Nejat Karagöz
24 Ağustos 2017
Batı uygarlığı karşısındaki
yenilmişliğini, ezilmişliğini “Gâvurdan dost olmaz!” diye özetleyen bir vecize
yumurtlayarak, engin sosyoloji ve tarih bilgisini (!) konuşturan adam, aslında Türkiye’nin son yıllarda içerisine
debelendiği çukuru da işaret etmiş oluyordu.
Bu serencamın başlangıcını son on
beş seneye sabitlemek yanlıştır; batı (Karl Scheele) bugün bile dünyada çok
önemli ticari ve yaşamsal değeri olan klor, florür, oksijen, nitrojen gibi
elementleri keşfettiğinde, yani 1750’lerde, biz gerileme devrine girmiştik ama
nereden gerilediğimiz belli değildi çünkü matbaayla bile henüz tanışıyorduk!
Peki, bu ne anlama
gelir?
Şurası muhakkaktır
ki, belli bir kesime Türkiye ile batı uygarlığı arasındaki ekonomik,
sosyolojik, politik uçurumları anlatmanın kıymeti harbiyesi yoktur. Bu gruba,
nasıl olup ta ABD’de bir şirketin Türkiye’deki 250 büyük şirketten daha değerli
olduğunu yahut bir başına Almanya’nın sanayi üretiminin İslam ülkelerinin
toplam üretiminden fazla olduğunu anlatmanız bir anlam ifade etmez!
****
Geçen gün bir
arkadaşla konuşuyorduk; dedi ki: “İnsanlar birbirlerine güvenmiyorlar, toplumun
güven duygusu zedelenmiş. Bu iş nereye varır?” Ona: “Bu iş, insanların
birbirlerine güvenmelerinin gerekmediği bir toplumsal yapının inşası ile sorun
olmaktan çıkar!” dedim.
Yani, herkes, her işini yasaya uygun hale getirmeyi,
hiç kimsenin hiç kimseyi kandırmaya tevessül etmeyeceği bir toplum olduğumuzda,
birbirimize güvenmemiz de gerekmeyecek çünkü vicdanı ve ahlakı olan bir
toplumun, başka bir şeye ihtiyacı yoktur
Şaşırdı! “Peki, bu
mümkün mü?” Dedi.
“Hayır, asla
mümkün değil.” Dedim.
Çünkü bu toplum,
bütün tarihi boyunca olduğu gibi bundan sonra da akla ve bilime değil, inanca
prim verecek ve sömürülmeye devam edecek. Sömürülen bir toplumun ise dürüst
olması asla mümkün değildir. Sade insani ilişkilerimizde değil, uluslararası
ilişkilerimizde de acayiplikler var.
İşte son
acı/gülünç örnek: Toplam seçmen sayısı 61,5 Milyonu aşan Almanya’da,Türk seçmen
sayısı 1,2 Milyondur. Bunların, yüzde 71 kadarı oy kullanıyor ve ağırlıklı
olarak da 4 partiye oy veriyorlar. Hiç oy kullanmasa bile sonucu değiştirecek
etkisi yokken ve de bizi hiçbir şekilde ilgilendirmezken, buradan “Şu partiye
oy verme, bu partiye oy ver…” diye bu seçmen kitlesinin manipüle edilmesi,
ülkemizi batı karşısında acınası hale getirebiliyor işte…
Doğrusu,
gidişattan memnuniyet veya şikâyet serdetmek durumunda değilim. Bunu, az ya da
çok bir umut taşıyan insanlar yapar/ yapmalıdır; benimse umudum yok.
Gelecek nesiller
adına söylenebilecekleri de bugünün eğitim müfredatına bakmayı bile düşünemeyen
anne ve babalara bırakmak, en doğrusu…
Özetlersek:
Yaşamakta bulunduğumuz sendrom, akıldan, bilimden, eğitimden, ahlak ve
vicdandan yeterince beslenememenin hazin sonu!
İşte ülkemin hal-i
melâli.