Konuk Yazar
20 Ekim 2017
Uz.Dr.Hülya Turgut
En ideal olanı iç dünyasında bu şekilde kıyametler kopan kişilerle hiç karşılaşmamak. Ancak ne hayat bu kadar steril ne de çoğumuz bu kadar şanslıyız. Yani bir şekilde hayatımızın bir döneminde ve daha şanssızsak uzunca bir döneminde bu tür duygulardan beslenen kişilerle karşılaşırız.
Bu duyguların tanımlarını ve ne olduklarını bize en iyi Melanie Klein anlatmıştır. Çocuk gelişimi ve nesne ilişkileri kuramının kurucularından olan Klein; haseti: arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgınlık duygusu olarak tanımlamıştır. Ve hasetli itki o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya kirletmeye yönelir demiştir.
Kıskançlık da hasete dayanır ama kişinin en az iki kişiyle iletişimde olması gerekir. Yani kişi kendi hakkı olan sevginin rakibi tarafından elinden alındığına ya da alınma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna inanıyordur. Yani kişinin sevgi nesnesiyle arasına üçüncü bir kişi girmiştir.
Haset durumunda; bir şeye sahip durumda biri ve aslında o şeyin kendisine ait olması gerektiğini zanneder ve çekip almak için tüm yıkıcılık yeteneklerini sergiler.
Diğer açıdan da içsel huzursuzluğunu yatıştıracak nesnenin onun tüm ihtiyaçlarını giderebilme yetisi varken bunları kendisinden esirgeyerek onun kaygılarını arttırdığı nedeniyle yıkıcılık hissedilmektedir. Bunun en belirgin örneğini son yıllarda gittikçe artan sağlık çalışanlarına yönelik şiddet davranışında görebiliriz.
Sağlık çalışanları her ne kadar da özveriyle çalışmış ve ellerinden gelen çabayı fazlasıyla göstermiş olsunlar; bu tür düşünceye sahip kişiler sağlık çalışanlarına tanrısal güç atfetmekte ve asla memnun olmamaktadırlar. Çünkü onlara göre aslında sağlık çalışanı istese hastayı tamamen iyileştirebilir ancak bunu istememekte ve bu “iyileşme” halini ondan esirgemektedir. Gerçekle bağdaşmayan ve patolojik temelleri olan bu tür düşünceler de ne yazık ki beraberinde şiddet getirmektedir.
Açgözlülüğü ise; kişiyi sürekli uyaran ama doyurulması mümkün olmayan bir istek olarak tanımlayabiliriz.. Bu istek öyledir ki hem kişinin ihtiyacından hem de karşıdaki kişinin verebileceğinden fazla bir istek. Bu anlamda açgözlülük ve haset birbirine benzemekle beraber aralarındaki en büyük fark; açgözlülüğü içsel bir durum olması hasetin ise karşıdaki kişilere hatta tüm nesnelere yansıtılmasıdır.
Bu tanımları karşılaştıracak olursak; kıskançlıkta aslında kendisine ait olduğu düşünülen bir şeyin başkasına ait olduğu inancıyla hissedilen arzulanmama, istenmeme duygusu varken; Haset durumunda kendi isteğinin bir başkasında olduğunu görüp acı duyma ve kaybetme duygusu vardır. Hasetli kişi acı içindedir aslında. Çünkü hiç bir zaman elde edemeyeceği şeyleri sürekli bir başkasında görmeye mahkumdur. Ve bu nedenle de yıkıcıdır. Yüzü gülse de başkalarının acı çekmesinden haz duyar. Başkalarına acı çektirmek için elinden geleni yapar. Ama aslında acı içinde olan kendisidir.
Bu nedenle haset; en şiddetli psikolojik problem olarak değerlendirilmektedir. Ve bir toplulukta hasetli kişi sayısı arttıkça da iyi ve başarılı insanlar da ne yazık ki bir kurban rolünde hasetli kişilerin hedefinden kaçamayacak ve başarılı olamamaları için her yol denenecektir.