Necla Cevheri Saatçi
9 Ocak 2010
Hepimiz çocukken annelerimizden dinlerdik ,okumayı öğrendikten sonra kitaplardan okumaya başladığımız hikaye ve masallar biliriz. Aklımızda kalanların büyük kısmını pamuk prenses ,külkedisi,uyuyan güzel gibi masallardır.Hepsinin ana teması ve anlatılanlar büyük benzerlikler gösterir.Bir kurtarıcı prens ,kurtarılmayı bekleyen acılar içerisinde ,haksızlığa uğramış bir prenses vardır. Bu hikayeler yabancı dillerden Türkçemize çevrilen farklı kültürlerin masal ve hikayeleridir. Bizim kendi tarihimizde de bir çok hikayeler vardır. Ama bunları ne annelerimiz bilir nede çocuklara anlatılır. Burada en büyük sorumluluk çocuk kitapları yazan ,tercüme eden yazarlarımıza düşmektedir. Halk hikayelerimizin dili çok ağır ve bugün anlaşılması imkansız gibi bir şey. Fakat yabancı dillerden bile çeviri yapılırken , sadeleştirmeler niçin yapılmaz çok ilginç. Halk hikayelerimiz hem güzel hem de geçmişimiz hakkında bizi en doğal yoldan bilgilendirebileceklerdir. Bu hikayeleri çocuklarımıza anlattığımızda geçmişte nasıl ve nerelerde yaşadığımızı , nasıl bir ahlak yapısına sahip olduğumuzu,hangi davranışların önemli olduğunu vs hepsini çocuklarımıza anlatmış oluruz. Bu hikayelerde yaşayanlar bizlerin büyük, büyük , aileleridir.Bize yabancı değillerdir.Dilimiz ,dinimiz(büyük bir çoğunluğun) aynıdır.Fransızlardan ,Amerikalılardan,İtalyanlardan daha yakın ve tanıdıktır.Bu demek değil ki bilinen meşhur masalları çocuklarımıza anlatmayalım.Ama öncelikle bizim hikayelerimizi öğrenmeli ,anlatılanların farkına varmalı sonradan diğerleri anlatılıp öğretilmeli.Böylece çocuklarımız Avrupa kültürünü öğrenmeden bizim kültürümüzü öğrenir.
Örneğin masallarda doğan çocuklara büyücüler ,cadılar,periler, iyi dilekte bulunurlar.Bizde böyle bir şey yok olamaz çünkü bizim perimiz cadımız yok.Bizde çocuğa merasimle isim konur ona dualar edilir,maddi durum yeterli ise adına kurban kesilir.Ama bunları onların dili ne indirgenmiş şekilde anlatan hikayelerimiz mevcut ta yok ne yazık ki. Bizim halk hikayelerimiz içinde en meşhurları Dede Korkut hikayeleridir. Bu hikayeler XIII. Yüzyılda yaşayan Müslüman oğuzların arasında meydana gelmiştir.Bu hikayeler destan çağlarından sonra oluşan çeşittir ve destanlardan izler taşıdığı tespit edilmiştir.Bu hikayelerin dili oldukça eski ve anlaşılması güç. Dede Korkut Hikayelerini günümüz Türkçesine uyarlayan Cevdet Kudret beyin bir kitabı vardır.Belli seviyeye erişmiş öğrenciler için iyi fakat çocuklarımız için yeterli değil.Bu çalışmasından dolayı kendisine teşekkürlerimi sunarım.Umarım minicik çocuklarımız için o nlara uygun anlayabilecekleri şekilde uyarlanırlar ve kitap haline getirilerek basılırlar.Çocuklarımız bizim nasıl olduğumuzu daha mini minnacıklarken masallardan öğrenmeye başlamalılar. Umarım bu düşüncelerimi birileri bir zaman bir yerlerde gerçekleştirir.yazıya Dede korkut hikayelerinin sonuna oluşturan dizelerden biriyle bitirmek istiyorum
Sağlıkla ve mutlulukla kalın. Hani ,dediğim bey yiğitler Dünya benim ! diyen ler ? Ecel aldı ,yer gizledi, Ölümlü dünya kime kaldı? Gelimli ,gidimli dünya Sonucu ölümlü dünya? Uzun yaşın ucu ölüm ,sonu ayrılık HAYIR DİLEYEYİM HANIM : Ölüm vakti geldiğinde temiz imandan ayırmasın , Ak sakallı babanın yeri cennet olsun, Ak saçlı ananın yeri cennet olsun, Tanrı seni namerde muhtaç etmesin, Akanlında beş kelime dua kıldık,kabul olsun. Amin! Amin! Diyenler Tanrı nın yüzü görsün, Derlesin, toplasın, Günahınızı Muhammed Mustafa ya bağışlasın. HAFTANIN KİTABI :Y .K. KARAOSMANOĞLU KİRALIK KONAK HAFTANIN SÖZÜ :Büyüklük ,kuvvetli olmak değil,kuvveti yerinde kullanmaktır.MARK OREL