Mehmet Göncü
5 Eylül 2007
Bugünkü yazımın konu başlığındaki bu cümleyi şair Nâbi’nin bir beytinden sadeleştirerek aldım.
Beytin aslı şöyledir.
“ılm, bir lücce-i bi sahildir
Anda alim geçinen ise cahildir.”
Nâbi bu beytinde; ilmin, bilginin veya başka bir anlatımla, canlıların ve de özellikle insanın sonsuza kadar bilme ve öğrenme ihtiyacını dile getirmektedir. Bu nedenle şair ilmi sahili olmayan bir denize benzetmektedir.
Zira; ilim sahili olmayan bir denizse, bilgi dediğimiz
olgu da evren var oldukça yeni yeni şekillerle var olacaktır demektir.
Bu sonsuz büyüklük karşısında aslında varlığı bir gölge olan, yani bir yansımadan ibaret ve bir zerre bile sayılamayacak kadar kısa bir ömür sahibi olan insan, acaba bu sahili olmayan denizde ne kadar bilgi edinebilir veya ömrü ne kadar bilgi öğrenmeye yeter?
Bu gerçeğe rağmen, tevazu göstermeyip, ben biliyorum demek cahillikten başka bir şey değil de ya nedir?
Nâbi bu hakikati mahlas ismi ile de çok açık bir şekilde dile getirmiştir.
Bilindiği gibi Farsça’da “Na-da, Bi de” nefi edatıdır. Yani olumsuzluk, yani yokluk anlamındadır.
ışte Nâbi, kendini bu evrende yok sayacak kadar küçük görmekte ve tevazu göstermektedir.
Bu konuyla ilgili yazdığı bir beyitte ise şöyle demektedir:
“Ne bende sabr-u sükun, ne sende vefadan zerre,
ıki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kere”
Gerçekten de ölümlü bir canlı olan insanın akıl ölçüsünü tevazu ile özdeşleştiren bilge kişiler doğruyu söylemişlerdir.
Bu hususu güzel Türkçemizle en duru bir şekilde dile getiren büyük ozan Yunus Emre ise şöyle demektedir:
“ılim ilim bilmektir.
ılim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya, bu nice okumaktır”
Bu manada hakikaten insanlık tarihini incelediğimizde iyi ve olumlu olarak iz bıraktıkları için minnet, şükran ve rahmetle anılan kimselerin hemen hemen tamamının engin gönüllü ve tevazu sahibi oldukları anlaşılmaktadır.
Eskiden atalarımız bugün için de çok muhtaç olduğumuz bir veciz sözcüğü hattatlara yazdırıp, çerçeveleterek evlerinin ve işyerlerinin en görünen bir yerine asarlardı:
“EDEP, YAHU”
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan