Köşe Yazısı

HARDAL (2)

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör

Dünkü Yazının devamı..


 


İran-Irak Savaşı‘nın 1988‘de sona ermesinden sonra,


Saddam Rejimi; Kuveyt’in kendisine ait petrolü çaldığını,


Ve üretimi yüksek tutarak petrol fiyatlarının düşmesine neden olarak, Irak’ı zarara uğrattığını ileri sürmüş


Ve bu ülkeye “50-80 milyar ABD Doları” civarında tahmin edilen borcunun silinmesini (!) sudan sebeplerle istemişti.


Bu konuda yapılan görüşmelerden sonuç alınamayınca,


Irak 2 Ağustos 1990‘da Kuveyt’i işgal etti.


 


2 Ağustos 1990‘da; Irak‘ın Kuveyt‘i işgal etmesiyle başlayan körfez krizinin sonucunda gerçekleşen;


ABD öncülüğünde,


İngiltere,


Fransa,


Suudi Arabistan,


Suriye (İlginç değil mi? Şimdi HEDEF ülke /İHO),


Mısır (İlginç değil mi? O zaman koalisyonda yer alan Hüsnü Mübarek şimdi nerede ?/İHO)


Gibi 28 devletin Askeri Koalisyonuyla “Irak Devleti” kısaca “Saddam Hüseyin” arasında yapılan,


Birinci Körfez Savaşı (1990-1991) ile Irak büyük yenilgiye uğradı.


Savaş başlamadan önce Irak,


Dünyanın Beşinci Büyük Kara Ordusuna sahipti.


 


Burada dikkati çeken olay şuydu:


ABD’nin Bağdat‘taki Büyükelçisi olan April Glaspie’nin 28 Temmuz 1990‘da Irak lideri Saddam Hüseyin’le yaptığı görüşmede Araplar arasındaki sorunlara karışmak istemediğini belirtmesi (!),


2 gün sonra da Bağdat’tan ayrılması ve Irak’ın Kuveyt sınırına asker yığdığını bilmesine rağmen,


ABD yönetiminin ciddi bir uyarıda bulunmaması (!),


ABD’nin bilinçli olarak Irak’a,


Yeşil Işık” yaktığı şeklindeki değerlendirmelere yol açtı.


Çünkü Saddam farkında olmadan “Amerika’nın İstediği Rolü” oynuyordu.


Körfez Savaşı’nın sonuçlarından biri,


Şüphesiz,


Irak’ın esaslı bir şekilde ezilerek,


Bölgede “Sivrilmek veya Başkaldırmak” isteyen diğer devletler için


Bir örnek haline getirilmesi ve Amerika’nın Ortadoğu’da özellikle Petrol Kaynağı olan Basra Körfezi’nde tam ve tartışmasız bir kontrol kurmasıdır.


 


ABD’nin bu savaştan elde ettiği kazançlar öyle sıralanabilir;


 


1-500,000’den fazla askeri Orta Doğu‘ya kaydırıp Irak’ı kesin bir yenilgiye uğratarak uluslararası alanda lider olduğunu ve Vietnam Sendromunu atlattığını göstermesi.


 


2-Savaşın maliyetinin önemli bir kısmının Suudi Arabistan,


Birleşik Arap Emirlikleri, Japonya ve Almanya gibi ülkelere yüklemiş olması.


 


3-Demode olan ve silahsızlanma anlaşmaları doğrultusunda elinden çıkarmak zorunda olduğu silah ve cephanenin bir kısmını burada kullanarak bunlardan kolay yoldan kurtulması.


 


4-Yeni silah sistemlerini gerçek savaş ortamında denemesi ve geliştirmesi.


 


5-Saddam’ı devirmeyerek ondan çekinen tutucu Körfez ülkelerine daha sonraki dönemde büyük miktarlarda silah satarak fazladan büyük kârlar elde etmiş olması.


 


6-Irak’ı fiilen üçe bölerek ve ambargo uygulayarak zayıf tutması ve bu ülkenin petrol ihracını baskı altına alarak uluslararası alanda petrol fiyatlarını denetleyebilmesi.


 


Saddam Kuveyt’e önce İran’a sonra Kuveyt’e saldırmasaydı,


Amerika bütün bunları yapabilir miydi?


Tabiî ki hayır.


Saddam’ın bitişi buradan başladı.


Irak’ın yenilgisinden hemen sonra Saddam yönetimini hedef alan halk ayaklanmaları ülkenin önemli bir bölümünü sardı.


Saddam yönetimi belirli bir güçlükle karşılaşmakla birlikte elinde kalan kuvvetleri kullanarak bu ayaklanmaları bastırmayı başardı.


Mart 1991‘de,


Basra ve çevresinde başlayan,


İki hafta süren ve Bağdat’a kadar sıçrayan Şii ayaklanması Irak kuvvetlerince sert biçimde bastırıldı.


Şii ayaklanmasından birkaç gün sonra da kuzeyde “Kürt ayaklanmasıbaşladı.


Ayaklanmalara karşı Saddam Hüseyin yönetiminin giriştiği sindirme hareketinin vardığı boyutlar yeni bir uluslararası bunalım yarattı.


Toplu katliam korkusuyla Türkiye ve İran sınırlarına yığılan yaklaşık 1,5 milyon Kürt mülteci için Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bir kurtarma harekâtı başlatıldı.


 


Nisan 1991’de,


ABD yönetimi,


Irak’a,


Kürtlerin bulunduğu bölgede 36. paralelin kuzeyinde karada ve havada faaliyet göstermemesi uyarısında bulundu.


Bu çerçevede 36. paralelin kuzeyinin Irak uçuşlarına yasaklanması, Çekiç Güç adındaki uluslararası bir askeri gücün bölgeye yerleştirilmesi ve sonraki gelişmeler Kuzey Irak’ta fiili bir Kürt yönetiminin oluşmasını getirdi.


Ağustos 1990’da uygulamaya konan,


Birleşmiş Milletlerin Irak’a yönelik ticaret ambargosu savaşın bitiminden sonra da yürürlükte kaldı.


 


Satranç oyununda rakibinin yapacağı hamleleri bilirsen oyunu kazanırsın.


Senaryo yazılıyor ve herkes farkında olmadan rolünü oynuyor.


 


Bugünkü İran’ın ve Irak’ın durumu,


Allah Vergisi Petrole rağmen meydanda.


Saddam halkına hep gözyaşı ve kan getirdi.


Yazık oldu Irak halkına.


Hala birbirlerini öldürerek Dünya halklarına,


Amerika’nın ne kadar haklı olduğunu ispat etmeye çalışıyorlar.


Çünkü yukarıdaki hikâyeye benzetirsek,


Hala “Hardalı” yalıyorlar farkında olmadan.


Bir şey sana Altın tepside sunuluyorsa hemen atlamayacaksın.


Ders Almak Lazım.


 


Bütün bu Ortadoğu Devletleri;


Osmanlı Toprağı idi bir zamanlar,


Onlar Emperyalist Ülkelerinin Devletleri (!) oldular,


Biz Atatürk’ün çizdiği yolda ayrı bir Devlet.


Sonuç  petrole bağımlı olmamıza rağmen her bakımdan çok ilerideyiz.


İslamiyet’in en iyi bizde yaşandığına inanmaktayım.


Atatürk ve Arkadaşlarının kurduğu bu “Cumhuriyet’in” kıymetini bilmeliyiz.


Çanakkale’de,


Kurtuluş savaşında din ırk farkı gözetmeden bu devlet için canını veren Aziz Şehitlerimizin kanlarıyla kurduğu bu Cumhuriyete,


Aynı ruhla sahip çıkmalı,


İç sorunlarımızı bir şekilde çözmeli ve de çok çalışmalıyız.


 


Türkiye’nin geleceği; Doğumuzdaki, Kuzeydeki ve Ortadoğu’da ki ülkelerdir.


 


Gelecekte süper güçler; RUSYA, ÇİN ve HİNDİSTAN olacaktır.


Bizde bu listede olabiliriz.


 


Peki, Batılı ülkeler politikalarında, hep başarılılar mı?


Tabii ki, Hayır.


Taliban’ı Amerikalılar,


Ruslara karşı kullandı şimdi kendi savaşıyor Taliban’la.


Filistin’de, Hamas’ı Amerika destekledi El Fetih’e karşı,


Şimdi kendisi karşı Hamas’a.


Yani her şey kontrollerinde olamıyor.”


 


Irak’ta Amerika’nın Atına binen Mısır ve Suriye’nin durumu meydanda.


Şimdilerde Ortadoğu’daki bu büyük oyunun “SURİYE” ayağı oynanıyor.


Sırada hangi ülkelerin olduğunu zaman gösterecek.


Bu “Domino Etkisi”’ni, Suriye’de biz bozmalı ve durdurmalıyız.


Türkiye ileride “Keşke” dememek için aklını kullanmalı geçmişte Bölgemizde yaşananlardan; Ders Almalı ve Maşa Olmamalıyız.


 


Saygılarımla.


 


İbrahim Okuyan


İnşaat Yüksek Mühendisi


09.09.09 Mersin 09.09


http://www.ibrahimokuyan.com/


 


 

1.063 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

HARDAL 2

İbrahim Halil Okuyan

İbrahim Halil Okuyan

Tüm Yazıları Gör

 


İran-Irak Savaşı‘nın 1988’de sona ermesinden sonra Saddam rejimi Kuveyt’in kendisine ait petrolü çaldığını ve üretimi yüksek tutarak petrol fiyatlarının düşmesine neden olarak Irak’ı zarara uğrattığını ileri sürmüş ve bu ülkeye 50-80 milyar ABD Doları civarında tahmin edilen borcunun silinmesini istemişti.


Bu konuda yapılan görüşmelerden sonuç alınamayınca Irak 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal etti.


2 Ağustos 1990‘da Irak‘ın Kuveyt‘i işgal etmesiyle başlayan körfez krizinin sonucunda gerçekleşen, ABD öncülüğünde, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır gibi 28 devletin askeri koalisyonuyla Irak Devleti arasında yapılan, Birinci Körfez Savaşı (1990-1991) ile Irak yenilgiye uğradı.


Savaş başlamadan önce Irak, dünyanın beşinci büyük kara ordusuna sahipti.


Burada dikkati çeken olay şuydu:


ABD’nin Bağdat‘taki büyükelçisi olan April Glaspie’nin 28 Temmuz 1990‘da Irak lideri Saddam Hüseyin’le yaptığı görüşmede Araplar arasındaki sorunlara karışmak istemediğini belirtmesi, 2 gün sonra da Bağdat’tan ayrılması ve Irak’ın Kuveyt sınırına asker yığdığını bilmesine rağmen ABD yönetiminin ciddi bir uyarıda bulunmaması ABD’nin bilinçli olarak Irak’a yeşil ışık yaktığı şeklindeki değerlendirmelere yol açtı.


Çünkü Saddam farkında olmadan Amerika’nın istediği rolü oynuyordu.


Körfez Savaşı’nın sonuçlarından biri, şüphesiz, Irak’ın esaslı bir şekilde ezilerek, bölgede sivrilmek veya başkaldırmak isteyen diğer devletler için bir örnek haline getirilmesi ve Amerika’nın Ortadoğu’da özellikle petrol kaynağı olan Basra Körfezi’nde tam ve tartışmasız bir kontrol kurmasıdır.


ABD’nin bu savaştan elde ettiği kazançlar öyle sıralanabilir;


1-500,000’den fazla askeri Orta Doğu‘ya kaydırıp Irak’ı kesin bir yenilgiye uğratarak uluslararası alanda lider olduğunu ve Vietnam sendromunu atlattığını göstermesi.


2-Savaşın maliyetinin önemli bir kısmının Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Japonya ve Almanya gibi ülkelere yüklemiş olması.


3-Demode olan ve silahsızlanma anlaşmaları doğrultusunda elinden çıkarmak zorunda olduğu silah ve cephanenin bir kısmını burada kullanarak bunlardan kolay yoldan kurtulması.


4-Yeni silah sistemlerini gerçek savaş ortamında denemesi ve geliştirmesi.


5-Saddam’ı devirmeyerek ondan çekinen tutucu Körfez ülkelerine daha sonraki dönemde büyük miktarlarda silah satarak fazladan büyük karlar elde etmiş olması.


6-Irak’ı fiilen üçe bölerek ve ambargo uygulayarak zayıf tutması ve bu ülkenin petrol ihracını baskı altına alarak uluslararası alanda petrol fiyatlarını denetleyebilmesi.


Saddam Kuveyt’e önce İran’a sonra Kuveyt’e saldırmasaydı, Amerika bütün bunları yapabilir miydi?


Tabiî ki hayır.


Saddam’ın bitişi buradan başladı.


Irak’ın yenilgisinden hemen sonra Saddam yönetimini hedef alan halk ayaklanmaları ülkenin önemli bir bölümünü sardı.


Saddam yönetimi belirli bir güçlükle karşılaşmakla birlikte elinde kalan kuvvetleri kullanarak bu ayaklanmaları bastırmayı başardı.


Mart 1991‘de, Basra ve çevresinde başlayan, iki hafta süren ve Bağdat’a kadar sıçrayan Şii ayaklanması Irak kuvvetlerince sert biçimde bastırıldı.


Şii ayaklanmasından birkaç gün sonra da kuzeyde Kürt ayaklanması başladı.


Ayaklanmalara karşı Saddam Hüseyin yönetiminin giriştiği sindirme hareketinin vardığı boyutlar yeni bir uluslararası bunalım yarattı.


Toplu katliam korkusuyla Türkiye ve İran sınırlarına yığılan yaklaşık 1,5 milyon Kürt mülteci için Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında bir kurtarma harekâtı başlatıldı.


Nisan 1991’de, ABD yönetimi, Irak’a, Kürtlerin bulunduğu bölgede 36. paralelin kuzeyinde karada ve havada faaliyet göstermemesi uyarısında bulundu.


Bu çerçevede 36. paralelin kuzeyinin Irak uçuşlarına yasaklanması, Çekiç Güç adındaki uluslararası bir askeri gücün bölgeye yerleştirilmesi ve sonraki gelişmeler Kuzey Irak’ta fiili bir Kürt yönetiminin oluşmasını getirdi.


Ağustos 1990’da uygulamaya konan, Birleşmiş Milletlerin Irak’a yönelik ticaret ambargosu savaşın bitiminden sonra da yürürlükte kaldı.


Satranç oyununda rakibinin yapacağı hamleleri bilirsen oyunu kazanırsın.


Senaryo yazılıyor ve herkes farkında olmadan rolünü oynuyor.


Bugünkü İran’ın ve Irak’ın durumu, Allah vergisi petrole rağmen meydanda.


Saddam halkına hep gözyaşı ve kan getirdi.


Yazık oldu Irak halkına.


Hala birbirlerini öldürerek dünya halklarına ,Amerika’nın ne kadar haklı olduğunu ispat etmeye çalışıyorlar.


Çünkü yukarıdaki hikâyeye benzetirsek, hala hardalı yiyorlar farkında olmadan.


Bir şey sana altın tepside sunuluyorsa hemen atlamayacaksın.


Ders almak lazım.


Bütün bu devletler ,Osmanlı toprağı idi bir zamanlar, onlar ayrı ayrı devlet (!) oldular, biz ayrı devlet.


Sonuç ortada petrole bağımlı olmasına rağmen her bakımdan çok ilerideyiz.


İslamiyet’in en iyi bizde yaşandığına inanmaktayım.


Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu bu cumhuriyetin kıymetini bilmeliyiz.


Çanakkale’de, kurtuluş savaşında din ırk farkı gözetmeden bu devlet için canını veren aziz şehitlerimizin kanlarıyla kurduğu bu Cumhuriyete aynı ruhla sahip çıkmalı, iç sorunlarımızı bir şekilde çözmeli ve de çok çalışmalıyız.


Türkiye’nin geleceği doğumuzdaki, kuzeydeki ve Ortadoğu’da ki ülkelerdir.


Gelecekte süper güçler; RUSYA, ÇİN ve HİNDİSTAN olacaktır.


Bizde bu listede olabiliriz.


Peki, Batılı ülkeler politikalarında, hep başarılılar mı?


Tabii ki hayır.


Taliban’ı Amerikalılar, Ruslara karşı kullandı şimdi kendi savaşıyor Taliban’la.


Filistin’de, Hamas’ı Amerika destekledi El Fetih’e karşı şimdi kendisi karşı Hamas’a.


Yani her şey kontrollerinde olamıyor.


Saygılarımla.

268 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir