Cüneyt Gökçe
21 Eylül 2007
Hicri takvimin dokuzuncu ayı olan Ramazan’da oruç tutmanın –ıslami literatürde– “mükellef “ sayılan herkes için farz olduğu bilinen bir gerçektir. Evet, Ramazan orucu, ıslam’ın beş temel şartından birisidir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
“Ey ınananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, korunup sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı. ıçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa o iyilik kendisinedir. Oruç tutmanız eğer bilirseniz sizin için hayırlıdır.” (Bakara 2/183–184)
Ayet-i kerimelerde dikkatimizi çeken noktaları özetleyecek olursak şu tespitleri yapabiliriz:
1-Oruç ibadeti, yalnız Müslümanlar için değil; diğer ümmetler için de söz konusu olmuştur. Yani; gün sayısı, biçimi ve süreci farklı da olsa, bizim dışımızdaki ehl-i iman da bu ibadetten nasiplerini almışlardır.
2-Orucun maddi-manevi pek hikmet ve yararı vardır. Nitekim ayetteki “korunup sakınasınız diye…” ifadesi; orucun insana pek çok faydası olduğuna ve onu kötülüklerden uzaklaştırdığına işaret etmektedir.
3-Makul ve fıtri prensiplere sahip olan ıslamiyet’e göre, orucu “zorunlu” olarak tutmanın ve bu konuda “sorumlu ve mecburi” olmanın ölçüsü, sağlıklı olup ergenlik çağına ulaşmış olmaktır. Küçük yaşlarda çocuklarımızı namaz, oruç ve diğer ibadetlere alıştırmak elbette yerine getirilmesi gereken çok önemli bir eğitim ve terbiye alanındaki ıslam tavsiyesidir ve peygamber buyruğudur. Küçüklerin oruç tutmaları teşvik edilecek ve tutmak isteyen yolculara da engel olunmayacaktır. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, fıtri ve doğal bir seyrin izlenmesidir. Tutmayı “teşvik etmek” ayrı şey, “tutmak zorunda olduğunu” vurgulamak ise başka bir şeydir.
Ayet-i kerimede: “ıçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar” ifadesi net bir ölçü ortaya koymakta ve bu konudaki ruhsatları özetlemektedir. Seferi mesafedeki yolcunun herhangi bir sıkıntısı yoksa ve oruç tutmak istiyorsa –ayetin sonunda değinildiği gibi- elbette bu kendisi için daha hayırlıdır. Ancak bizim vurgulamak istediğimiz, bu noktalarda yapay zorlama ve ayıplamalara “gidilmemesi” meselesidir.
4-Mazeretleri geçici olup iyileşmesi mümkün ve muhtemel olanlar bilahare telafi edecekler; ancak mazeretleri sürekleri olanlar ise, bu borçlarını maddi karşılık ile eda edeceklerdir. Bu noktada kendimize: “Acaba kimler oruç tutmayabilir?” diye bir soru yöneltsek kısaca şu açıklamaları yapmamız mümkün olur:
a) Doksan kilometreyi aşan bir yolculuğa çıkmış olan yolcular. Sıkıntı olmaması durumunda oruç tutmaları elbette daha iyidir ve tavsiye edilen de budur. Ancak bu durumdaki kimselerin oruç tutmayabilecekler; daha sonra tutmadıkları ya da tutamadıkları günler sayısınca oruç kaza edeceklerdir.
b) Oruç tarafından sağlıları riske edilip tehdit edilen ve bu konudaki durumları ehil bir doktor tarafından belgelenen hastalar da oruç tutmayabilir. Geçici hastalık durumunda güne gün kaza edilmesi; sürekli hastalıklarda ise fidye bedelinin verilmesi söz konusudur.
c) Hamile olan ya da emzirdiği çocuğu bulunan hanımefendiler de oruç tutmayabilir. Bu durumdaki bayanlar, hem kendilerinin hem de taşıdıkları ya da emzirdikleri çocuklarını sağlıklarını tehlikeye sokmamaları gerekir.
d) Hayatı tehdit eden şiddetli açlık veya susuzluk çeken kimseler de oruç tutmayabilirler. Bunlar da bilahare güne gün oruç borçlarını eda edeceklerdir.
e) Güç ve kuvvetten düşmüş ihtiyarlar da oruç tutmayabilirler. ıyileşme ihtimali olmayan bu mübarek insanlar, oruç borçlarının maddi karşılığını vereceklerdir. Yani, fidyesini vermek suretiyle –inşaallah– borçtan kurtulacaklardır.
Kuşkusuz bu değerlendirmelerimiz, halkı oruç “tutmamaya” teşvik etmek için kaleme alınmamıştır. Tam tersine; amacımız, orucu makul ölçülerle vurgulamak ve ıslam’ın fıtriliğine işaret etmektir.
“Ölsen de oruç tutacaksın” anlayışı tavsiye edebileceğimiz bir husus değildir. Oruç ve sair ibadetleri yerine getirmek için “bütün güç ve kuvvet” harcanacak; ancak hayat ve sağlığı “tehdit eden” zorlamalara başvurulmayacaktır. Kuşkusuz, bunu yaparken de en ufak ve sudan bahanelerle ibadetlerin ihmal edilmemesi gerekir. Bu ölçüyü sağlayacak olan kaynak da vahiy destekli salim vicdandır.
Makbul ibadetler niyazıyla…