Selahattin E. Güler
25 Temmuz 2018
Eyyübiye Belediyesi Yayınları (Y.No: 6) arasında 2016 yılında Şanlıurfa’da
Bulut Ofset Matbaası’nda basılmış ve 112 sayfadan oluşuyor. Kitabın konusu bir
peygamberin hayatını ve mücadelesini anlattığından dolayı dinler tarihine
giriyor. Şahsım da bir Hz.İbrahim araştırmacısı ve bu konuda eseri olan biri
olarak kitabı muhteva, teknik ve bilimsellik açısından gözden geçirdim.
Kitap
dört bölümde Hz.İbrahim’in yolunu ve getirdiği haniflik dinini Kur’an ve dini
literatür ışığında yorumluyor. Bu arada sonlara doğru bu büyük peygamberin
hayat hikâyesine ve özelliklerine de yer vermiştir. Yazar başvurduğu dini ve
tarihi kaynakları –önemli bir eksiklik olarak- dipnotta zikretmemiş, sadece
kullandığı Kur’an ayetlerinin sure ve numarasını vermiştir. Kitapta ayrıca birkaç
klavye hatası, dipnottaki künye eksiklikleri, yazarın kendisiyle çeliştiği
yerler, gereksiz tekrarlar, muğlâk ifadeler, bibliyografik künye eksiklikleri
ve bilgi hataları tespit edilmiştir. Yazarın entelektüel bir hava vererek
kurduğu cümlelerin arkasının boş olduğunu görmemek mümkün değildir. Örneğin yazar,
kitabın 20. sayfasında “İbrahim’in felsefesi veya klasik anlamıyla
tevhit akidesi..” bağlamında bir cümle kurarak tevhid akidesinin felsefe
olduğunu söylüyor. Böylesine arkası boş bir cümleyi ancak dini ve felsefeyi
bilmeyen biri kurabilir. Birkaç yerde tekrarladığı bu cümle yazarın konuya
hâkim olmadığını ve hadsizliğini göstermektedir. Şimdi bunları gözden
geçirelim:
A-DİPNOTTAKİ KÜNYE EKSİKLİKLERİ
Yazar
kitabını hazırlarken hangi kaynaklardan istifade ettiğini bilemiyoruz. Alıntı
yaptığı kaynakları ve künyelerini dipnotta belirtmemiştir. Bu eksiklik eserin
bilimselliğini bitiriyor. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere sadece ilgili Kur’an
ayetlerinin sure ve numaraları verilmiştir. Sadece beş yerde son anda girildiği
anlaşılan dört kaynağın künyesi eksik olarak girilmiştir. Künyeleri vererek
eksiklerini gözden geçirelim:
Sayfa 14’de
(6”
161) şeklinde ne olduğu anlaşılmayan bir künye verilmiştir
Sayfa
18 ve 32’de iki kez tekrarlanan şöyle bir künye var: Prof. Dr İbrahim CANAN, İbrahimin Mesajı.
Yazar
dipnotlarda eser sahibinin akademik unvanının ve soyadının büyük harfle yazılmayacağını
unutmuştur. Ayrıca künye eksik olup, kitabın basıldığı yer, yıl ve sayfa
numarası verilmemiştir.
Sayfa
50’de Ahmet Aslan, İslam Tarihi ve
Medeniyetinde Şanlıurfa-I, Şanlıurfa 2016
Burada
verilen künye bir sempozyum kitabının ismidir. Tırnak içinde verilmesi gereken
makalenin adı ve sayfa numarası verilmemiştir.
Sayfa
52’de Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük.
Sözlükte
hangi kelimenin kullanıldığı, eserin basım yeri ve yılı belirtilmemiştir.
Sayfa
103’de Bediüzzaman.
Künyede
sadece Bediüzzaman ismi verilmiş olup hangi eserinin kullanıldığı
belirtilmemiştir.
B-YAZARIN KENDİSİYLE ÇELİŞTİĞİ YERLER
Hz.İbrahim
için sayfa 18’de “Ebü’l Enbiya”
unvanı verilmiş, ayrıca sayfa 44’te “Ceddü’l
Enbiya” da yazılmıştır. Birçok kaynakta Hz.İbrahim’in unvanı “Ceddü’l
Enbiya” olarak yazılır.
Sayfa
44’te: “Yukarıdaki bilgilerden yola
çıkarsak şayet, İbrahim’in nerede, ne zaman doğduğu bizi pek enterese etmese
gerek. Çünkü eğer biz böyle düşünecek olursak O’nu evrensel kalıplardan
soyutlamış ve asıl realiteden uzaklaştırmış oluruz. Bu anlamda İbrahim
(a.s.)’in hayat hikâyesinin hikâye tarafı pek önemli değil” şeklinde bir
paragraf bulunuyor.
Yazar
ikinci cümlesinde “biz böyle düşünecek
olursak” diye yetersiz bir ifade kullanmış, ancak nasıl düşüneceğini açıklamamıştır.
Yine
sayfa 44’te: “İslami kaynaklara göre
İbrahim (a.s.) Harran’da (arkeolojik kazılarda çıkan bulgulara göre ve bazı
İslam âlimlerine göre Harran’ın UR’unda yani Urfa’da), bazı âlimlere göre de
Babil veya Basra’da, Tevrat ve İncil’e göre Mezopotamya’nın güneyinde bulunan
Ur şehrinde dünyaya gelmiştir. Daha sonra Harran’a hicret ederek bir süre
burada kalmış, getirmiş olduğu mesajı burada dünyaya ilan etmiştir. Daha sonra
buradan ayrılarak Filistin’e gitmiş, Mısır ve Mekke’ye de uğramış, Mekke’de
oğlu İsmail ile beraber Kabe’yi inşa etmiştir. Bu bilgiler tüm kaynakların
ittifak ettikleri bilgilerdir.”
Harran’daki
hangi arkeolojik kazıda çıkan bulgularda Hz.İbrahim’den bahsedilmiştir? Urfa ne
zaman Harran’ın Ur’u olmuştur? Harran Uru hangi İslam âliminin kaynağında
yazılıdır? Yazar Hz.İbrahim’in doğduğu şehirlerarasında Harran, Urfa, Babil ve
Basra’yı verdikten sonra Tevrat’ı kaynak göstererek en sonda Ur şehrini veriyor
ve en son cümlede de muğlak bir ifade kullanarak “Bu bilgiler tüm kaynakların ittifak ettikleri bilgilerdir” diyor ve
sayfa 44’te “Hz.İbrahim’in nerede doğduğu
bizi enterese etmese gerek” diyerek kendisiyle çelişiyor. Ayrıca tüm
kaynakların hangi şehirde ittifak ettiklerini de belirtmeden geçiyor.
C-YAZARIN KULLANDIĞI MUĞLÂK İFADELER
Sayfa
45’te “Peygamberler Kavimlerinin Dili İle
Konuşur” şeklinde bir başlık atılmıştır.
Doğal
olarak Araplara gönderilen bir peygamber toplumunun dili neyse o dille
konuşacaktır. Başka bir dilde konuşması ve tebliğ etmesi düşünülemez.
Sayfa
46’da “Herkesin kendini yıldız ve
gezegenlerle ifade ettiği Urfa ve Harran havalisinde…”
Herkesin
nasıl bir şekilde kendisini yıldız ve gezegenlerle ifade ettiği
anlaşılamamıştır.
Sayfa
80’de “Bediüzzaman’ın, ‘Urfa, İbrahim
(as)’in menzillerinden bir menzildir” sözü yazılmış. Menzilin kelime
manası, bir yolculukta dinlenmek için durulan, daha önce belirlenmiş olan yer
anlamına gelmesine rağmen yazar bu sözü açıklarken “Bu tanımlamaya göre, İbrahim (as), Urfa’da doğmakla öne çıkmıyor,
geçerken uğranılan yer olarak ta öne çıkmıyor. Ama önemli bir uğrak yeri”
diyerek kendisiyle çelişiyor ve muğlâk ifadeler kullanıyor. Ayrıca sayfa 44’te
“Hz.İbrahim (as)’in doğduğu yer bizi
enterese etmese gerek” dediği cümlesiyle de çelişiyor. Hz.İbrahim (as)’ın
doğduğu yer Güney Irak’ta Ur şehridir.
Sayfa
99’da “Bilimin Evreleri Araştırmacı
İbrahim” şeklinde muğlak bir başlık verilmiştir.
Yazar
sayfa 102’de Enbiya suresi 51. ayetini (Andolsun biz İbrahim’e daha önce
rüştünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık) yazdıktan sonra şu yorumu yaparak ”Bundan sonra vardığı sonuç, onun yaşının bu
yaş olduğunu göstermekle beraber, bu, İbrahim’e henüz genç yaşta iken
peygamberlik verildiği veya hidayete erdirildiği, doğruluk üzerine olduğu
manasına gelmektedir” şeklinde anlaşılmaz muğlak ifadeler kullanmıştır.
Sayfa
109’da kullanılmış eksik ve muğlak ifadelerden biri de şudur:
“Müslümanlar, kendilerini İbrahim (as)’in
olarak kabul ettiklerine göre O’nun gibi yaşamayı da göze almış demektir.”
D-GEREKSİZ TEKRARLAR
Sayfa
50’de dört paragraf halinde verilen En’am suresi 76-79. ayetler, sayfa 81’de ve
sayfa 100’de dört paragraf halinde tekrar verilmiştir. Sayfa 81’deki dipnotta
ayet sayısı yanlışlıkla 75-79 olarak verilmiştir.
E-TEKNİK HATALAR
Sayfa
42’de en son paragraftan sonra son satırda bir başlık verilmiş ve sonraki
sayfaya geçilmiştir. Bir enter yapılarak diğer sayfaya ait olan başlık diğer
sayfaya kaydırılabilirdi.
F-KLAVYE HATALARI
Sayfa
89’da iki yerde “Eblehe ve ordusu”
şeklinde verilen kelime “Ebrehe”
olacaktır. Baskı öncesi kitabın bir kontrol nüshası alınıp son okuma yapılmamıştır.
G-BİLGİ HATALARI
Sayfa
50’de: “Hz.İbrahim’in babası Tareh İbrani
Kabilesinin en büyük reisi olarak bu emirliklerin başı olmuş ve Kaşşiler’in üst
egemenliğini tanıyarak bu bölgedeki (Urfa ve civarı) İbrani kabilelerini idare
etmeye başlamıştı. Bu idari görevinden dolayı Azer lakabını almıştı. Bu
bilgilere göre de Hz.İbrahim’in babasının Azer ve Terah kişilerinin aynı kişi
olduğunu bize göstermektedir.”
Yukarıdaki
paragraf Ahmet Aslan’ın makalesinden alıntıdır. Bu makale bilimsellikten uzak
bir çalışmadır ve bilgi hatalarıyla doludur. Öncelikle Tareh’in İbrani
kabilesinin en büyük reisi ve emirliklerin başı olduğu hangi kaynakta
yazılıdır? Urfa ve civarı hiçbir zaman İbraniler’in hâkimiyetine girmemiştir.
Kaşşiler veya Kassitler M.Ö. 1680-1160 yılları arasında Mezopotamya’da krallık
kurmuş bir toplumdur. Son araştırmalara göre Hz.İbrahim’in yaşadığı dönem M.Ö.
2000-1900 yılları arasında olması tahmin ediliyorken Ahmet Aslan’ın hiçbir
kaynak göstermeden Hz.İbrahim’i Kaşşiler dönemine yerleştirmesi akılla izah
edilemez.
Sayfa
61’de “Nemrut ve Keldaniler İbrahim
(as)’ı önce hapse attılar.” Şeklinde bir paragraf geçmektedir. Keldaniler,
Mezopotamya’da Yeni Babil Krallığı’nı kurmuş bir toplumdur. M.Ö. 625-539
yılları arasında hâkimiyet kurmuşlar ve Persler tarafından ortadan
kaldırılmışlardır. Dolayısıyla Hz.İbrahim Keldaniler döneminde yaşamış olamaz,
14 asır önce yaşamıştır.
Sayfa
62’de “Bir mancınık yapılıp oradan İbrahim
(as) ateşe atılınca ateş gül bahçesine döner.”
Bilimsel
bilgiye göre mancınık M.Ö. 5. Yüzyılda Çin’de icat edilmiştir. Bu bilgiye göre
Hz.İbrahim döneminde mancınık bilinmiyordu. Anlaşılan yazar efsanenin etkisinde
çok kalmış. Yine aynı sayfada yazar “İbrahim
(as) ateşe atılırken düştüğü yerde Aynzeliha ve Halilürrahman adında iki göl
oluşur” diyerek halk arasındaki efsaneyi anlatmıştır. Kur’an ve hadisler
dahil hiçbir yazılı kaynakta böyle bir şey yoktur.
Sayfa
70’te Hz.İbrahim’i kastederek “Nemrut ve
halkından ayrılır. Yanında eşi Sare, kardeşinin oğlu Lut ve kendisine inanan
birkaç kişiyle beraber hicret eder. İbrahim’in ilk uğrak yeri Harran’dır.
Harran’da birkaç yıl kalmıştır. Bugün Harran’da Makam-ı İbrahim (as) denilen
bir yer mevcuttur.”
Yazar
bu paragrafında Hz.İbrahim’in nereden göç ettiğini belirtmemiştir. Harran’da günümüzde
bulunduğunu yazdığı “Makam-ı İbrahim” şehrin neresindedir? Bu bilginin kaynağı
da verilmemiştir. Kaynaklara göre bu makamın Ortaçağda var olduğunu biliyoruz.
Yazar
aynı sayfada “İbrahim (as) Urfa ve
Harran’dan ayrıldıktan sonra ailesi ve yanındakilerle beraber Mısır’a gider”
diyerek bilgi karmaşıklığı yapmıştır. Öncelikle Hz.İbrahim Harran’da iken
ikinci göçünü Filistin’e yapıyor. O yıllarda Urfa’nın adı ve durumu
belirsizdir. Belki de önemsiz bir şehirdir. Filistin’e yerleşen Hz.İbrahim ve
ailesi orada bir süre kaldıktan sonra –muhtemelen kıtlıktan dolayı- Mısır’a
gidiyorlar. Yazar burada direkt Harran’dan Mısır’a gider diyerek bilgi
eksikliğini göstermiştir.
Sayfa
79’da “İbrahim (as)’in Şehirleri”
başlığı altında, paragraf şu şekilde son bulur: “Hakkı batıldan ayırmak üzere risalet mücadelesine ilkin Urfa’dan
başlamıştır.”
Sayfa
44’te “Hz.İbrahim’in nerede doğduğu bizi
enterese etmese gerek” diyen yazar, kendisiyle çelişerek onun mücadelesini
Urfa’dan başlatıyor. Daha önce yazdığımız gibi o yıllarda Urfa’nın adı ve
durumu belirsizdir.
Sayfa
82’de şöyle bir ilginç paragraf bulunuyor: “…Urfa o dönemlerde Harran’a bağlı büyük bir yerleşme merkezi olup, Kral
Nemrud’un da hüküm sürdüğü yerdir. Sabiilerde olduğu gibi Urfa halkı da gök
cisimlerinden etkilenmiş ve Nemrud da bundan faydalanarak kendini güneşin oğlu
olarak tanıtmıştır. Halkı da bu şekilde inandırmıştır.”
Bu
paragrafla ilgili olarak şu sorulara cevap istiyoruz: Urfa hangi dönemlerde
Harran’a bağlı kalmış ve bu konuda kaynak var mıdır? Yazarın “o dönemlerde” diye belirttiği dönemler
hangi dönemlerdir? Bölgede kimler yaşıyordu veya bölge kimlerin hâkimiyeti
altında idi? Dipnotlar verilmediği için bu soruların cevaplarını da bilemiyoruz.
Kral Nemrut kimdir? Ne zaman yaşamıştır? Urfa’da yaşadığına dair kaynak var
mıdır? Urfa halkının gök cisimlerinden etkilendiği ve taptığına dair bir kaynak
gösterilebilir mi? Yazarın sonda bahsettiği “Güneşin oğlu” ne manaya geliyor?
Sayfa
83’te Harran Ovası’nın tarım açısından verimli bir yer olduğundan bahseden
yazar, insanlığın Ortadoğu’dan çıktığını düşünecek olursak Hz. Adem’in bir süre
burada yaşadığı gerçeğini anlayabiliriz diyerek cümlesini bitiriyor. Son
bilimsel araştırmalara göre M.Ö. 10.000’lerde Harran’ın bataklık bir alan
olduğunu biliyoruz. Hz.Adem’in ilk insan olması hasebiyle bu tarihlerden çok daha
önce yaşamış olması gerekecektir. Bataklık olan bir yerde tarım yapılamayacağına
göre bu bilginin dayanağı da efsanedir.
Sayfa
84’te yazarın şu cümlesini görüyoruz: “İbrahim
(as)’in kardeşi veya amcası Haran’ın oğlu olan Lut (as) Harran’da dünyaya
gelmiş ve bir süre burada yaşamıştır.”
Hz.İbrahim
ile ilgili kitap hazırlayan birinin, Lut’un Hz.İbrahim’in yeğeni mi veya amcası
oğlu mu olduğunu bilmemesi kabul edilemez. Lut, Hz.İbrahim’in kardeşi Harran’ın
oğlu idi. İkinci bir husus Tevrat’a göre Hz.Lut da Ur şehrinde doğmuş ve daha
sonra Hz.İbrahim’in ailesi içinde Harran’a göç etmiştir.
Aynı
sayfada ikinci paragrafta “İbrahim (as),
Urfa’dan Hicret ettikten sonra, bir süre Harran’da ikamet etti” deniyor.
Daha önce de yazdığımız gibi, yazar yine bu paragrafta kendisiyle çelişiyor.
Bunun dışında bu dönemde Urfa’nın ismini ve durumunu bilemiyoruz. Üçüncü bir husus
olarak Hz.İbrahim ailesiyle Ur’dan Harran’a göç etmiştir Urfa’ya değil.
Urfa-Harran arasındaki mesafe (50 km) bile bu iddiayı çürütmeye yeter.
Yazar
sayfa 88’de “Dünyanın ilk kurulan
şehridir Mekke” diye bir cümle kullanmış. Yaptığım bir araştırmada dünyanın
ilk kurulan şehirleri arasında Mekke şehrini bulamadım.
H-BİBLİYOGRAFİK KÜNYE HATALARI
Sayfa
111’de Referanslar başlığı altında 15 kitap künyesi verilmiştir. Baskı öncesi
son anda girildiği anlaşılan künyelerin durumu adeta faciadır. Hatalı ve eksik
künyeleri sırayla gözden geçirelim:
(Ahmet
Aslan Yrd. Doç. Dr. İslam Tarihi ve Medeniyetinde Urfa Sempozyumu, Şanlıurfa 2016)
Yukarıda
verilen künye sempozyum kitabına aittir. A.Aslan’ın bu kitap içindeki
bildirisinin künyesi yazılmamıştır.
(Buhari,
Sahih-i Buhari, Çeviri: Ahmed Naim, Ankara 1984)
Yukarıdaki
künyede cilt numarası verilmemiştir.
(Halil
Altuntaş Doç. Dr., Muzaffer Şahin Dr. Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Ankara 2007.)
Yukarıdaki
künyede yazılmaması gereken akademik unvanlar yazılmıştır. Ayrıca kitabın adı
“Kur’an-ı Kerim Tefsiri” değil, “Kur’an-ı Kerim Meali”dir.
(İbrahim
Canan Prof. Dr. İbrahim’in Mesajı. İstanbul 1988.)
Yukarıdaki
künyede yine akademik unvan yazılmıştır.
(MEB
Yayını, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 19)
Yukarıdaki
künyede adı geçen ansiklopedinin hangi cildinin kullanıldığı belirtilmemiştir.
Ayrıca basım yerinin yanındaki rakam da eksik yazılmıştır.
(İsmail
Karagöz Doç. Dr., Mehmet Keskin, Halil Altuntaş, Doç. Dr. Ankara. 2009)
Yukarıdaki
künyede yine akademik unvanlarıyla birlikte yazarların ismi verilmiş olup
kaynağın ismi verilmemiştir.
(Seyyid
Kutup, Fizilal’il Kur’an. Çeviri: Bekir Karlığa, Emin Saraç, İ.H.Şengüler,
İstanbul 1979.)
Yukarıdaki
künyede eserin kaçıncı cildinin kullanıldığı bilinmemektedir.
(Ömer
Lekesiz, Sevgili’nin Evi. İstanbul 1987.)
Yukarıdaki
künyede kaynağın adı eksik yazılmış olup doğrusu şöyledir: “Sevgilinin Evi.
Ev-Kabe Simgeciliği Üzerine Bir Çözümleme”
Sonuç
olarak, “İbrahim (as)’in Yolu” adlı kitabın bilimsel bir kaygı güdülerek
yazılmadığı, birçok hata, eksik ve çelişkileriyle popüler ve folklorik bir
çalışma olduğu anlaşılmıştır. Kitabın içerik olarak gerek Hz.İbrahim ile ilgili
literatüre ve gerekse bölgemizin kültür tarihine herhangi bir katkısı söz
konusu olamaz. Yeni bilgi, fikir ve öneri içermekten yoksundur. İçerdiği
konular daha çok sanal ortamda kolay ulaşılabilecek bilgilerdir. Yazarın belli
bir tarih disiplinine sahip olmadığı, bilimsel araştırma-yazma bilgi ve becerisinden
de yoksun olduğu anlaşılmıştır.
İfade
ve anlatım tarzı göz önünde bulundurularak, kitabın bazı yerlerinin başka biri
tarafından edite edildiği az bir kısmının ise yazar tarafından yazıldığı ve
yazarın yazdığı kısımların sorunlu yerler olduğu kanaatine varılmıştır.
Aslında
üzerinde bu eleştiriyi yapmanın dahi bir zaman kaybı olduğunu düşündüğüm “İbrahim’in
Yolu” kitabını, Eyyubiye Belediyesi’nin yayınlaması ise ayrı bir
fecaattir. Kitabın jeneriğinde altı
kişilik yayın kurulunun bulunduğu bu kitabı basarak Urfa kültürüne ne
kazandırmışlardır? Yukarıda örnekleriyle belirttiğimiz gibi bilgi kirliliğinden
başka bir şey olmayan bu eserin yayınlanması belediyenin bütçe kaybından başka
bir şey değildir. Belediyelerimiz basacakları kitabı hatır gönül çerçevesinde
değil, gerçekten kalite ve derinliği gözeterek yayınlamalıdırlar. Ayrıca yazarın
üzerinde kalem oynattığı alanın hâkimi olup olmadığına bakmalıdırlar. Urfa
tarihi ve İbrahim Peygamber gibi alanında derinlik isteyen bir konuyu kaleme
alacak kişinin bu konudaki çalışmalarına bakılmaz mı?
Tespitlerden
biri de kitabın yayın kurulunca gözden geçirilmediği konusudur. Gözden
geçirilseydi eksik ve hatalarla dolu bu kitabın yayınlanması söz konusu olmazdı.