İbrahim Halil Okuyan
1 Eylül 2012
Bu gün “1 Eylül Dünya Barış Günü”.
Ne kadar alışmışız kendi Günahımızı yıkacak bir HAMAL bulmaya.
Ne kadar kolay gelir beceremediklerimize KILIF uydurmak.
Hep en kolayı kaçmak olmuş bizim için,
Üzerine üzerine gitmeyiz sıkıntıların, GİDEMEYİZ.
Dilimizin ucuna kadar gelir isyanımız HAYKIRAMAYIZ.
Kadınlarımız Kadınlığından utanır,
Erkeklerimiz çoğu zaman Delikanlılığını yolda bırakır olmuşuz.
Mazlumun acısı gözyaşımız olsa da
Mazlumdan yana olmaktan kaçınır olduk çoğumuz.
Korkarız çünkü başıma bir BELA alır mıyım diye.
Eskileri yad eder hevesleniriz fakat birbirimizle modayı takip etmek için kıyasıya bir yarış halindeyiz.
TV dizileri,
Ninelerimizin anlattığı hatıralardan daha mühim bir hale gelmiş,
Biz ahlakımıza,
Örfümüze,
Dinimize ve
Dilimize yabancı hayaletleri hayatımızın KAHRAMANI ilan etmişiz.
Öyle yabancılaşmış ve öyle yalnızlaşmışız ki
Televizyon Programlarına ağlar onlarla güler ve onlarla eğlenir olmuşuz.
Ve hatta tüm hatunlar evde kalmış gibi veya erkeklerin sayısı azalmışta kalanlar kapanın elinde kalıyormuş gibi
Evlendirme programlarına hücum eder olmuşuz.
Aslanda Hepimiz birbirimizin AYNISIYIZ,
Aslında Hepimiz aslında kendi gölgesinden bile KORKANLARDANIZ.
Aslında Hep bir tarafa sırtımızı yaslama KAYGISINDAYIZ,
Aksi halde un ufak olup kaybolacak ENDİŞESİNDEYİZ.
Tarikatlar ve Cemaatler sarmış etrafımızı,
Bir yere ait değilsen mesafe kat edemez,
Mevki sahibi olamaz,
Sınavlardan geçer not alamazsın KORKUSUNDAYIZ.
İnandığımız gibi YAŞAYAMIYOR,
Yaşadığımız şekilde inanmaya BAŞLIYORUZ.
Ve hatta çoğu zaman neye inandığımızı bile unutuyor yavaş yavaş kimliğimizden UZAKLAŞIYORUZ.
Bunların hiç biri tesadüfen olmuyor,
Biz birilerinin SÜRÜSÜ olmayı kabul ettiğimiz sürece,
ÇOBANIN gösterdiği yöne gitmeye mahkûmuz.
Üstelik SORGUSUZ SUALSİZ.
Ne Sağcısı hakkıyla savunuyor görüşünü ne de Solcusu.
Ve netice de aslında büyük bir çoğunluğumuz hiçte halinden memnun değil.
Herkes Esaretin çirkinliğinden ve
Özgürlüğe duyulan hasretten bahsediyor.
Ne bekliyordun ki Güzel yurdumun Güzel insanı…
Öyle dört yılda bir sandıkta oy kullanmakla bitmiyor görevin.
Kralın biri memleketinin çıkışında geçen Nehir üzerinde,
Bir Köprü yapmaya çalışır.
Köprü biter ama Kral da biter.
Eninde sonunda DALKAVUKLARI ona AKIL verirler;
-Kralım köprüyü paralı yapalım.
-Yok, olmaz halkım duyarlıdır isyan eder.
Ama paralı yapar ve pür dikkat kesilir ve sorar:
-Halk ne diyor?
-Hiçççç.
O zaman çıkışa da paralı koyun hem girerken versin hem de çıkarken.
Yine tepki yok.
O halde köprünün ortasına birini koyun gelen geçenleri öpsün.
Yine tepki olmayınca,
Kral köprünün çıkışına gider ve sallana sallana gelen iki kişiyi çevirir:
-Söyleyin bakalım benim HASSAS HALKIM tepkiniz yok mu?
-Vardır Kral hazretleri ortada çok sıra oluşuyor eve geç gidiyoruz.
Mümkünse öpüldüğümüz yerde birkaç kişi daha koysanız da,
Bizi çabuk öpseler de eve ERKEN gidebilsek!
İşte Budur: “Halimiz Ahvalimiz.”
İşte Budur: “Gelinen Nokta.”
Sonuçta;
Medyanın inandırıcılığını kaybetmesi sonucu,
Şimdilerde daha yaygın kullanılan,
Sosyal Medya kanalıyla,
Halkın birbirini etkilemesiyle bir toplumsal ORTAK AKIL oluşacağını,
Sürü Psikolojisinden kurtulacağımızı
Ve gerekli Toplumsal tepkinin verilerek,
Kısaca “Toplumun Farkındalığının Artması” ile
Bunların Aşılacağına inanıyorum.
Sözün Özü
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh.
Barış milletleri Refah ve Mutluluğa eriştiren en iyi yoldur.
Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daima bir Dikkat,
İtina ve Her Milletin ayrı ayrı hazırlığını ister.”
Mustafa Kemal Atatürk
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
1.Eylül.2012 İstanbul