Mehmet Göncü
10 Nisan 2013
Sosyal bir canlı olan ve toplu olarak yaşayan insanoğlunun, tarih boyunca en önemli ve en birincil sorunu güvenlik olmuştur.
Güvenliğin ve huzurun olmadığı hiçbir uygarlık, yaşamsal öneme haiz, her boyuttaki sosyal ve kültürel faaliyetleri sağlıklı ve etkin bir şekilde yürütemez.
Tarihte ün yapmış çok önemli ve çok büyük uygar devletlerin temel organizasyonlarını incelediğimizde bu medeniyetlerin güvenlik teşkilatlarını çok iyi ve etkin bir şekilde kurduklarını görürüz.
Bu hususta, binlerce örnekten bir tanesi bile konunun önemini anlatmaya yeter.
Bir yerde okumuştum, Kubilay Han döneminde asayiş o kadar etkili ve düzenliymiş ki, altın sarısı saçlı genç bir bakire kız elinde altın bir tepsiyle, altın bir kase içinde bir bardak şerbeti Anadoludan Çin’e kadar götürse ne kıza, ne altın tepsiye ve ne de altın kaseye bir zarar gelmezmiş.
İşte böyle bir huzur ortamında yetişmiştir Ahmet Yeseviler, Yunuslar, Mevlana Celaleddinler.
Neyse, biz konu başlığımızdan fazla uzaklaşmadan dönelim bekçi babalara. Çok değil, 20-25 yıl öncesine kadar ülkemizde çarşı ve mahalleleri geceleyin bekçi babalar korurlardı. Bunların mesaileri akşam gün batımından sabahleyin gün ışığına kadar sürerdi.
Mıntıkalarını sürekli gezerek denetler, mahalle sakinlerinin hemen hemen tamamını tanırlardı. Çarşı bekçileri ise dükkanları kontrol eder; açık unutulmuş, kilitlenmemiş bir iş yeri görürse özel bir önlem alır ve sahibine hemen haber salardı. Mıntıkasını canı pahasına koruyan bu cesur görevliler, düdüklerini bir mors alfabesindeki gibi haberleşme aracı ve uyarı mahiyetinde kullanırlardı.
Örneğin düdüğün tek ve uzun öttürülüşü asayiş berkemal anlamındaydı. Kesik kesik ötüşleri ise, devriyeyi çağırmak veya yardım istemek manasına gelirdi.
Bu işi çok ciddi bir biçimde yaparlar, mıntıka karakolu ve yaya polis devriyeleri, bekçileri her saat başı kontrol eder, defterlerini hangi zamanda imzaladıklarını belirtirlerdi.
Semtin Karakol amiri de, yaptığı günlük denetimlerle bu defterleri incelerdi. Daha üst rütbedeki teftiş amirleri de karakolları çok boyutlu olarak periyodik bir şekilde teftiş ederlerdi.
Özetle; Bu özverili çalışmalar sonucu, bekçiden en üst amir’e kadar hiyerarşik bir düzen içerisinde bir oto kontrol sistemi ile huzur ve güven ortamı sağlanırdı.
Bana göre, o dönemde bekçi babanın ve yaya gezen devriye polisinin öttürdüğü bir düdük, bazı asayiş hizmetlerinde ve hırsızlığı önlemede en etkili araçlardan biriydi.
Bu nedenle son zamanlarda büyük şehirlerimizde meydana gelen kapkaç ve hırsızlık olaylarına karşı da gece ve gündüz olmak üzere, yeni bir çarşı ve mahalle bekçi teşkilatı kurulmalı, ayrıca mevcut yaya polis devriye sayısı da önemli ölçüde arttırılmalıdır.
Gelelim şehrimize, bütün içtenliğimle söylüyorum. Çok şükür ilimiz güzel yurdumuzun asayiş bakımından birçok boyutta örnek alınacak kentlerinden biri konumundadır. Günün 24 saatinde sorumluluk alanları olarak tefrik edilmiş yaya veya motorize görevi ifa eden polisleri görünce içimiz rahat etmektedir.
Bu nedenle başta Emniyet Müdürümüz Sayın Mehmet Likoğlu’nun şahsında tüm güvenlik mensuplarının 168. kuruluş yıldönümünü yürekten kutlar ve başarılarının devamını dilerim.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.