Bülent Okutan
11 Haziran 2008
Başbakan Erdoğan GAP Eylem Planını açıkladıktan sonra Diyarbakır’dan ayrılarak soluğu Hülya Avşar’ın yanında aldı.
Avşar kızının programında ahiretlik soruları, eylemini gerçekleştirmenin rehaveti içinde yanıtlayan hükümetin başı (bu Demirel’in Türk siyasi hayatına kazandırdığı bir ünvandır) çok rahattı.
Avşar’ın en sivri sorularını bile ustalıkla geçiştirdi. Hatta Demirel gibi konuştu ama bir şey söylemedi! Hülya sordu, verilen cevapta Türkiye’ye şeriat gelip gelmeyeceğini bile anlayamadık.
Komikti!Biz çocukken TRT’de (TRT o zamanlar DEVLET televizyonuydu) Açık Oturumlar yayınlanırdı. Oturuma neredeyse tüm partilerin yöneticileri Genel Başkan düzeyinde katılır, ülke nefesini tutup o gece ekrana kilitlenirdi.
Sonrasında tüfek icad oldu ve çok partili rejime geçişin yaramadığı ülkede, çok kanallı TV’ye geçildi. Açık oturumlar da sürdü ama bir yandan.
Ardından Genel Başkanlar ortadan kayboldu, Açık Oturumlarda meydan önce yardımcılarına, devamında vekillere, sonradan, partilerin çaycılarına kaldı.
Dedik ya tüfek icat olmuştu bir kere. Mertliğe hacet kalmamıştı.
Yıllar sonra Genel Başkanlar yeniden ortaya çıkmaya başladı. Ama deplasmanda değil, kendi sahalarında. Eşin dostun TV’lerinde, trilyon ödenen kanallarda, ya da artistlerin gazeteci rolünü üstlendiği programlarda.
Döğüşler danışıklı, sorular ve cevaplar önceden hazırlanmış olarak.
Konumuz bu değil. Ama GAP Eylem Planı açıklandığından bu yana ben habercilerimizin, yorumcularımızın dişe damağa dokunur sorularına ne yazık ki rastlayamadım . Sadece TV’ler de değil, gazetelerde ki sütun ve köşelerde de göremedim beklentilerimi.
Çünkü bana sorarsanız bu planı kalemşörlerimizin çoğu, okumamıştı bile. Ne gerek vardı ki? Onlarca sayfalık planı okumanın. Onlar için Hatice değil, netice önemliydi. Bir gün o plandan bir sonuç alınırsa, nasıl olsa haberdar olurlardı.
Sanki haberci onlar değil de, haberi bekleyenler, okuyucu ordusu mübarek.
Ben gazeteci olmadığım için! şu meşhur Eylem Planını okudum.
AB’ye sunulacak ve karşılığında finansman istenecek bir proje taslağı gibi geldi bana.
Gerçekleştirilmesi düşünülen eylemlerin yüzde doksanı zaten yirmi yıl önce hazırlanan GAP Master Planında vardı.
Cem Yılmaz’ın son filmi aklıma geldi nedense. Hani şu Afyon’da çektiği. A.R.O.G. Sinema eleştirmenleri A.R.O.G için devam filmi yakıştırmasını yaptılar. Çünkü G.O.R.A vardı.
Bizim GAP Eylem Planı’da o vesile GAP Master Planının A.R.O.G’u olmuştu bana göre.
Nereden nereye. Yahu ben bir yazmaya başladım mı uçuyorum arkadaş. Ama gel de bu ülkede uçma?
Neyse…
GAP Eylem Planı’nda gözüme çarpan en büyük eksiklik ne oldu biliyormusunuz ? Geleceğimiz unutulmuştu…Yani Güneydoğu’nun eli nasırlı Çalışan Çocukları. Çocuklarımız.
ıLO’ya (Uluslar arası Çalışma Örgütü) inat. AB’ye giriş sürecine inat.
Karadeniz’e Fındık, Adıyaman’a tütün, Aydın Söke’ye pamuk için çalışmaya giderken kamyon kasalarında yaşamlarını yitiren, şanlıurfa’nın Sanayi Sitelerinde parmaklarını makinelere kaptıran çocuklarımız. Okullarını yarım bırakan, pamuk tarlalarında ki elleri çapalı çocuklarımız.
Oysa planda çok önemli noktalara dikkat çekilmişti. Mesela Kilis Keçilerinin ırkının korunması gibi.
Ciddiyetsizlik gibi görünse de ya da plana aykırı olsa da bazı gözden kaçmışlıklarda yok değildi hani.
Planın bir kısmında şöyle deniyordu;
‘Sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi amacıyla ON bin kişiye düşen yatak sayısı YıRMı’ye yükseltilecektir (ciddiyete bakın)
Ben bu yazıyı kaleme alırken 12 Haziran Dünya Çocuk ışçiliği ile Mücadele Gününe Saatler vardı. Ama hükümet GAP Eylem Planı’nı hazırlarken de aylar söz konusu idi.
Eeeee GAP’ı sadece Atatürk Barajı ya da Urfa Tünelleri olarak bilip kaleme alanların düşündüğü eylemler ve planlar da o kadarla sınırlı kalır.
şahsım, bu projenin sonuna rahmetli Cem Karaca’nın o muhteşem şarkısını da ekleyerek yazma EYLEMimi sonuçlandırmak istiyorum. Ne demişti ‘Tamirci Çırağı’ şarkısında unutulmaz yorumcu;
‘Ustam seslendi uzaktan,
Oğlum al takımları,
ışçisin sen işçi kal,
Giy dedi tulumları’
12 Haziran’ı da kutlamıyorum, GAP Eylem Planı’nı hazırlayanları da. Sadece ne 12 Haziranlar olsun, ne de çocuklarımız sakat kalıp, ölsün diyorum….