneyt Gökçe
1 Nisan 2016
İslam
insana çok büyük önem vermekte; onu muhatap kabul ederek kendisini “eşref-i
mahlûkat” yani “yaratılmışların en onurlusu” unvanıyla şereflendirmekte ve
böylece ona en büyük değeri sunmuş bulunmaktadır.
İnsan
bağlamında islam’ın çok önemsediği hususların başında onun sağlığı gelmekte ve
deyim yerindeyse İslam insana “koruyucu hekimlik” görevini tavsiye ederek
“hastalanmaması” için bütün tedbirleri almasını öngörmektedir.
Hastalıklardan
korunmak için ne yapılması gerekiyorsa onun üzerinde durulmakta ve konunun
ciddiyetini “inanç“ ve “sorumluluk” çerçevesinde ele alınmaktadır.
Örneğin,
hastalıklara yol açan hususların başında pislik ve kirliliğin geldiği bilinen
bir durumdur.
Bu
yüzden İslam temizliği imanın bir parçası ve tamamlayıcısı olarak görmekte ve
her türlü temizliği ısrarla emretmektedir.
Hatta
ibadetlerin pek çoğunun ön koşulunun temizlik olması dikkatimizi çekmektedir.
Mesela,
namazın abdestsiz kılınamayışı ve temiz olmayan bir yerde eda edilemeyişi
hepimizin bildiği bir noktadır.
Ayrıca,
Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde “Allah’ın temizliği ve temiz olanları
sevdiği” vurgulanmak suretiyle hastalığa sebebiyet veren kirliliğin önüne
geçilmektedir. Hz. Peygamber’in hadis-i şeriflerinde de insanın sorgulanacağı
noktalar sayılırken sağlığın üzerinde durulmakta ve emanet olarak verilen
vücudun korunmasından sorumlu olduğumuza dikkat çekilmektedir.
Hatta
kıymetini bilmediğimiz nimetlerin başında zamanın yanı sıra sağlığa da işaret
edilmektedir.
Şunu
bilmek zorundayız ki, ömrümüzü, vaktimizi, sahip olduğumuz maddi-manevi
imkânları nerede tükettiğimiz konusunda mutlaka sorgulanacağız.
Zaten
bu yüzden değerini bilmediğimiz ve bilinçsizce tükettiğimiz sermayemizin
başında bize bahşedilen sağlık ve verilen zamanın geldiği vurgulanır.
Sağlığımız
bozulduğunda dünyevi günlük işlerimizi yapma konusunda sıkıntı çektiğimiz gibi
ibadetlerimizi yapma noktasında da eziyet ve perişanlıkla baş başa kaldığımız
muhakkaktır.
Öyle
ya; sağlık noktasında problem yaşayan birisinin namaz ibadetini rahatlıkta
yapması, orucunu rahatça tutması, hac görevini kalp huzuru içerisinde yerine
getirmesi söz konusu olabilir mi?…
Hasta
olan insanlara tanınmış dinsel kolaylıkların olduğu bilinmektedir; mesela,
hasta birisinin orucunu sağlıklı günlere erteleyebilmesi, namazını kılabildiği
ölçü ve pozisyonda oturarak veya yatarak kılabilmesi söz konusu olabilir. Ancak
bu ayrı bir konudur.
Bizim
burada dikkat çekmek istediğimiz nokta, hastalığın engel olduğu durumların
varlığıdır.
Bu
bakımdan, sağlığımıza dikkat etmemiz; çevremizi, üstümüzü-başımızı temiz
tutmamız ve hastalanmamak için alınması gereken bütün tedbirlere başvurmamız
dinimizin emridir.
Mesela,
aşırı ve oburca yemenin, mideyi tıka basa dolmanın sağlığımıza zarar verdiği
kesin olduğuna göre, sünnete uygun bir biçimde ve normal ölçülerde yemek
tüketmemiz maddi-manevi yararımızadır.
Hastalıklara
davetiye çıkarmamak için –imkânlarımız ölçüsünde– her mevsime uygun giyinmemiz,
hastalık belirtileri ortaya çıktığında uygun tedavi usullerine başvurmamız,
doktorlarımızın verdikleri ilaçları onların tavsiyeleri doğrultusunda
kullanmamız, hastalık “hastası” olmadan, ama tedaviyi de ihmal etmeden
hayatımıza düzen vermemiz yapabileceğimiz birkaç tedbir örneği olabilir.
Bulaşıcı hastalıkların bulunduğu bir yere gitmeme, bulaşıcı bir hastalığa
yakalanmış iken de yer değiştirmeme konusundaki Hz. Peygamber uyarıları göz
önünde bulundurulduğunda ıslam’ın insana verdiği değer daha iyi anlaşılır.
Çünkü
İslam, kendimizi tehlikeye atmamızı kabul etmediği gibi; başkasına zarar
vermemizi de uygun görmez. Sağlık ve afiyet dolu günler dileği ile…