Mahmut Çepoğlu
7 Ağustos 2006
Önce ıbrahim Halil Aycan’ı sizlerle tanıştırayım. Doğduğu yeri belirleme anlamında Urfa-Suruç’un bir köyünde doğmuş. Köy, ilçe, kent isimlendirmek benim için çok önemli değil. Önemli olan yürümeye başlayıp elinin bir şeyler kavradığı yer, etkilendiği tarih, suyunu içtiği kara parçası ve yaşam mücadelesini sürdürdüğü yerdir.
Doğum tarihine gelince; tüm güneydoğu halkı gibi bilmediği bir günde doğmuş. Bilinen tek şey; annesi sözlü tarihin canlı tanığı olmasıdır. “Dolu ekinlere vurduğu yıl, arpa hasadı zamanında doğdun.” Diyerek sözleri tarihin silinmez sayfalarına aktarır. Bu kadarına da saygı duyulur.
Hayli renkli bir kişiliği olan ıbrahim Halil Aycan, edebiyat alanında büyük uğraşlar veren bir şair ve yazar. Aynı zamanda “yazar” diyorum çünkü yeni bir romanı piyasada, ardı sıra gelenler de olacağın sinyalini sohbetimiz sırasında dile getirdi. Bir çok romancının başladığı gibi oda şiirle başladı romanla sürdürüyor…
Urfa coğrafyasında esen çöl rüzgarları onu önüne Suruc’un kavurucu sıcağından alıp metropol dediğimiz bir şehir olan Gaziantep’e kadar sürüklemiş. “Güneş seli’ni” yüreğine doldurduktan sonra; gurbetin yalnızlığı indirir acıları ağulanmış bir hançer misali “Mülteci Düşlere” yuvadır yüreği. Beklediği gelmemiştir ardından “Gelmedin” deyip çektiği sıkıntılarını, acılarını, ıstıraplarını, yakarışlarını şiirleştirir. Artık yılların birikimi olan üç kitapla toplumla bütünleştirmiştir.
Üç şiir kitabı da sözü imgeyle renklendirip sanata çevirme yetisi elde ettiği, aynı zamanda okuyucuyla buluşturduğu şiir kitaplarıdır. Yeni kitabı ise “Yüreğimdeki Uğultu” adındaki ikinci baskısı yapılmış bir roman.
Bu günkü yazıda Aycan’nın daha çok şiirleri üzerinde daha çok durum değerlendirmesi yapmaya çalışacağım. Kendini farklı kılma uğrunda büyük bir çaba ve didinme içinde olması onun coğrafyada ki duruşunun simgesidir. Aycan iyi bir şair, başarılı bir romancı olma uğraşında, kendisiyle bir yarış hatta bir kavga içinde…En iyisini başarabilme adına.
Tüm şairlerde olduğu gibi yoksulluk, aşk, fedakarlık, ayrılık ve hasret derken farklı seslenişler gelir mısraları peşi sıra. Her mısra bir ağıt, her mısra sevda yüklü kervandır, her mısra yürek yakan bir közdür. Her mısra vatanın bağrından çıkmış bir şahlanışın ifadesidir aynı zamanda. Direnen insanın seslenişi… “Söylenmemiş söz kalmadı” demek doğru, ancak sözü en güzel şekilde söyleyebilmek ayrı bir marifet bir hüner, bir yeti ister, işte bunu ı. Halil Aycan’da görmek mümkün.
“Ülkemin akşam üstleri /iner yüreğime/ efkarlanırım/bir mem u zini dinler olurum/ ve hafiften duygulanıp / kendi zinime türküler mırıldanırım/ bilirim/aslında ülkemin dağları her mevsim/kan kızılı karanfiller/gelincikler içinde…/sen ölümden betersin ayrılık.
Tanıdığım günden beri sıcak ilişkilerimiz sürüyor. O kendini bir noktada topluma adamış biri. şairlerin önemli özelliklerinden biride toplumun sesi, toplumun dile olmak. O bunu yapma azminde. şairi susan milletlerin varlığından bahsedilemeyeceği hep söylenir…ışte o bunu mücadelesinin sonucu, zaferin eseri olduğuna inanıyor.
şiirin asıl işlevini bilen şair yüreğinden geldiğince samimi olmayı kendine düstur edinir. Doğduğu coğrafyanın şairi olduğu kadar sıkıntıların, sevgilerin, azabını aşkını anlatmadan edemez. Ritim ses, imge ve sözcükleri birbirleriyle içselleştirdiği yetmiyor adeta dans ettiriyor.
Bilginin koşulu imgeleme sanatıdır. Titiz bir şekilde ses, ritim, mısralar arasında ahengi yakalayarak kendini yenilemektedir. Ulusal ve dünyadaki çağdaş dünya şairlerinden haberdar olduğu dizelerinde ki coşkulu anlatımla bunları kanıtlamakta.
Her şiirinde kendini yeniden baştan yaratma deneyimi içindedir. şiirin sadece içli sözlerden ibaret olmadığı bir ilhamın, bir esinin ruhtan gelip şekil bulmasıdır. Mutlaka şiirlerde fazla mısralar ve kimi eksiklikler görülmesine rağmen, onun diğer dolu ve güzel mısraları yanında hiç kalmakta. Güzel sözün tadı doğanın renkleri rüzgarın tınısı, kuş seslerinin gelin alayına dönüşmesindeki tazelik, tarihin kahramanlığı yiğitçe söylenen mısralarla kan gölüne dönmüş coğrafyaya bir gün mutluluk geleceğine inanıyor. Bu vesileyle Dayım diye kabul ettiği Ahmet Arif’e göndermelerde bulunmadan edemez.
“Bin bir türlü hali” varolan şiirin anlatımı okudukça zorlaşıyor. Sevgi ve kahır, acı ve muhabbet yaşam ve ölüm, ürkeklik ve kahramanlık kısacası usta şairlerin kaleminden gördüğümüz canlılık fer, direniş ve mücadeleyi destanımsı bir ruh hali içinde bizimle buluşturuyor. Hep dediğimi yeniliyorum “şiire can veren hayatın kendisidir.” şairin görevi bunu şekillendirerek toplumla bütünleştirmesidir.
ı.Halil Aycan’nın üç kitabından örnekler vermeye gerek duymadık. Çünkü yazı fazlasıyla uzayacaktı. Genel bir bakış fırlattığımız şiiri okunmaya değer bir şair. Kısacası kitapçılarda ıbrahim Halil Aycan ismiyle arasanız yeterli sanırım. Başarılar dileğiyle…