Mahmut Çepoğlu
7 Nisan 2006
Polis merkezlerinin isimleri bir zamanlar karakoldu. Hala merkez demeye de dilimiz alışmış değil. Nedenine gelince? Bir keresinde karakola düştüm. Beni hemen despot içeri tıktılar. Nezarethane, yani gözaltı dedikleri bir yer. ıçerisi loş bir karanlık, küf ve acı bir sidik kokusu geniz yakıyordu. Bir türlü alışamadım. Ben öğretmenim. Örnek kişiliğimi hayatın her alanında sergilemeye çalışırım. “Temiz bir kıyafet tavsiye mektubundan üstündür” sözünü şiar edenmişim. Takım elbise, kolalı beyaz gömlek, boynumda kravat…Günlerden sarı sıcak mevsimin buram buram ter koktuğu günler…Gözüm karanlığa alışınca ayyaşı, berduşu, kılıksız heriflerle beraber olduğumu gördüm. Üstelik içeride sigara dumanı gözleri yakıyordu. Biraz bekledim, “dayanırım” dedim dayanamadım. Kapıyı çaldım, sportmen yakışıklı, kısa kolu gömleğinden pazıları fışkıran bir polis geldi. Ama bakışlarında ki haşin ifade, kin dolu bakışları ona çirkinlik kazandırıyordu. Varsın olsun “karakol adalete açılan ilk kapıdır.” Benimde istediğim adaletti. Halimi öğretmene yakışır bir dille ifade ettim. ıçeri çok kokuyor, sigara içiliyor. Ben dışarıda dursam olmaz mı?” şeklindeki soruma cevap verme gereği duymadan kapıyı açtı. Bir an sevinmiştim. Sevincim kursağımda kaldı… “Sen o dedikleri hocasın değil mi?” Deyince “evet” demem ağzımda kaldı. Saman çuvalını vurur gibi yumruklarla vurmaya başladı.. Neye uğradığımı şaşırdım. Tekmeler, tokatlar peş peşe geldi… Nefesim kesildi, boş bir çuval gibi yere yığıldım. Kapıyı çekti sürgüledi ve gitti….Hali pür melalim size ayan, bu polis sevilir mi? Benim öğretmen olmam suçtu. Daha doğrusu çok bilmem suçtu. Dilim başıma bela….Yine bir gün konuştum, hak aradım, polise mukavemetten karakola düştüm. Sorgusuz sualsiz ilk konulduğumuz yer nezarethane… Bir müddet kaldıktan sonra kapıyı çaldım. Bir polise durumumu anlattım; “olur hocam” dedi. Beni uygun bir yere oturttu. Sağlıklı yapılanmanın güzel bir örneği. Çocukların eğitiminden konuştuk. Hayli zaman geçmişti. Aileden kimsenin benden haberi yoktu. Gündüzcü polislere bana bir lokantadan yemek göndermeleri için para vermiştim. Yemeğim daha gelmediği gibi bende hayli acıkmıştım. Polis nöbete gelirken evden getirdiği nevalesini benimle bölüştü. Gel de bu polisi sevme… Bu iki örnek.. Daha ne olaylarla karşılaşmadım ki. Önemli olan isimlerin değişmesi duvarların pembeye boyanması değil kafaların değişmesi, yüreklerin berraklaşması, beyinlerin aydınlanması, insana insanca değer vermenin erdemine kavuşmanın zamanı olduğuna inanıyorum. Tahriklere kapılmamak, şiddette karşı olmak, umutsuzluğa kapılmamak, karamsar olmamak…. Her meslek grubunda kötü izlenimler bırakanlar elbette vardır. Önemli olan başarısız, yetersiz, basiretsiz yeteneksiz insanları eğitip mesleğine kazandırmak, başaramayanları hak ettikleri cezayla dışlamak gerek. Ben psikolojik sorunları öğretmene rastladığım gibi polislere de rastladım. ıkisi de idarecilerin gözünden kaçmamalı. Biri insan yetiştiriyor, diğeri toplumda düzeni, adaleti sağlıyor. Her mesleğin kendine göre bir eğitim ve disiplin anlayışı vardır. Toplumsal düzeni sağlamakla yükümlü polis, hizmet içi eğitimle kendini yenilemelidir. Gerektiğinde ciddiyeti elden bırakmayacak, zamanı geldiğinde şefkat ve merhamet sahibi olabilmeyi başarabilmelidir. Polis gününün kutlandığı bir günde kara ile beyaz, güzelle çirkinin bir olmayacağı gibi, “hiç bilenle bilmeyenler bir olur mu?” güzelliğini bölüşmek istedim. “Artık külah düştü kel göründü.” Doğru oturup, doğru düşünmek ve konuşmak lazım. Devleti temsil edenlere, Cumhuriyetin koruyuculuğunu yapanlara kaba hareketler, sert tavırlar, şiddet, coplu saldırılar yakışmamaktadır.Devletin şefkat ve merhamet kollarıyla insanlar kucaklanmalı, kameralara takılan şiddet dolu davranışları artık görmek istemiyor. Suçlu olan cezasını çekmeli. Ne suçsuz insan hiç yere cezalansın ne adalet geciksin… O kadar faile meçhullerde , eylemlerde, saldırılarda insanlar öldü, hiç bir şey durdu mu? Demek ki öldürmek, saldırmak çare değil. Barış ve kardeşliği uzanan süreçte, gelin gönüllü birliktelikten hareketle, insan haklarının erdemini vararak, hak ve hukukun üstünlüğüne inanarak, demokratik haklar çerçevesinde demokrasiyi özümseyerek hayatın mantalitesine uygun realiteleri buluşturalım. Bunu Avrupa için değil kendimiz için yapalım…